Asırlar boyunca gizemini koruyan Rum ateşinin sırrı tam çözülebilmiş değil. Suda bile yanan bu Orta Çağ silahı ilk el bombalarına da ilham kaynağı olmuş. Bir Osmanlı Ermeni'si Kavafian izin verseydi Rum ateşini belki Osmanlılar bile kullanmış olacaktı.
İstanbul'un fethi, muhakkak herkesin hafızasında derin izler bırakmıştır ancak tüm detaylarını hatırlayabilmek mümkün değil. İlk akla gelen yüksek surlar, karadan yürüyen gemiler, şâhi topu, vs... Fakat 25-28 Haziran tarihlerinde İstanbul Fatih Üniversitesi'nde düzenlenen bir tarih sempozyumu, hafızanın kuytularında unutulan bir detayın tazelenmesine vesile oldu. “Akdeniz Dünyası'nda Askeri Tarih” adlı uluslararası sempozyuma katılan konuşmacılardan Konstantinos Karatolios, ‘Rum ateşi, çelişkili ismiyle korkutucu bir silah' başlıklı sunumunda, ortaokulda hocalarımızın ‘suda bile yanar' diye tarif ettikleri Rum ateşini dikkat çekici sunumla izah etti. Peki neydi suda dahi yanmasıyla genç zihinleri şaşırtan bu ateşin sırrı, kim icat etmiş, nerede ve nasıl kullanılmıştı?
Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'nun (330-1453) uzun bir ömür sürmesinin altında elbette birçok sebep yatıyor. Fakat bunların içinde en kayda değeri, siyasi gücü olduğu kadar savaş tekniği ve askeri keşiflerdeki becerisi. Bizans'ın askeri keşiflerinden biri olan Rum ateşi de bunlardan belki de en önemlisi. Anadolu veya Balkanlar'daki Bizans tahkimatını aşıp İstanbul surları önüne gelenler suda yanan efsanevi bir ateşle karşılaşınca ne yapacağını şaşırıyor ve söndürülemeyen ateşe karşı mukavemet gösteremiyordu. Tarih kitapları, Bizanslıların birçok defa gerçekleşen Arap ve Rus akınlarını bu silah sayesinde durdurabildiklerini yazıyor. Silahı daha da esrarengiz kılan şey, yakıcı karışım formülünün hâlâ tam bilinemiyor olması.
Aslında Ortadoğu ve onu çevreleyen toplumlarda yüzyıllardır kullanılan petrol, günlük hayattan savaş meydanlarına kadar birçok amaçlara hizmet ediyordu. Arapların, Çinlilerin ve Moğolların da kullandığı yakıcı ateşin ismi Rumlara miras kalmış. Çünkü Bizans farklı alet ve tekniklerle, bu yakıcı ateşi bir savaş makinesi haline getirmeyi başarmıştı. Thalassion pyr (Deniz ateşi), skeyaston pyr (mamul ateş) gibi çeşitli adları olan silah isminin bize Grejuva diye gelmesinin sebebi ise Haçlı Seferleri esnasında ortaya çıkıyor. İstilacı Haçlılar İstanbul'a gelip suda ve karada yanan ateşi görünce bir hayli şaşırmış ve buna latince (Ignis græcus) demiş. Fransızcadan (Feu Grégois) dilimize intikal etme işi ise ‘muhtemelen' son dönem Osmanlı tercümelerinden kaynaklanıyor. Ateş, asırlar boyunca ülkenin savunulması için bir askeri sır olarak korunmuş, hangi formülü ihtiva ettiği ise belki bir o kadar müddettir tartışılmaya devam ediyor. Bilindiği kadarıyla Rum ateşinin içinde çam balı, neft yağı, kireç, kalsiyum fosfür, sülfür ve nitrat bulunuyor. Fakat üzerinde mutabık kalınan mevzu, Rum ateşinin düşmanları üzerinde büyük bir moral çöküntüsü yaşatması. Yıllar içinde Araplar da bu ateşten muhafaza edecek yöntemlere başvurmuş, keçe ve sirkeye batırılmış deri malzemesinden araçlar yapmış. Ateşin tesirinden bir nebze korunabilmişler.
Orta Çağ'ın el bombaları
Rum ateşinin tarihçesi M.Ö. 9. asra Asurlulara kadar uzansa da Greko-Romen dünyasında ilk defa 1099 senesinde sahneye çıkıyor. Bizanslıların Pisalılara karşı yaptığı deniz savaşı, düşmana gemilerden püskürtülen yakıcı ateşin ismini de öne çıkarmış. Geminin baş kısmında bulunan bronz ve demir aslan başlarından fışkıran yakıcı alevler, düşman gemileri kısa zamanda küle çeviriyormuş. Alev, ‘siphonia' denen hortumlu mekanizmayla korkunç hayvan başlıklı yaratıkların ağzından püskürtülüyor ve muarız askerlere büyük endişe veriyordu. Bizanslılar silahı biraz daha geliştirdiler. İcat edilen el hortumlarıyla ateş artık her tarafa püskürtülebiliyordu. Küçük seramik kâselerin içine konarak fırlatılan karışımla ateş bir el bombasına da dönüşebiliyordu. Alevlerden kurtulmuk hiç kolay değildi. Üzerine dökülen suyla alevler daha da parlıyor, Rum ateşi bu sayede sönmez bir şöhrete kavuşuyordu. Bazı kaynaklarda Rum ateşinin melekler tarafından ilk Hıristiyan İmparator Konstantin'e ancak ve ancak İstanbul'u korumak amacıyla verildiği kaydedilmiş. Hatta bu sırrı düşmanlara rüşvet karşılığında veren bir komutanın kilise girişinde yıldırım çarpmasıyla öldüğü İmparator Constantine Porphyrogennetos'un yazdığı (945-959), De Administrando Imperio kitabında yer alıyor.
Osmanlılar da kullanacaktı ama…
Rum ateşi sırrı biraz da ateşle ilgili ilk kaynaklara ulaşılamadığından kaynaklanıyor. Fakat yakın tarihte ortaya atılan bir iddia Rum ateşinin en son Osmanlılar devrinde tekrar gündeme geldiğini gösteriyor. Ermeni araştırmacı Hrachia Adjarian'ın [The role of Armenians in the Ottoman Empire] Banber Erevani Hamalsarani 1967; trans. in Charles Issawi, The Economic History of Turkey, 1800-1914, Chicago: University of Chicago Press, 1980, makalesinde 19. asırda Rum ateşinin Kavafian adlı bir Ermeni tarafından geliştirildiği ve saraya sunulduğu iddia ediliyor. Bu yeni tarzdaki ateşin formülünü vermeyi reddeden Kavafian, bunun deniz savaşlarında kullanılmasından korkmuş. Bunun üzerine imparatorluk yetkilileri sırrı söylemediğinden ötürü Kavafian'ı hapsetmiş, bu sır da kendisiyle birlikte unutulup gitmiş.