6 yaşında abisiyle birlikte çocuk yuvasına bırakılan İrem'in hayatı koruyucu aile bulmasıyla değişti. O şimdi 18 yaşında ‘yurt çocukları' için çalışan bir gönüllü. Gittiği her yerde anlattığı tek bir şey var: “Yuva çocukları da sevgiyi bulursa başarır.”
İrem Başak Bilgin. 18 yaşında. Altı yaşında abisiyle birlikte çocuk yuvasına bırakılan İrem şöyle başlıyor hikâyesini anlatmaya: “İki yıl kadar sonra abime ve bana gönüllü aile çıktı. Resmi tatillerde ve hafta sonlarında bizi alıyorlardı, çok güzel zaman geçiriyorduk. Çünkü bizi sevdiklerini ve önemsediklerini hissedip mutlu oluyorduk.” Gidip gelmelerin, gezmelerin sonunda koruyucu aile olmaya karar verirler. Bu an İrem için hayallerinin gerçekleştiği ilk adımdı. Bir ev ve aileye sahip olmanın mutluluğunu ise, “Ailem beni bir anda mutluluğa ışınladı.” diye açıklıyor.
Denizyıldızının hikâyesi her yerde anlatılır ama o en çok İrem'in hayatına yakışıyor; devlet korumasında büyüyen ve hep kötü olaylarla anılan çocukların aile sevgisini tadınca nasıl başarıya ulaşacaklarını kendi serüveniyle gösteriyor.
İrem, bugün tıpkı kendi gibi başka çocukların da mutluluğa ışınlanması için çalışıyor. Yaşının küçüklüğüne, okul derslerinin yoğunluğuna aldırmadan projeler üretiyor. Devlet korumasındaki çocuklar ve huzurevindeki yaşlılarla birlikte vakit geçiriyor. Daha şimdiden üç çocuğun koruyucu ablalığını üstlenmiş bile. Bu onun için büyük bir mutluluk kaynağı. Çünkü yaptığının nasıl bir güzelliğe sebep olduğunu herkesten iyi biliyor; “Yuva ve yurtlarda her şeyimiz var ama ailemiz yok. Bir yere ait olmak istiyor insan. Annem ve babam benim olsun. Eşyalarım bana ait olsun. Ait olma duygusu bambaşka bir duygu. Okula gidiyorsunuz veli toplantısı oluyor, sizin boynunuz bükük. Evet, görevli anneler geliyor ama hepimize yetişemiyorlar.”
Bunları anlatma nedeni oradaki çocuklara acınarak bakılması değil elbette. Empati duygusunu harekete geçirip elimizi taşın altına koymayı sağlamak. Koruyucu aileye kavuştuktan sonra yurtta kalan çocuklar için canla başla çalışan İrem, onların hayatlarına dair onlarca zorluktan bahsediyor bize. “Yaşanan olumsuzlukları en iyi ben anlatabilirim diyerek çıktım yola. Bıkmadan usanmadan anlatmaya çalışıyorum.” diyen İrem, bir yandan da koruyucu ablalık yaptığı kardeşleriyle ilgileniyor. Hafta sonu ve tatillerde birlikte oluyor, üzüntülü ve sevinçli anlarında yanlarında olarak ‘Bir ablamız var' duygusuyla onları rahatlatıyor. “Ailem bana hiç acıyarak yaklaşmadı, ah vah etmedi. Aksine teşvik etti. Ben de kardeşlerime hiç acımıyorum ve hayatın gerçekleriyle yüzleşmelerini sağlıyorum.” diyor.
Koruyucu aileliğin yaygınlaşması için çalışıyor
Çanakkale'de İyilik Ağacı isimli sosyal girişim projesini yürüten İrem, burada koruyucu ailelerin artması ve toplumun bu konuda gerçek bilgi sahibi olması için çalışıyor. Hayat Sende Gençlik Akademisi ve Yurtlu Genç Liderler Akademisi projelerinde görev alıyor. Buradan aldığı destekle Çanakkale'deki kardeşleri için çalışıyor. Sponsorlar arıyor, şehir esnafının kapılarını çalıyor, projesini anlatıp onları haberdar ediyor… Bütün bunları yapmasının ise tek bir nedeni var: “Benden sonraki kardeşlerimin saklanmaya gerek duymadan kendilerini ifade edebilmelerini istiyorum.”
Onlarca başarı öyküsü varken kötü olaylar anlatılıyor
İrem'in yürüttüğü diğer bir proje de medyada devlet korumasındaki çocuklara dair haberlerle ilgili. “Devlet korumasındaki Ali'nin başarı hikayesi diye bir şey duydunuz mu?” diye soruyor İrem. ‘Yurtta kalan Zehra fuhşa sürüklendi', ‘Yurt çocukları uyuşturucunun pençesinde' gibi haberleri hatırlatıyor ve ekliyor: “Biz hep felaket haberleriyle anıldık. Ama başarıları öne çıkarmak istiyoruz. Bizim de diğer çocuklar gibi ailemiz olursa başarabiliriz. Buna inanıyoruz…”