Niyaz müzik grubunun ülkemizde hatırı sayılır bir dinleyici kitlesi var. Albümlerinde genellikle azınlıklara ve onların sorunlarına odaklanan ekip, yeni çalışmaları The Fourth Light’ta kadının toplumdaki yerine dikkat çekiyor. Grubun kurucuları Azam Ali ve eşi Loga Ramin Torkian ile bir araya geldik...
Her albümünüz bir konuya odaklanıyor. Bu çalışmanızın odağında ne var?
Azam Ali: Bu albüm Râbiatü’l-Adeviyye’ye adanmış bir albüm. O İslam’ın ilk sufi alimlerden biri ve kadın bir evliya. Bütün yaşamı boyunca erkek baskısını üzerinden kaldırmaya çalıştı. İslam mistisizminin en önemli karakterlerinden biri. Hatta Feridüddin Attar ve Mevlânâ gibi alimler bile ondan ilham aldı. Onun düşünceleri aslında çağlar ötesi ve bugüne de sesleniyor. Kadının toplumdaki yeri ve sembolü olarak onu seçtik. Çok evrensel bir karakter.
Mısır’daki darbe karşıtı gösterilerin merkezi de Râbiatü’l-Adeviyye meydanı oldu. Ona gönderme var mı?
Loga Ramin Torkian: Hayır. Mısır’daki olaylarla bir ilgisi yok. Bizim yaptığımız albümlerde en çok odaklandığımız konu azınlıklar. Aslında yeryüzündeki en büyük azınlıklar da kadınlar. Nasıl oldu da bugüne kadar Rabia gibi güçlü bir karakter gündeme gelmedi? Bu kadar kendine has, özel ve devrimci bir karakterin İslam çevresi ve Müslümanlar tarafından bile gözardı edildiğini düşünüyoruz. Aslında bu albüm Rabia özelinde kadına odaklanan bir çalışma.
Repertuvardaki şarkıları neye göre seçtiniz?
Azam Ali: Genelde azınlıklara ait ve azınlık haklarına vurgu yapan eserleri seçtik. Mesela albümdeki eserlerden biri Bir Bahtiyari ezgisi. Adı Şir Ali Merdan. O azınlıkların hakları için mücadele etmiş bir özgürlük savaşçısı. Bahtiyariler de İran’ın azınlıklarından... Rabia’nın bugüne kadar yedi eseri günümüze ulaşabildi. Onlardan esinlenerek yazdığımız sözler var. Bunun dışında Urduca, Türkçe yaşadığı toplumda azınlık olanların eserlerini yeniden yorumladık. Kaifi Azmi isimli ünlü bir şairin Urduca yazdığı şiirini besteledik. Adı Avrad. Azmi bu sözleri kendi eşi için yazmış.
Eyvallah Şahım’ı Türkçe olarak seslendirmişsiniz. Neden bu eseri seçtiniz?
Azam Ali: Türk müziği ile İran müziği arasında çok benzerlikler var. Zaten hemen her albümde Türkçe bir eser seslendiriyoruz. Türkiye’ye her geldiğimizde buradan albüm alıyorum. Bir gün bir arkadaşım, “Farkında mısın, aldığın bütün albümler Alevi müzikleri.” diye bir tespit yaptı. “O güne kadar hiç farkında değildim. Alevi eserlerine karşı bilinçsiz bir hissiyatım varmış meğer. Bir eserin Alevi, Sünni ya da farklı bir inanıştan olması bizim için önemli değil, şans eseri böyle olmuş. Yaklaşık bir yıldır Eyvallah Şahım’ın izinlerini almaya çalışıyoruz. Bu şarkıyı söylemiş olmaktan çok mutluyum.
Ruhsal ve kişisel olarak da kendinizi azınlık hissediyor musunuz?
Azam Ali: Ben İran’da dünyaya geldim. O zaman çoğunluğun içindeydik ama Devrim’den sonra mental olarak azınlık haline gelmiştik. Devrim ve iç savaş sebebiyle başka bir ülkeye göçmek zorunda kaldık. Gittiğim ülkede azınlık olmuştum. Şu anda Montreal’de yaşıyoruz. Orada da azınlığım. Çocukluğumda ülkemize Afganlar çalışmaya gelirdi. Zaman zaman gözümün önüne o halleri gelir. Şu anda Kanada’da azınlık olmak ya da başka bir yerde çoğunluk olmakla ilgilenmiyorum. İlgilendiğim kısım azınlıkların sorunları.
Çok özel bir sesiniz var. İsteseniz popüler biri olabilirdiniz. Bunu neden tercih etmediniz?
Azam Ali: Kariyerimin başında ünlü bir menajer bana gelip, ‘Sesin harika ama böyle şarkılar söylersen ünlü olamazsın. Daha piyasa işler yaparak ününü artırabilirsin.’ dedi. Benim için müzik bir hayal ve kalp yolculuğu. Kalbimin söylediklerini takip ediyorum. Belki çok zengin ve çok ünlü değilim ama istediğimi yapabilecek kadar gücüm ve müzikal haysiyetim var. Bugüne kadar utanacağım bir şey yapmadım. Sevdiği şeyi yapmaya devam edebilme gücü yeryüzünde bir insana verilebilecek en büyük armağandır. Popülerlik gibi bir beklentim ve endişem hiç olmadı.
Bu yolda en büyük desteğiniz ne oldu?
Azam Ali: Hayatımın en zor noktalarında dinleyicilerimden gelen mektuplar bana güç veriyor. Eşini ve çocuklarını trafik kazasında kaybeden bir dinleyicim, her sabah kendine gelene kadar beni dinliyormuş. Sesimin, hayatına devam edebilmesi için ona umut verdiğini yazmış. Bir başka dinleyicim cezaevinden şöyle yazmıştı: ‘Sesin bana öyle güzel duygular hissettirdi ki, dışarı çıktığımda bambaşka bir insan olmaya karar verdim.’ Daha bu sabah Filistinli bir kadından bir mail aldım. Seninle ve senin sayende bir kadın olmaktan gurur duyuyorum, diye yazmış. Bu duyguların maddi bir karşılığı olabilir mi? Tercihimden dolayı mutsuz değilim.
Loga Ramin Torkian: Bizim müzisyen olmamızın sebeplerinden biri de kendimize bir alan, bir ev bulmak isteyişimiz. Bizim yolculuğumuzun bir anlamı da bu. Eğer hissetmediğimiz şeyleri yapsaydık başkalarının evinde oturmak ya da ait olmadığımız bir yerde yaşamak zorunda kalacaktık. Müzik bizim için para kazanma şekli değil. Bir ev, bir yuva ve bir vatan bulma şekli.
Ortadoğu’nun geleceğinden hâlâ ümitliyiz
Sesiniz çok acılı ve duygusal. Karakter olarak da böyle misiniz?
Azam Ali: Depresif ya da kötücül birisi olarak görünmek istemem ama hayat, ağrı ve acıdan oluşan bir şey. Müzik yaparken bundan geriye kalmak mümkün değil. Aynı zamanda melankoli ve acının özgürleştirici bir tarafı da var. Tolstoy, ‘Bütün mutluluklar birbirine benzer, oysa her mutsuzluğun kendine özgü bir hikâyesi vardır.’ der.
2011’de röportaj yaptığımızda Arap Baharı’ndan ve Ortadoğu’nun geleceğinden çok ümitliydiniz. Geldiğimiz noktada fikriniz değişti mi?
Azam Ali: Bu kadar insan ölür ve acı çekerken umutlu olmak biraz zor. İran için umutsuzum ama Ortadoğu için hâlâ bir ışık görüyorum. Çünkü yeni jenerasyon çok farklı. Bu sebeple hâlâ umudumu koruyorum.
Loga Ramin Torkian: Ben oldukça umutluyum. Bütün tarafları silahlandıran, onları birbirine kırdıran bir güç ve sistem var. Bu sistemin sonsuza kadar devam etmesi mümkün değil. Bu saçmalığın bir yerde duracağından eminim. Öte yandan internet ve sosyal medya özellikle genç nesilde güçlü ve hızlı bir sinerji oluşturuyor. Bunun önünde çok fazla durulamayacağını düşünüyorum.
Yapmayı çok istediğiniz işler neler?
Azam Ali: Bugüne kadar istediğimiz çok şeyi yaptık. Zaten hayalimdeki işi yapıyoruz. Bir çocuğumuz var, ona güzel şeyler bırakmak istiyoruz. David Silvian ve Erdal Erzincan ile birlikte çalışmayı çok arzu ederiz. Her şeyden önce kendimizi gerçekleştirmeyi hayal ediyoruz. Bunu yapmak için de önümüzde uzunca bir yol olduğunu düşünüyoruz.
İman, grubun gizli kahramanı
Aile olarak birlikte müzik yapmak nasıl bir duygu?
Loga Ramin Torkian: Benim için inanılmaz bir mucize. Gökten gelen kutsal bir armağan.
Azam Ali: Bu herkesin yapabileceği bir şey değil. Bazı insanlar iş ile aileyi ayırır ama bizim için her şey çok güzel. Ben de dünyanın her yerine gidip konser vermemi isteyecek ve buna izin verecek bir koca bulacağımı sanmıyordum. Bu anlamda Ramin beni çok destekliyor. Bu durumdan çok mutluyum.
Oğlunuz İman doğduktan sonra müzik ve yaşantınız farklı bir boyut kazandı mı?
Azam Ali: Elbette yansıması oldu. Bir anda değişime uğruyorsunuz. Sizin gözlerinizin içine bakan, sizi model alan ve daha iyi bir insan olmaya yönlendiren bir şey var hayatınızda. Bu elbette karakterinizi etkilediği gibi müziğinizi de etkiliyor. Hem hayat yolculuğumu hem de müzikal yolculuğumu daha ciddi bir noktaya getirdi.
Loga Ramin Torkian:İman’ın bizimle birlikte dolaşması sadece bize değil, bizimle birlikte dolaşan müzisyen arkadaşlarımıza da bir keyif hali getirdi. Onun yaptıkları üzerimizdeki tüm gerginliği alıp götürüyor. Sadece ikimiz için değil, hepimiz için bir aile ortamı oluşuyor. Grubun gizli yıldızı o. Büyük ihtimalle İman bunun farkında değil.
Müziğiniz çok bilindik, bir o kadar da farklı geliyor dinleyene. Bunun sırrı nedir?
Loga Ramin Torkian: Yaptığımız müzik benim Türkiye’ye geldiğimde hissettiklerim gibi. Her şey aslında tanıdık ve bir o kadar da yabancı. Biz müzik yaparken farklı ve başka bir şeyi alıyoruz, sonra onu kendimize ait hale getiriyoruz. Ortaya çıkan müzik de dinleyiciye bu hissiyatı veriyor. Bunun bir sebebi de müzik yaparken maddi beklenti ve kaygılar olmadan yapmamız.
Azam Ali: Ben dört yaşındayken İran’dan Hindistan’a gittim. Müziği çok seviyordum ama gittiğim ülkenin dilinden tek bir kelime bile bilmiyordum. Buna rağmen müziği kalbime dokunuyordu. Müziği iletirken önemli olan şey dinleyicinin kalbine dokunabilmek. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Bir şey yaparken duyguları yakalamaya çalışıyoruz.