Bir ses yarışmasında Musa Eroğlu'nun veliahdı olarak karşımıza çıkan Yüksel Didikoğlu, yeni albümü Aşk Eline Düştüm ile karşımızda. Türk halk müziğinin doğru temsil edilmediğine inanan müzisyen, popülerlik kaygısı ile türkü olmayan bestelerin insanlara türkü diye dinletilmesinden yakınıyor.
Türk halk müziği sevenler Yüksel Didikoğlu ismini uzun yıllardır biliyor. Ancak pek çok müziksever onu ilk kez Veliaht isimli bir televizyon programında tanıdı. Musa Eroğlu'nun veliahdı olarak televizyona çıkan müzisyen gösterdiği başarılı performansla yarışmada birinci oldu. Yarışmanın ardından çok fazla ortalıkta görünmeyen Didikoğlu, bütün mesaisini yeni albümüne verdi. Aşk Eline düştüm ismini verdiği çalışma geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Albümde Musa Eroğlu ve Güler Duman gibi halk müziğinin usta isimleri ile düet yapan sanatçı sevilen türküleri de seslendirdi.
Yüksel Didikoğlu türküleri çocuk yaşta sevmiş. Anne ve babasının dinlediği türküleri dinleyip sevdalanmış. Ama asıl merakı abisinin eve getirdiği bağlama ile başlamış. “Kötü bir bağlamaydı ama hayatımın akışını değiştirdi. Kendi kendime çalmaya başladım. Bir noktaya kadar kendi kendime yettim. Sonra bağlama ve şan dersleri almaya başladım. Benim bu ilgime babam kayıtsız kalmadı. Bir gün madem bu işi yapacaksın benim arkadaşın mekanında çık söyle dedi. Ondan sonra sahnelere çıkmaya başladım.” diyen müzisyen 1996 yılından beri profesyonel olarak bu işi yapıyor.
Yarışmaya katılma hikâyesi de ilginç. Hem kendisinin hem de Musa Eroğlu'nun menajeri olan Hayrettin Özayvaz bir gün gelip ona bu yarışmaya katılıp katılmayacağını sormuş. Eroğlu'nun aklındaki iki isimden biriymiş. Musa Eroğlu kendisinde karar kılınca çok gururlanmış ve yarışmaya katılmaya karar vermiş. “Aslında bu benim için büyük bir riskti. Çünkü öncesinde albümlerim vardı, televizyonda kliplerim dönüyordu. Ancak işin içinde Musa Eroğlu olunca bu beni heyecanlandırdı. Sanki bu işe sıfırdan başlıyormuşum edası ile tekrar kendimi insanlara ispatlama beğendirme ihtiyacı hissettim. Çünkü yanımdaki isim yaşayan bir efsaneydi. Buna değeceğini düşündüm, değdi de.”
Yarışma sanatçısı değilim
Bu yarışmanın ona ne kazandırdığını sorduğumuzda şu cevabı alıyoruz: “Manevi anlamda bana çok getirisi oldu. Birçok insanın sevgisini ve dostluğunu kazandım. Ama ne yarışmadan ne de yarışmanın ardından bu işin maddi bir getirisi olmadı.” Yarışmaların su köpüğü gibi olduğunu söyleyen Yüksel Didikoğlu, kariyeri buna bina etmenin aldatıcı olacağını düşünüyor. Mutlaka popülerlik anlamında bir etkisi olacağını ama bulunduğu noktada kalabilmenin daha önemli olduğunu söylüyor. Daha büyük çaba sarf etmek ve daha doğru işler yapmak gerektirdiğini de.
İçinde bağlama olan her şey türkü değil
Yüksel Didikoğlu son yıllarda Türk halk müziği algısının değişmesinden çok şikâyetçi. Bu müzik türü adına yapılan birçok eserin halk müziği ile hiç ilgisinin olmadığını anlatıyor ve ekliyor: “İçinde bağlama olduğu için Türk halk müziği olduğu iddia edilen besteler var. Bu besteler türkü algısını değiştirdi. Maalesef bilinçsiz bir toplum olduğumuz için bu şekilde sunulan her şeyi türkü gibi algılamaya başladık. İçinde bağlama olan her şeyi türkü sanıyoruz. Saçma sapan sözleri türkü sandık. Bu da bizim gerçek türkülerden uzaklaşmamıza sebep oldu. Bir de bilinçli bir şekilde bu müzikten uzaklaştırıldığımızı düşünüyorum. Televizyonlar bu işe zaman ayırmıyor. Belediyeler konserlerine Türk halk müziği sanatçısı çağırmıyor.” Burada çuvaldızı bu müziği icra edenlerin kendine batırması gerektiğine inanıyor sanatçı. “Ne kadar doğru temsil edip aktarabiliyoruz? Yeterince doğru temsil edemiyoruz. Zaten gerçek halk müziği sanatçıları hak ettikleri yerde değil.”
Karacaoğlan'ı bilmez olduk
Geçmişteki türkü furyasına dair de eleştirileri var müzisyenin. Bir şey çok popüler olduğunda mutlaka özüne ters işler yapıldığının altını çiziyor. “Okudukları aslında türkü bile değildi. Ama bu popülerlik kaygısı ile yapılan işler yüzünden asıl türkülerden uzaklaştık. Karacaoğlan'ı bilmez olduk. Pir Sultan'ı, Mahzuni Şerif'i, Âşık Veysel'i bilmez olduk. Bu insanlar sadece ellerindeki bağlama ile bu işler yapmış kişiler değil. Bir inancı ve felsefesi olan insanlar. O inanca o ruha tekrar geri döndüğümüzde insanlar gerçek türküleri bulacak. Kitleleri de böyle eğitebiliriz. Kitlenin eğitilmediği bir yerde gelişmek zor.”