Tim Berners Lee, interneti keşfetmişti. Ne zaman ki bu bilgi paylaşımı CERN binasının dışına çıktı ve bireyler hayatlarını, sırlarını afişe etmeye başladı, öngörülemeyen tehlikeler de ortaya çıktı. Şöyle ki…
Tim Berners Lee, 1991 yılında CERN’de bir fizikçi olarak çalışırken bugün başından ayrılamadığımız çok önemli bir şeyi keşfetti. Hatta bilim çevrelerince mucit kavramı onunla tekrar hatırlandı. Tek amacı CERN binası içinde birbirine bağlı bilgisayarların rahatça makale paylaşabilmesiydi. Bunu başardı da. Ancak bu, Lee’nin planladığının da ötesinde bir şeydi. Tim Berners Lee, interneti keşfetmişti. Ne zaman ki bu bilgi paylaşımı CERN binasının dışına çıktı ve bireyler hayatlarını, sırlarını afişe etmeye başladı, öngörülemeyen tehlikeler de ortaya çıktı. Şöyle ki…
Siz dünyanın herhangi bir sokağında yürürken bir kameranın markajına girebilirsiniz. Bu kamera belediyeye ya da alışveriş merkezine ait olabilir. Bu birbirine bağlanan bilgisayarlar yani internet sayesinde, haberiniz olmadan kayda alınan o görüntüye ulaşılıp sosyal ağlardan bulunabilmeniz bir komplo teorisi değil.
‘Sanal dünya’ hâlâ çok yeni olduğundan aslında bir ‘Magna Carta’sı bile şekillenmiş değil. Bu yeni dünyanın kuralları, sınırları ve sınırsızlığı muğlak. Bizler de tehlike ve faydanın iç içe girdiği bu dünyanın bir nevi denek nesilleriyiz. Öyle ki elimizden düşürmediğimiz cep telefonlarından ve başından kalkmadığımız bilgisayarlardan indirdiğimiz küçük bir uygulama ya da programla fotoğraflarımızı, mesajlarımızı ve hatta telefon konuşmalarımızı üçüncü kişilerin kullanmasına bir tıkla izin verdiğimizden bî;haberiz. Bırakın sıradan bir bireyin kendi güvenliğini sağlayabilme yetisini ‘süper güç’ Amerika’nın bile Wikileaks skandalıyla sarsıldığı hâlâ hafızalarda. Bu skandalın tek faydası ise devletlerin vatandaşının her türlü bilgisine ulaşabildiğini göstermesi oldu. Bu kapsamda bazı Avrupa ülkeleri Facebook, Google gibi sosyal ağlarla bireyin özel bilgilerini koruma anlaşması yapmak istedi.
Tüm bu bilgileri gönüllü teslim eden bireyin bunda suçu yok muydu? Sosyal paylaşım ağlarıyla ifşa edilen bilgiler bireyin doğum tarihinden sevdiği filmlere, müzik zevkinden okuduğu kitaplara, siyasi görüşünden aile, arkadaş çevresi ve giydiği kıyafetlere kadar geniş bir yelpaze çizince sorunun cevabı maalesef evet oluyor.
Bu bilgileri koruma lüksünün mümkün olmadığının fark edildiği an ‘bilişim hukuku’ doğdu. Türkiye’de ise ancak ünlü birkaç davayla bilişim hukukunun gerekliliği fark edildi. Bilişim ve teknoloji hukuku uzmanı avukat Burçak Ünsal’ın da dediği gibi Türkiye’de ne yazık ki bilişim hele de bilişim hukuku başta hukuk uygulamacıları olmak üzere çok az anlaşılabilmekte. ABD, Japonya, AB ve Türkiye’de hukuk uygulamasında ve akademik çalışmalarda bulunan Ünsal, zaten ihtisaslaşma gerektiren bu dalın, ülkemizde siyasetin de baskısıyla çarpık bir ‘gelişme’ sergileyip bu durumun da mağduriyetler oluşturduğunu düşünüyor.
İfade özgürlüğünden ceza almak yersiz
Ünsal’a göre en ciddi mağduriyetler ifade, basın, haber alma, iletişim ve ticari faaliyette bulunma özgürlüklerine getirilen kısıtlamalar sebebiyle ortaya çıkıyor. Bilişim hukukunun Türkiye’de Twitter yasaklarından ibaret olduğunu söyleyen Ünsal, asıl tehlikeleri ise şöyle sıralıyor: İnternette işlenen mali suçlar, terör örgütlerine insan ve mal kaynağı sağlayan siteler, fuhuş, uyuşturucu ve kumarı kolaylaştıran ve bunları ticarete döken siteler, bomba, zehir yapmayı gösteren siteler, sağlığa zararlı ilaç veya katkı maddesi satan siteler... Ünsal, bütün bu tehlikelerin almış başını giderken bireylerin ifade özgürlüğünden ceza almalarını yersiz buluyor.
Avukat Ünsal, internet kullanıcılarının kişisel ve hassas verileri koruyamadığını, vatandaşların gerek cep telefonları gerekse internet erişimleri üzerinden mağdur edildiğini düşünüyor. Asıl bunlarla uğraşılması gerektiğini vurgulayan Ünsal, “Kurumlar, kendileriyle ve başka konularla uğraştığı için internet kullanımıyla ilgili bilinçlendirme ve suçla mücadelede atıl kaldı.” diyor.
Kanunlar yeterli uygulama eksik
Bilişim hukukunda uzman olan avukat Serhat Koç, Türkiye’nin bu alanda kanunlar açısından Avrupa’dan çok da geride olmadığını söylüyor. Temel meselenin çoğu zaman kanun bulunmayışı değil, var olan kanunların yanlış ya da eksik uygulanması ya da hiç uygulanmamasından kaynaklandığını düşünüyor ve şunları söylüyor: “Kanunları uygulamakla görevli hukuk insanlarının bu görev ve yetkilerini hukuk dışı yollar için kullanabildikleri bir ülkeden bahsediyoruz ne de olsa...”
“Özellikle internet sansürü temelinde 5651 sayılı yasanın uygulanması anlamında en çok ‘mağduriyet’ ifade özgürlüğü, bilgi alma ve yayma hakkını kullanamamalarına neden olan internet sansürleriyle baş başa kalan vatandaşın bu mağduriyetidir.” diyen Koç şunları ekliyor: “Basın özgürlüğü, eğitim hakkı, düşünceyi açıklama hürriyeti gibi temel meseleleri ilgilendiren bu hususta Türkiye’de AİHM tarafından da açıkça hükme bağlandığı üzere ciddi bir sansür uygulanıyor.” Koç, bir diğer mağduriyetin ise işlemedikleri ‘bilişim suçları’ üzerlerine kalan suçsuz kişiler ve dijital linç kampanyalarına maruz bırakılan vatandaşların yaşadıkları olduğunu söylüyor. Bireylerin izinsiz alınan fotoğraf, görüntü ve yazılarıyla mağdur bırakılma olaylarında ciddi bir artış olduğunu söyleyen avukat Serhat Koç, bilgi güvenliğinin en temel nüvesinin bireyi bu konuda özel olarak eğitmek olduğunu anlatıyor.
Avrupa’da özel mahkemeler var
10 yıldan fazla İngiliz Polis Teşkilatı’nda (London Metropolitan Police) çalışan ve mahkemelerde bilirkişilik yapan Adli Bilişim Mühendisi Tuncay Beşikçi, İngiltere’deki kanunların Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar geniş ve kapsamlı olduğunu söylüyor. Beşikçi’ye göre orada kullanılan içtihat hukukunun getirdiği avantajlar ve belli teknik konular için özel mahkemeler ve hâkimler bulunması sayesinde çok hızlı ve tutarlı sonuçlar alınabiliyor.
İlk olarak 1990 yılında yazılan bilişim suçları kanunundan (Computer Missue Act) bahseden uzman, bu kanunun günün şartlarına ve ilerleyen teknolojiye göre sürekli güncellendiğini ifade ediyor: “Farklı mahkemelerce verilen cezaların da tutarlı olduğu görülüyor. Örneğin bir bilişim sistemine izinsiz olarak erişmenin cezası altı ay hapis ve 5 bin sterlini geçmeyen miktarda para cezasıdır, bu şekilde de uygulanır. Türkiye’de işlenen aynı veya benzer suçlarda dahi birbirinden çok farklı kararlar çıkabiliyor. Anayasa’daki bilişim suçlarıyla ilgili maddeler yetersiz ve eksik.”
‘Birinin evimize girip en mahrem fotoğraf ya da yazılarımı çalması gibi, e-mailimin hacklenmesi suç olarak karşılaştırılırsa aynı ceza yaptırımı mevcut mu?’ sorusuna uzmanın cevabı ise şöyle: “Hayır. Türkiye’de sadece bilişim suçları için değil, diğer tüm suçlar için verilen kararlar arasında bir standart yok. Hatta tamamen aynı suçu işleyen iki kişiden biri beraat kararı alabilirken, diğeri hapse gönderilebiliyor. Örneğini verdiğiniz e-mail hacklenmesi olayı, birçok ülkede ayrı ayrı bilişim suçları, hırsızlık ve kişisel bilgilerin ifşası kapsamında değerlendirilir.”