Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından başta Hizmet Hareketi olmak üzere toplumun tüm kesimlerine yapılan hukuksuzluk ve zulümleri ‘Paralel Paranoya Cadı Avı’ kitabında topladı. Amacının “Türkiye’de biz bunları da yaşadık” notunu düşmek olduğunu söyleyen Başyurt ile ‘Paralel Paranoya’yı konuştuk.
Kitabınız son dönemde yapılan hukuksuzlukları ve arka planını açıklıyor.
Türkiye’nin çok olağanüstü bir süreç geçirdiğinden şüphe yok. İleri demokratik uygulamaların tamamından geri dönülen, özgürlüklere yönelik reformların tek tek geri alındığı, Türkiye’yi muhaberat devletine yaklaştıran bir dönem. Medya özgürlüklerinin kısıtlandığı, ifade hürriyetinin sınırlandığı, bir tweet bile atsanız ağır cezada yargılanmaya başladığınız, kitap yazdığı için mahkemeye gönderilenler, haber yaptığı için hakim ve savcıların karşısına çıkmak zorunda kalan gazeteciler… Bu süreçte yaşanan mağduriyetleri derleyip toparlamaktı amacım.
Daha önce Kahire’de çalıştınız, Ortadoğu rejimlerini biliyorsunuz, Türkiye, Ortadoğu’ya örnek olarak gösteriliyordu. Şimdilerde ise bu rejimlerin gerisine düştüğü yönünde eleştiriler var…
Ortadoğu rejimlerinin gerisine düştü demek biraz abartı olur ama onlara benzemeye başladı. Kaddafi’nin Libya’sına, Saddam’ın Irak’ına, Esed’in Suriye’sine, Mübarek’in Mısır’ına benzemeye başlayan uygulamalar. Eskiden Türkiye’nin demokratik ve ileri reformları ön plandaydı. AK Parti, demokrasiy ile muhafazakâr kimliği buluşturabildiği için Avrupa, bizi model ülke olarak anmaya başlamıştı. Hitler de seçimle gelmiştir. Seçim tek başına meşruiyetin nedenidir ama devamını sağlamaz. Seçimle gelip kötü işler yapan insanlar var.
Ankara savcısı muhalif medyayı susturma talimatı verdi. Bu uygulanabilir bir karar mıdır?
Medya çeşitliliğinin bu boyuta geldiği bir dönemde medyayı büsbütün susturmak kolay bir şey değil. Ancak Ortadoğu rejimlerindeki gibi medyayı tamamen kamulaştırırsanız bu mümkün olur. Ana akım medyanın büyük kısmına TMSF yoluyla el konuldu, yandaş işadamlarına verildi ve partileştirildi. Böylelikle bir iktidar medyası oluşturdu. Yandaş medya patronlarına kamu ihaleleri, kamu reklamları veriyorlar. Vergi denetimlerinde kestikleri cezaları sıfırlayarak kendi kontrollerinde tutmaya çalışıyorlar. Reklamı kesiyorlar, reklam verenleri tehdit ediyorlar. Vergi denetmenleri gönderiyorlar.
NY Times yayınladığı bir analiz yüzünden miting meydanlarında Erdoğan’ın hışmına uğradı. NY Times, Türkiye’de yayınlansaydı başına ne gelirdi?
NY Times Türkiye’de özgür ve bağımsız bir gazetecilik yapacak olsaydı, bizim başımıza gelen onlara da gelirdi. Zaman Grubu’na, Doğan Grubu’na, Sözcü’nün patronuna yapılan hukuksuzluklar onların da başına gelirdi. Davalarla, baskılarla, meydanlarda hedef göstermelerle susturulmaya çalışılırdı. Ancak herkesi satın alamazsınız, herkesi susturamazsınız. Bu bir şekilde patlar.
BU KADAR MAZLUMUN AHI YERDE KALMAZ
27 Mayıs, 28 Şubat ve 12 Eylül’ün tanıkları şu anda yapılan zulümlerin o günlerle karşılaştırılamayacak noktaya geldiğini söylüyor. Bugünler gelecekte nasıl hatırlanır?
27 Mayıs ile ilgili, iktidarın aşırı güçlenmesinden kaynaklı hak ihlallerinin yaşandığı söylenir. Ancak bugün yaşadıklarımız o dönemle karşılaştırılmayacak kadar korkunç. 28 Şubat’ta hak mağduriyeti yaşandı, inançlı insanlar hedef gösterildi, cadı avına maruz kaldı. Onunla çok benzerlik var. O zaman yeşil sermaye demişler; bazı sermaye gruplarının baskılanması, güçlenmesi önlenmeye çalışılmış. Bugün de paralel adı altında hedef gösteriyorlar. Mesela o zaman bazı insanlar fişlenmiş, kamuda görev almaları engellenmiş. Bugün de var. O zaman haksız suçlamalarla hatta andıçlarla insanlar işten atılmış, içeri alınmaya çalışılmış. Bugün de var. O zaman da Türk okullarına yönelik düşmanlık vardı, bugün de var. O zaman Kur’an kurslarına yönelik baskı vardı, bugün de var. Kur’an kursları kapatılıyor, yurtlar kapatılmaya çalışılıyor, inançlı insanlar hedefe konuluyor. Tek fark, o zaman tüm başörtülüler daha genel bir kitleyken, bugün daraltılmış bir kitle hedef gösterilip sonuç elde edilmeye çalışılıyor. Ama 28 Şubat gibi bin yıl süreceği öngörülen süreç 10 yıl süremediği gibi bugün 2073 yılına kadar tek başına iktidarda kalacağını zanneden insanların da bu hak ihlalleriyle, bu kadar mazlumun ahıyla, bu kadar insanın hakkıyla iktidarda kalabileceğini sanmıyorum.
Dünyanın paralel iddialarına bakışı nasıl sizce?
Önce temkinle yaklaştılar, sonra paralel adıyla yapılan eylemlerle Türkiye’de özgürlüklerin hedef alındığını gördüler. Hukukun dışına çıkıldığında hukukun üstünlüğünden vazgeçildiğinden, güçlülerin hesap vermeyip güçsüzlere zulmeden bir yapıya dönüştüğüne şahit olduktan sonra tepki gösterip iktidarla aralarına mesafe koydular. Ülkeyi yönetenler Türk okullarının kapatılması için ülke ülke dolaşıyor, diplomatik baskı yolunu deniyor. Hatta o ülkeleri ikna edecek bazı araçlar da kullandılar Afrika’da. Fakat bu da ters tepti. O insanlar yapılanın haksızlık olduğunu gördü. O insanlar sizin siyasal İslamcı olmadığınızın tescillenmiş olmasından memnun. ‘Bu kişilerin hiçbir siyasi beklentisi yokmuş, bunlardan tehlike gelmezmiş’ dediler. İktidar kendi elleriyle kendi kuyularını kazdı.
Kitapta öne çıkan başlıklar
-Dershanelerin kapatılması,
-Basına sızan MGK kararları,
-Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Abdullah Gül’e mektubu,
-Cemaat’i bitirme planı ve yapılan hakaretler,
-17-25 Aralık süreci,
-Selam-Tevhid dosyasının kapatılması,
-Yeni MİT Yasası,
-Yolsuzluk soruşturmalarını yapan polislerin tutuklanması,
-Kur’an-ı Kerim ile alay edilen ses kayıtları dökümü,
-Havuz medyasının oluşumu,
-49 vatandaşın IŞİD’e rehin düşmesi,
-Hizmet’e kumpas ve böcek soruşturması,
-Süleyman Şah tapeleri,
-Medya özgürlüğüne darbe ve gazetecilerin tutuklanması,
-Bank Asya operasyonu,
-Yurtdışındaki Türk okullarını karalama girişimleri,
-Makul şüphe.