Güney Asya ülkesi olan Bangladeş'in başkenti Dakka'da on binlerce insan, şehrin hemen yanı başından geçen tren yolu üzerinde zor bir hayat sürüyor.
Yaşantıları bir tren yolunun iki yanına sıkıştığı gibi trenlerin geçiş saatlerine göre de tanzim edilmiş, trenin geçerken çıkardığı gürültüler arasında bir koşuşturmaca, gün içinde defalarca tekrar ediyor. Bu mecburi hayat alanında raylar, insanların günlük hayatlarında en fazla kullandıkları ev eşyası gibi olmuş; saçlarını tarayan bir kadın da rayların üzerine oturuyor, oyun oynayan çocuklar ya da balıklarını satmak için müşteri bekleyen bir adam da. Eski püskü trenler, insanların yaşadığı alanlardan geçerken hızını hiç düşürmüyor, zira buralarda yaşayanlar bir ömrün ve belki de nesillerin getirdiği kanıksamışlıkla, trenin ne zaman geleceğini saate bakmaya gerek duymadan biliyor.
Nüfusa göre işsizlik oranının yüksek olduğu Bangladeş'te kişi başı millî; gelir 220 dolar seviyesinde. Açlık sınırında yaşayan halkın büyük bölümü, ekmek parasını kazanabileceği bir işten bile yoksun. Bir ailede iş bulup çalışma imanına sahip olanlar, ailenin geri kalanının da ihtiyaçlarını karşılamak zorunda. Kazanılan para ise sadece karınları doyurmaya yetiyor. Barınma ihtiyacını karşılayabilmek için bir ev kiralamaya ya da satın almaya ise hayallerde bile yer yok. Durum böyle olunca ülkede milyonlarca insan, tren yolu kenarlarında, büyük su birikintilerinin üzerinde, devletin ya da bir sahibinin gelip kendilerini kovmayacağını bildikleri her yerde tenekeden barakalar yapıp yaşamaya çalışıyor.
Hayatın zorluklar içinde sürdürülebildiği tüm ülkelerde olduğu gibi Bangladeş'te de zengin ile fakirin gelir durumundaki adaletsizlik ürkütücü boyutlarda. Günlük bir ya da iki dolar karşılığında modern insanın tüketeceği ürünleri fason olarak üreten işletmelerde zor koşullarda çalışmaktan başka seçenek bulamayan milyonlar, gecelerini derme çatma evlerinde, dinlenmeye çalışarak geçiriyor.