Suriyeli mültecilerle ilgili aklımızda kalan son çarpıcı fotoğraf yüzlerce insanın sınırlara koştuğu, ölümden kaçtığı anlardı. Böylesi bir zorluktan sonra ‘mecburen' başka bir ülkeye sığınan insanların maruz kaldığı ayrımcı dil ise hayatlarını daha da zorlaştırıyor.
“Suriyeliler geldiği için kira fiyatları yükseldi.”, “Onlar günlüğü 20 liraya çalıştığı için Türklere kimse iş vermiyor.”, “Kentte Suriyeli gerginliği bitmiyor!” Buna benzer haberlerin çokluğu son iki yıldır herkesin malumu. Mültecilerle ilgili haberlerde tercih edilen üslup ise halkın onlara karşı olumsuz düşünmesine neden oluyor. Hatta öfkesini artırıyor. İşte bu duruma dikkat çekmek isteyen Hrant Dink Vakfı, Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil raporlarının sonuncusunda Suriyeli mültecilere yer verdi. Çünkü söz konusu olumsuz algının en büyük müsebbiplerinden biri de medya. Raporda ilk dikkat çekilen nokta şöyle: “Medya, Suriyelileri hak sahibi özneler değil sorun olarak görüyor.” Zira konuyla ilgili yazılı basında çıkan haberlerin tarandığı çalışmaya göre bu yöndeki haberlerin sadece yüzde 6'sı insan hakkı temelli bakış açısıyla kaleme alınmış. Diğerleri ise savaş mağdurlarıyla ilgili haberleri dilencilik, güvenlik zaafı, kira fiyatları ve işsizliğin artması gibi başlıklar altında veriyor. Bütün bu aksaklıkların birçok muhatabı varken sorunun kaynağı Suriyeli mültecilermiş gibi bir algı oluşturuluyor.
Misafir değil, mülteciler
Raporu kaleme alan Helsinki Yurttaşlar Derneği Proje Koordinatörü Hakan Ataman, Suriyeli mülteciler için kullanılan ‘misafir' ifadesine ve benzer kavramlara dikkat çekiyor. Çünkü hiçbir hukuki statüyü ifade etmeyen bu sözcükle halka, “Merak etmeyin, gidecekler.” mesajı verilirken mültecilerin hukuki hakları göz ardı ediliyor. Genel olarak bakıldığında ‘misafirimiz' ‘kardeşimiz' gibi kelimelerin olumlu göründüğünü söyleyen Ataman şöyle devam ediyor: “Aslında bu ifadeler Suriyeli mültecilerin Türkiye'ye kaçmaya başladıkları dönemde, iktidarın bulduğu sihirli sözcüklerdir. Çünkü misafir eninde sonunda gider. Ama halkta kalıcı olduklarına dair bir kanaat geliştiği anda işler değişiyor. Tüm sorunların ve kötülüklerin ana kaynağı onlar görülüyor.” Bazı istenmeyen durumların yaşanmasında ise Suriyeli mültecilere karşı sağduyu, sabır ve hoşgörü ile yaklaşılması telkin ediliyor. Bu durumda ortaya çıkan manzarada ise Suriyeliler hak sahibi kişiler olarak değil, sorun oluşturan kitleler olarak görülüyor. Peki bu algının oluşmaması için ne yapılabilir? Suriyeli mültecilere karşı giderek artan hoşnutsuzluğun önü nasıl alınabilir? Savaş Ataman'a göre burada öncelikle kabul edilmesi gereken şu: Suriyeliler bir savaştan kaçtı. Şu an mülteci konumundalar ve sığındıkları ülkede hakları var. Burada en temel insan haklarını yaşamak kimsenin vicdanına bırakılmamalı. Çünkü bu bir lütuf değil. ‘Misafir', ‘kardeş' gibi kavramların yerine onların yasal haklarını tanıyan ‘mülteci', ‘sığınmacı' ifadeleri kullanılmalı. Onların yakın zamanda gitmeyeceğini kabul ederek kalıcı çözümler için harekete geçilmeli ve Türkiye halkında bu anlamda farkındalık oluşmalı.