Zerrin Tekindor, Cüneyt Arkın, Güven Kıraç, Fırat Tanış… Türkiye'de resim yapan oyuncu sayısı azımsanmayacak kadar çok. Kimi profesyonel olarak yapıp sergi açıyor; kimi stresten arınmak, sözünü farklı bir yolla dile getirmek için tuvalin karşısına geçiyor.
Zerrin Tekindor, kendi kuşağının en iyi kadın oyuncularından biri… Tiyatro izleyicilerinin uzun yıllardır beğeniyle takip ettiği, Gogol'den Shakespeare'e birçok ustanın klasiklerinde başrole soyunmuş, sinemada pek görünmese de (ilk ve tek filmi Cem Yılmaz'ın Pek Yakında'sı), Aşk-ı Memnu dizisiyle büyük kitlelere ulaşan bir oyuncu… Salt oyuncu değil, aynı zamanda ressam. Dizilerle görünür olduğu için diğer kimliğinin biraz gölgede kaldığı söylenebilir. Tekindor resmi hobi olarak yapanlardan değil, oyunculuk gibi hayatının merkezinde. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda kadrolu görev yaptığı dönemlerde Bilkent Üniversitesi Resim bölümüne özel öğrenci olarak kabul görmüş, Halil Akdeniz atölyesinde geliştirmiş çizgilerini. Tecrübeli oyuncu, o gün bugündür düzenli olarak resim yapıyor, belirli periyotlarda sergiler açıp, uluslararası sanat fuarlarında çalışmalarını sergiliyor. Sanatseverlerle buluşan sergi sayısı: 15. Tekindor genellikle kadın yüzü çiziyor. Kimi kendine benzeyen, kabarık saçlı, takma kirpikli, bol makyajlı kadınlar… Eskiden özel bir atölyesi vardı, birkaç yıldır ise evinin bir bölümünü atölyeye çevirmiş, çalışmalarını orada yürütüyor. Gecenin bir yarısı eve gelip, sabahlara kadar resim yapabilir diye. ‘Oyunculuk ile resimden birini tercih etmek zorunda kalsanız hangisini seçersiniz, sorusuna cevabı şu: “Tiyatro yapmazsam ölürüm diyemem ama resim yapmamayı düşünemiyorum.”
Gezi'den sonra minyatüre başladı
Fırat Tanış, Gezi olaylarından sonra kanalların tutumundan, sektörün çalışma şartlarından dem vurarak bir daha dizilerde oynamayacağını duyurdu. Durdu da sözünde. Şimdilerde salt sinema filmlerinde rol alıyor, müzikle uğraşıyor. Taze baba olduğu için bol bol ailesiyle vakit geçiriyor. Bu sezon komedi ağırlıklı filmlerle seyircinin karşısına çıkan Tanış, dizilerden elini eteğini çektiği günden beri resimle ilgileniyor. Aslında resim değil, minyatür. İki boyutlu, geleneksel motiflerin ön plana çıktığı çalışmalar. Kitapları okuyarak, deneysel bir yolla çizimler yapan oyuncu, Gezi özelinde son yıllarda yaşananları kalıcı kılıyor. Polislerin Gezi baskınını, çadırları yakışını, direnişçilerin protestolarını anlatan çalışmalarını iki yıl önce görmüştüm. Hatırladığım kadarıyla sarı, kahverengi tonları ağırlıkta, direnişçiler insanlığın doğuşu referansıyla üryan. Geleneksel motifler var. Tanış, minyatür dünyasının çok geniş olduğunu, bunu keşfetmek için okumalar ve çizimler yapmaya çalıştığını anlatıyor.
Güven Kıraç yüz buldu!
Güven Kıraç'ın resimle ilişkisini öğrenmek için ta çocukluğuna inmek gerekiyor. Kıraç, asker ressamlar kuşağının popüler isimlerinden Halil Paşa'nın uzaktan akrabası. Paşa'nın resimleriyle büyüyen oyuncu, geçtiğimiz yıl sohbet için bir araya geldiği ressam bir dostunun atölyesinde keşfetmiş yeteneğini. Tuvale yaptığı karalamalar olumlu tepki alınca atölyeden çıkmaz olmuş. Oyuncu bir yıla yakın süre üzerinde çalıştığı resimlerini geçtiğimiz yılın sonunda ‘Yüz Buldum' adlı sergiyle karşımıza çıkarmıştı. Hayatına girmiş, iz bırakmış veya hayal ürünü yüzleri soyutlayarak resmettiği çalışmaları yoğun ilgi gördü. Cem Yılmaz'dan Demet Evgar'a popüler yol arkadaşlarının ziyaretinin serginin daha fazla ön plana çıkmasında payı var. Kıraç, uzun hazırlıklar sonunda resim yapanlardan değil. İçinden geldiği gibi, kimi zaman çalakalem, bir tabloya bir daha dokunmadan çalışıyor. Resim kariyeri planlaması yok, çalışmalarını artırırsa resimle de konuşulan biri olacağı inancında.
Cüneyt Arkın çocukluğunun peşinde
Yeşilçam sinemasının yıldız isimlerinden Cüneyt Arkın, yeni Türkiye sinemasında çok fazla yer almıyor veyahut yer bulamıyor. Sinemayla beraber oyunculuğun da dili değişti ne de olsa. Eskisi gibi gününün 24 saati sette geçmediği, köy kasaba dolaşıp alkolün, uyuşturucunun zararları üzerine söyleşiler vermediği için bir hayli boş vakti var. Arkın, geniş vaktini şiir, hikâye yazıp, resim yaparak değerlendiriyor. Oyuncunun tuvalin karşısına geçtiği dönem 2000'li yılların başı. O günden beri düzenli olmasa da sıklıkla çalışmalarına devam ediyor. İşleri yağlıboya ağırlıklı. Köy evleri, tarlada çalışan işçiler, doğa manzarası öne çıkanlar... Anadolu insanını resmettiği birkaç tablosu da var. Hemen hepsi çocukluğunun geçtiği Eskişehir günlerinin yansıması. Arkın'ın kendine usta kabul ettiği bir isim yok. O da Güven Kıraç gibi içinden geldiği gibi çiziyor. Ancak onun gibi sürrealist değil, aksine olabildiğince gerçekçi. Son görüşmemizde resim mevzuu açıldığında ‘Ressamım iddiam yok, rahatlamak için çiziyorum.' demişti. Rahatlamak için daha iyi bir yol olabilir mi?
Nurgül Yeşilçay, Tuba Büyüküstün, Çiğdem Batur, Nur Fettahoğlu, Serkan Öztürk, Müjdat Gezen… Türkiye'de resimle yoğrulan oyuncu sayısını artırabiliriz, sayı fazla. Hepsinin tuvalle ilişkisi farklı. Kimi Gezen gibi gençlik yıllarında Burhan Uygur, Mehmet Güleryüz gibi ustalara yol arkadaşlığı yapmış, yıllar sonra açmış kişisel sergisini, kimi Çiğdem Batur gibi stresten arınmak için resim yapıyor. Ne diyordu Henri Rousseau, ‘Resim yapan ben değilim, elimi başka biri tutuyor.' Belki bir gün bizim elimizi de başka bir el tutar. Fena mı olur?