Süper Lig'de önümüzdeki sezon 18 takımdan 14'ü yerli hoca liderliğinde mücadele verecek. ‘Dört büyükler'den üçünün hocası da yerli. Peki, yabancı teknik adamların pabucunu dama atmalarının arkasında neler yatıyor?
Bilhassa 80'li yıllarda Türk futbolunda teknik adam olarak Yugoslavlar ağırlıktaydı. Boşnak, Sırp, Hırvat antrenörler, kendi mantalitelerini uygulamaya çalıştılar. Futbolumuzdaki yabancı hoca transferi bugün de devam eden bir gelenek. Lakin yeni, yerli teknik adamlar, bir zamanlar top koşturdukları sahaya bakarak; kenardan taktik vermeye başladı. Bugüne baktığımızda ise ‘dört büyükler'den üçünün hocası yerli. Beşiktaş Şenol Güneş'le, Galatasaray Hamza Hamzaoğlu'yla, Trabzonspor Ersun Yanal'la yoluna devam edecek. Fenerbahçe ise uzun bir aradan sonra tercihini yabancı hocadan yana kullandı. Portekizli Vitor Pereira, Sarı-Lacivertli ekibin bu sezonki teknik direktörü. 2010 yılının şampiyonu Ertuğrul Sağlam ise Bursaspor'la yine, yeniden üç senelik sözleşme imzaladı. Tarihlerinde ilk kez Avrupa kupalarında mücadele edecek olan İstanbul Başakşehir de bu başarının mimarı Abdullah Avcı'yı bırakmadı. Mersin İdman Yurdu, geçen sezonki hocaları Rıza Çalımbay'la yeniden anlaşma sağladı. Konyaspor ise Aykut Kocaman ile bu sezon da devam edecek gibi görünüyor. Kasımpaşaspor'un yeni teknik direktörü ise Önder Özen oldu. Yardımcısı ise herkesin yakından tanıdığı Mehmet Aurelio. Küme düşmekten son anda kurtulan Çaykur Rizespor, Hikmet Karaman'la devam kararı aldı. Türkiye Kupası'ndaki çıkışıyla göz dolduran Sivasspor da Sergen Yalçın'ı bırakmıyor. 2015-16 sezonunun yeni ekiplerinden Antalyaspor Yusuf Şimşek'le, Osmanlıspor Uğur Tütüneker'le, Kayserispor ise Okan Buruk'la boy gösterecek.
Futbolculuk dönemlerindeki başarılarından
dolayı tercih ediliyorlar
Peki, bu asla rücuun nedeni ne? Öz kaynaklara dönüş romantizmi, hikâyenin ne kadarına tekabül ediyor? Meydan Gazetesi spor yazarı Altan Tanrıkulu, söz konusu hali, “Altın jenerasyonun ürünleri.” diye tanımlıyor. Ona göre Türk futbolu son 30 yılda iki kez ‘altın jenerasyon' yakaladı, “İlki 1980'lerin sonu, 1990'ların başındaydı. Derwall, Piontek, Milne, Hiddink, Veselinoviç gibi çalıştırıcıların elinde müthiş yetenekler vardı. İkinci kuşak 2000'li yılların başında ortaya çıktı ve futbolumuz zirveye yerleşti. Bugün ligimizde görev alan teknik adamların çoğu bu iki jenerasyonun futbolcularıydı.” Yerli hocaların teknik adamlık koltuğuna oturmalarında futbolculuk dönemlerindeki kişisel başarılarının olduğunu hatırlatan Tanrıkulu, “Tabii maliyetlerinin yabancı antrenörlere göre daha hesaplı olmaları da göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek. Çünkü olası bir başarısızlıkta tazminat bedelleri az oluyor.” diyor. Tanrıkulu, yabancı kısıtlamalarıyla birlikte her geçen sezon yerli teknik adama doğru dönüş olduğunu belirtiyor. “Ama benim görüşüm.” diyor ve devam ediyor: “Teknik adamın yerlisinin, yabancısının değil de başarılısının, başarısızının olduğu yönünde. Gözlemlerimiz çalıştırıcının kimliğinden çok işine odaklanmalı. Bizim antrenörlerimiz de dünyanın farklı liglerinde, farklı ortamlarda çalışmalı.” Türkiye'de Bilic, Şota gibi isimlerin sevildiğini; ama çok da başarılı olamadıklarını kaydediyor. Tanrıkulu, bu sezon yerli teknik adama doğru keskin bir dönüş gözlemlediğini belirtiyor. Ama artık 14 yabancı transfer edilebilen ortamda teknik adamların da kendilerini geliştirmesinin şart olduğunu söylüyor: “Yabancı dil konusunda mutlaka adım atmalılar. Dilerim bu sezondan başlayarak ligimiz daha kaliteli daha güzel olur, Türk teknik adamlarımız da yurtdışında önemli takımlarda görev alacak düzeye gelir.”