Sahur operasyonuyla evlerinden alınan polisler tam bir yıldır cezaevinde. Aradan geçen süreye rağmen iddianame bir türlü yazılmadı. 25 Nisan gecesi haklarında verilen tahliye kararı dahi işleme konulmadı. Bir yıllık süre içinde tutuklu polislerden 11'i cezaevinde baba oldu. Evin yükünü tek başına omuzlamak zorunda kalan polis eşleri ise kendilerini hayal edemeyecekleri zorlukların yaşandığı bir dünyanın içinde buldu. Asıl zor olansa bu durumu çocuklara anlatmaktı. Anlatamadılar, çocuklar gördüklerini tecrübe etti... Peki bu bir yılda neler yaşandı?
Bir sahur vakti düzenlenen operasyonla cezaevine gönderilen polislerin evlerinden, ailelerinden ayrılalı tam bir yıl oldu. Polis aileleri, kar kış demeden her hafta eşlerini, oğullarını, babalarını görebilmek için yollara düştü. İstanbul dışında olan aileler ise ancak ayda bir gerçekleştirilen açık görüşlerle teselli oldu. Sağlık nedenleri ya da maddi yetersizlikler bazı ailelerin aylık görüş günlerine bile engel oldu. Aradan geçen bir yıllık süreye rağmen polisler hakkındaki iddianame bir türlü yazılamadı. 25 Nisan gecesi haklarında verilen tahliye kararı dahi işleme konulmadı. O güne dek Silivri'de tutuklu bulunan polislerin durumu artık esir statüsü kazandı. Bu bir yıllık süre içinde tutuklu polislerden 11'i cezaevinde baba oldu. Doğumuna şahit olamadıkları bebeklerine haftalar sonraki açık görüşte yalnızca bir saatliğine dokunabildiler. Evin yükünü tek başına omuzlamak zorunda kalan polis eşleri ise kendilerini hiç hayal edemeyecekleri bir dünyanın içinde buldu. Asıl zor olansa bu durumu çocuklara anlatmaktı. Bir kısmı babalarını özel görevde zannederken, bir kısmının ise neler yaşandığı, babasını niçin soğuk bir camın ardından gördüğüne dair hiçbir fikri yok. Önceleri görüş bitimlerinde babasından ayrılmak zorunda kalan çocukların çığlıklarıyla inleyen cezaevi, şimdilerde gardiyanın gelişinden babasına veda zamanının geldiğini öğretti küçük çocuklara. Peki bu bir yılda neler yaşandı? Polislerin eşleri ve çocuklarıyla görüştük...
22 TEMMUZ SAHUR VAKTİ
SEMRA IŞIK: EŞİMİN SAHUR YAPAMADIĞINI ÖĞRENİNCE ÇOK ÜZÜLDÜM
22 Temmuz gecesi mutfakta sahur hazırlığında olan Semra Işık, kapıya vurulan şiddetli yumruklarla irkildi. Ortalıkta oynayan küçük kızı o an için aklına bile gelmedi. Eşi kapıya yönelip gelenlerin kim olduğunu sordu, polis cevabını aldığında davul zurnayla çalarak gelen operasyonun başladığını anladı. Kapıyı açtıklarında karşılarında yaklaşık sekiz polis onlara gözaltı kararı olduğunu söyledi. Evlilikleri boyunca işi nedeniyle çoğu kez eve geç gelen, tatillerini iptal eden Mehmet Işık, meslektaşları tarafından gözaltına alındı. Sahur yapmasına bile izin verilmeden emniyete götürüldü. Semra Işık ise kendi deyimiyle eşinin ardından öylece bakakaldı. Üç buçuk yaşındaki kızı Zehra'yı uyutmaya çalıştı. Sabah olduğunda ise eşine destek için Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet'e gitti. Sekiz gün süren emniyet ve adliye sürecinden sonra eşi serbest bırakıldı ancak yaklaşık bir hafta sonunda yeniden yakalama kararı çıktı. Yine serbest kalan Mehmet Işık, şubat ayında yapılan başka bir operasyon kapsamında tutuklandı. “Bir Ramazan günü Müslüman bir ülkede, Müslüman olduğunu savunan bir iktidar tarafından, siyasi bir operasyonla gözaltına alındık.” diyen Semra Işık, eşinin sahur yapamadığını öğrendiğinde çok üzüldüğünü söylüyor. Işık, son bir yılını şöyle anlatıyor: “Eşim ilk gözaltına alındığında bir aylık hamileydim. Üçüncü kere gözaltına alınıp tutuklandığında sekiz aylık hamileydim. Bebeğimiz üç aylık oldu ancak ortada ne iddianame var ne başka bir şey. Vatan evlatları içeride ama teröristler, hırsızlar dışarıda.”
ELİF ATAYÜN: ABLA BAK, BABAMA NE YAPMIŞLAR!
Eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün, 22 Temmuz gecesi Vatan Emniyet'e ifade vermek için gitti. Olağanüstü bir dönemden geçtiklerinin farkında olarak vedalaştı ailesiyle ancak evdekiler bir haftaya babalarının döneceğini düşünüyordu. Öyle ki Elif Atayün, son kez balkondan el salladıkları babaları için, ‘bir yıl eve dönmeyeceğini bilseydik tekrar tekrar sarılırdık' diyor. Lojmandan çıkartıldıkları için evlerine taşınalı üç gün olmuştu, henüz yerleşememişlerdi ve haberleri takip edemiyorlardı. Telefonun başında babalarından gelecek iyi bir haberi beklerken sosyal medyada Yurt Atayün'e ters kelepçe takılmış resmi gördüler. Evin küçük oğlu Mustafa ‘Abla bak babama ne yapmışlar!' diye ağlayarak ablasının yanına gitti. Hepsinin boğazı düğümlendi, ‘Olsun kardeşim bunlar şeref madalyaları.' diyebildiler.
CEZAEVİNDE GEÇEN GÜnler
Aradan geçen bir yılda ilk günkü gibi babalarının arkasında dimdik durduklarını söyleyen Elif Atayün, “Birçok günümüzü camın arkasına sığdırdık. Kardeşim, karnesini camın ardından gösterdi, çok ağladı, bu bayram da babamsız olmak istemiyorum, diye. Allah bu gözyaşlarının hesabını sorar, kimsenin yanına kalmaz. Allah'a çok şükür biz mazlum taraftayız, zalim olmadık, zulmeden olmadık.” diyor. Babasının içerdeki bir yılının dolu dolu geçtiğini anlatıyor: “Açık öğretimi çok yüksek ortalamayla bitirdi. Çok fazla kitap okuyor. Tarihe not düşmek için mektuplar yazıyor. Günlerini o kadar dolu geçiriyor ki, ‘Bazen 24 saat bile yetmiyor. Ülkemiz için, sizler için ve bugün yanımızda olan insanlar için dua ediyorum. Elimden geldiğince hiçbir günümü boş geçirmiyorum.' diyor.”
EMNİYET VE ADLİYE SÜRECİ
ŞULE ÇETİNER: Bu Günler ASLA UNUTULMAYACAK
22 Temmuz gecesini, hayatının en zor gecelerinden biri olarak yaşayanlardan Şule Çetiner. Eski Emniyet Müdürü Murat Çetiner, operasyon sırasında çocukların yaşananları görmesini istemediği için o gece annesinin evinde kalmış. Operasyonu kendisine gelen telefonla öğrenen Şule Çetiner'in ertesi gün istediği tek şey, eşine olabildiğince yakın olmaktı. Kızıyla birlikte eşinin yıllarca görev yaptığı Vatan Emniyet'in önüne geldi. Diğer aileler basına açıklamalarda bulunuyor, bazıları Kuran okuyordu. Nezarethanedeki eşine bin bir engelle kıyafet ulaştırmayı başardı. Emniyet binasının önünden ayrılmak istemeyen Şule Hanım, sıcak hava ve oruçlu olmalarına rağmen diğer ailelerle birlikte beklemeye devam etti. İftar vaktinde ise yanlarında kendilerine desteğe gelen vatandaşları buldular. Upuzun iftar sofrası kuruldu, herkesin tek dileği adaletin tecellisiydi. Murat Çetiner, adliyedeki sorgusunun ardından serbest bırakıldı ancak kararın açıklanacağı son güne kadar diğer aileleri yalnız bırakmadılar. “İçeridekiler eşimin arkadaşıysa da dışarıdaki eşleri de benim kardeşlerim.” diyen Şule Hanım o günleri şöyle anlatıyor: “Ramazan ayının maneviyatında açlık susuzluk olsa da Allah dayanma gücü veriyor. Bu operasyonun adı sahur operasyonu olarak kaldı, asla unutulmayacak. Allah bir daha böyle acılar göstermesin.”
TUTUKLu adalet!
EMEL YUYUCU: DOĞUMDA EŞİMİN YANIMDA OLMAMASI ÇOK ÜZDÜ
Emel Yuyucu, komiser olan eşinin ihraç edildiği günlerde hamile olduğunu öğrendi. Ailesi için hem en zor hem de en güzel günlerin sinyalleri birlikte gelmişti. Eşinin ihracı nedeniyle oturdukları lojmandan çıkmaları gerekince yeni bir ev bulup taşındılar. Daha önceki hamileliğinde düşük yapan Yuyucu, aynı durumu yeniden yaşamaktan çok korkuyor, fizikî; yorgunluğun yanında stres ve üzüntü de zor bir hamilelik geçirmesine neden oluyordu. Sahur operasyonunda gözaltına alınıp bırakılan eşi, 2015 şubat ayında üçüncü kez gözaltına alındıktan sonra tutuklandı. Doğumuna iki ay kala eşini zindana gönderen Yuyucu, onu ağlayarak uğurladı. Hamileliğin verdiği duygusallıkla eşiyle olan görüşmelerinde gözyaşlarına hâkim olamadı. Eşini görebilmek için her ay Niğde'den uçakla gelip gitti, yanında her ihtimale karşı bebek çantasını taşıdı. Korktukları gibi erken doğum oldu, bebeğin ciğerlerinde oluşan rahatsızlıktan dolayı bir hafta yoğun bakımda kalması gerekti. Durumunu üzülmesin diye eşinden gizlemeye çalıştı. Yoğun bakım önünde her bebeği anne ve babası birlikte beklerken o yalnız kaldı. Şimdi üç aylık olan bebeğinin durumu gayet iyi. Silivri'deki Selman Yuyucu ise bebeğinin durumunu eşinin ona yazdığı mektuplardan ve gönderdikleri fotoğraflardan takip ediyor. Son bir yılda en derin sevinç ve hüzünlerini bir arada yaşayan Yuyucu, “Bu süreçte en üzüldüğüm şey tek başıma doğum yapmam ve bebeğimizin bir hafta boyunca yoğun bakımda kaldığı dönemde yalnız başıma olmamdı.” diyor.
İLK AÇIK GÖRÜŞ
SEMRA KÖSE: BİTTİ Mİ BABA? BİTTİ KIZIM…
TEM eski Şube Müdürü Ömer Köse'nin eşi Semra Köse, sahur operasyonunda gözaltına alınıp bırakıldıktan sonra tekrar tutuklanan eşini bir hafta sonra açık görüşte görebildi. Daha önce önünden dahi geçmediği cezaevine şimdi eşini görmek için gidiyordu. Hem sevinçli hem de şaşkın olan Köse; göz taraması, turnikeler ve didik didik aramaların sonunda görüşmenin yapılacağı salona geçti. Eşini göreceği için bunlar kendisine ağır gelmemişti. Koğuş arkadaşlarının aileleriyle birlikte salona gelmelerini bekliyorlardı. Köse ve arkadaşları gardiyanlar eşliğinde ve parmaklılar arkasında görünmeye başladı. Salonda bir alkış tufanı koptu: “Siz bizim kahramanımızsınız.” Semra Köse'nin tabiriyle eşi, o kocaman gülüşüyle, sanki hiçbir şey olmamış gibi çıkıp gelmişti. Yan yana oturmalarına izin verilmediği için karşılıklı oturdular. Ne yaşadıklarını anlayamayan çocuklar babalarını öptü, sarıldı. O bir saate hasretlerini sığdırmaya çalıştılar. Süre bitip de veda zamanı geldiğinde durumu en çok 3 buçuk yaşındaki kızı Leyla'ya anlatmakta zorlandılar. ‘Baba ne olur gitme, ben babama gideceğim! Baba gitme!' çığlıklarıyla Metris'i inletmişti. Salondaki herkes çok kötü olmuştu. Ömer Köse de gözyaşlarını tutmaya çalışmıştı ancak yapacak bir şey yoktu. İlk açık görüşten sonra Semra Hanım, küçük kızını üç ay babasını görmeye götüremedi. Aynı şeyleri yaşamaya kimsenin gücü yoktu. Üç ay sonra görüşe gittiğinde ise karşıdan gardiyanın geldiğini gören Leyla, “Bitti mi baba?” diye sordu. Babası da “Bitti kızım” diye cevap verdi. Babasını öptü, ağlamadan vedalaştılar. Yaşanan süreç küçük Leyla'yı bile olgunlaştırmıştı. Yaklaşık bir yıldır her ay bir saatliğine babasını iş yerinde ziyaret ettiğini zannediyor. Aradaki camı açıklayamayacakları için kızını haftalık kapalı görüşlere götüremiyor. Köse, yaşadıklarından dolayı şikâyetçi olmadığını ve şükrettiğini söylüyor.
SİLİVRİ YOLLARI
SÜMEYYE AKSOY: EŞİNİ GÖREBİLMEK İÇİN HER HAFTA 90 KM YOL GİDİYOR
Silivri Cezaevi'ndeki Mali Şube Müdür Yardımcısı Kazım Aksoy'un eşi Sümeyye Aksoy, her hafta eşini görebilmek için 90 kilometre yol gitmek zorunda. 45 dakikalık görüşme için yaşadığı yorgunluğun bir yıllık yaşadığı üzüntünün yanında önemli olmadığını söyleyen Aksoy, eşini görmenin mutluluğu ve yaşadıklarının acısını aynı anda hissettiğini dile getiriyor. Aylardır zulüm yaşadığını anlatan Aksoy, “Bizim artık gerçekten sabredecek gücümüz kalmadı. Çocuklar da biz de çok özledik. Bir an önce her şey bitsin ve çıkıp gelsinler, özgürlüklerine kavuşsunlar.” diyerek sürecin derhal bitmesini istiyor.
HACER BAŞDAĞ: CEZAEVİNDEN ÇIKARKEN CANIMI İÇERİDE BIRAKIYORUM
Eski Emniyet Müdürü Hayati Başdağ, gözaltına alındığı sırada yaptığı ‘Haram lokma yemedim' çıkışıyla operasyonun sembol isimlerinden biri olmuştu. Halen Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Başdağ'ın eşi ve üç çocuğu, Ankara'daki evlerini ona daha yakın olabilmek için İstanbul'a taşıdı. Hacer Başdağ, eşini her hafta 45 dakika camın ardından da olsa görebildiği için kendini şanslı hissediyor. Silivri'ye her zaman heyecanla gittiğini ancak kapısına gelince kasvet bastığını söyleyen Başdağ, “Çıkarken de canımı içeride bırakıyorum. İçimi çok acıtıyor, içim kıyılıyor.” diyor. Camın ardında geçen kapalı görüşlerin çok daha acı olduğunu ifade eden Başdağ, yedi yaşındaki oğlu Muhsin Mert'in, “Anne, yine kapalı mı görüş!” diye sorduğunu anlatıyor.
YARIM KALAN TAHLİYE
ÖZLEM AÇIKGÖZ: 5 NİSAN GÜNÜ HAYATIMIZLA OYNANDI
Tutuklanan eski İstanbul Terör Şube Müdür Yardımcısı Osman Özgür Açıkgöz'ün eşi Zeliha Açıkgöz, 25 Nisan'da aldığı telefonda eşiyle ilgili tahliye kararı olduğunu öğrendi. Aylardır beklediği iyi haberi almış, evin içinde ‘tahliye tahliye' diye bağırarak dolanmaya başladı. Neden sonra kızının, “Anne, tahliye ne demek?” sözüyle kendine geldi. Her şey bitmişti, kızına babasının artık eve geleceğini söyledi ve cezaevine onu almaya gittiler. Fakat sabaha kadar süren bekleyişin ardından bir yıldır yaşanan hukuksuzluğun bu kadar kolay bitmeyeceğini anladılar. Kızının sıkıntıdan dolayı kaşları ve kirpikleri döküldü. 25 Nisan'ın hayatlarıyla oynandığı bir gün olduğunu söyleyen Açıkgöz, tahliye kararının uygulanmamasını yeni bir hukuksuz süreci olarak tanımlıyor ve “Hayatımızı çaldılar.” diyor.
BİR YIL SONRA...
MUALLA YILMAZER: SES ÇIKARMIYORUZ ‘ALLAH VAR' DİYORUZ
Emekli İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in eşi Mualla Yılmazer bir yılı şöyle değerlendiriyor: “Allah'a olan inancımız bizi ayakta tutuyor. Dua etmeyi bilmiyormuşuz, onu öğrendik. Bu bir yılda bayramlar, kızımın mezuniyeti, çocukların doğum günleri onsuz geçti. Tabii ki zor geliyor. Cezaevine gidiyoruz her hafta. Orada gardiyanların çıkardığı zorluklar oluyor. Ses çıkarmıyoruz. ‘Allah var!' diyoruz. Diğer tarafta olan birinin eşi olsaydım ne yapardım? Bu sürecin hayırlısıyla bitmesi için dua ediyorum. Eşim içeride nasıl yaşıyorsa ben dışarıda öyle yaşıyorum. O ne yapıyorsa ben de onu yapıyorum. İyi bir son için mücadele ettik, eşim de iyi bir son için mücadele etti. Yaşamak için çalışmadı gerçekten. Onun ideali hep yaşatmaktı. Çok güzel işlere imza attılar, biz gurur duymayalım da kim duysun!”