Efsanevi müzik grubu Derdiyoklar'ın kurucularından İhsan Güvercin, uzun yıllar sonra Gül Budağı isimli albümle karşımıza çıktı. Yeni çalışmasında Yunus Emre, Dertli gibi büyük ozanların eserlerini besteleyen müzisyen, günümüzde yaşadığımız sıkıntıların çözüm reçetesinin bu sözlerde saklı olduğunu vurguluyor.
Sizi, efsanevi Derdiyoklar grubundan tanıyoruz. Peki müzikle nasıl tanıştınız? Hikâyeniz nasıl başladı?
Gözümü hayata açtığımda evimizde müzik vardı. Abim 50'li yılların önemli sanatçılarından biriydi. Onun önümde idol gibi duruşu beni de ister istemez müziğin içine çekti. Abimin bir sazı vardı ama çalmama müsaade etmezdi. Ben de ilerleyen yıllarda bir saz edindim ve kendi kendime çalmaya başladım. 13-14 yaşlarında okulda bir müsamere düzenlendi. İlk kez orada sahneye çıktım. İlk alkışlarımı o zaman aldım ve o alkışlar beni buraya getirdi.
Profesyonel müziğe nasıl adım attınız?
İlk plağımı 17 yaşında yaptım. Arkasından bir 45'lik daha yaptım. Ondan sonra müziğe ara verdim. Tiyatroya yöneldim. 12 Mart muhtırası zamanında tiyatro kesintiye uğradı. Arkadaşlarımın çoğu hapse girdi. Ben de önce köye gittim sonra da askere gittim. Askerliğin akabinde Almanya'ya gittim. Almanya'ya gidince de çocukluk arkadaşım Ali ile birlikte Derdiyoklar'ı kurduk.
Derdiyoklar fikri nasıl ortaya çıktı?
Köydeyken ben radyodan yabancı müzik dinlerdim. Askerliği müzisyen olarak yaptım. Orada müzisyen arkadaşlarla çalarken çok sesli müziğin zevkini aldım. Bu benim kafama takılmıştı. Bağlama bizden önce Almanya'ya gitmişti ama dışarı çıkmamıştı. Eş dost toplantılarında kaldı. Biz, bağlamayı Avrupa'da nasıl dinletebiliriz sorusuna cevap aradık. Yanına Batılı bir enstrüman ekledik. Avrupalılara da dinlettik.
Hem bateri çalıp hem de şarkı söylüyordunuz. Bunu nasıl başardınız?
Bir eğitimim yoktu ama her zaman bir ilgim vardı. Davulu da kendi kendime çalmaya başladım. İyi ki de kendi kendime öğrenmişim. Çünkü kendime ait bir tarzım oluştu. Bir de farkına varmadan bateri çalarken şarkı söylemeye başladım. Bu dünyanın en zor işlerindenmiş, bunu sonradan öğrendim. Bunu dünyada yapabilen iki kişiden biriyim herhalde. Ben en zor ritimlerde bile türkü söyleyebiliyorum.
Derdiyoklar'ın bu kadar tutacağını düşünmüş müydünüz?
Efsane olacağını düşünmüyorduk ama bir yerlere varacağını biliyorduk. İnsanların çok büyük ilgi gösterdiğini görünce buna inandık. İlk albümümüzü bir günde kaydettik ve rekor düzeyde sattı. Ali ile birlikte altı albüm yaptık. Sonra birtakım nedenlerden dolayı ben ayrıldım gruptan. Ali, Derdiyoklar'ı devam ettirdi.
Ayrılma sebebiniz neydi?
Galiba şöhreti taşıyamadık. Ünlü olmanın getirdiği yükü kaldıramadık. Çok basit çekişmeler ve basit istekler oluştu. Sonra kendi yolumuza devam ettik. Sonra uzun bir süre müziği bıraktım.
Neden?
İstediğim müzik konusunda kendimi eksik hissettim. Bilgi dağarcığımı yetersiz gördüm. Bize bu türküleri, bu deyişleri bırakıp giden insanlar hangi çizgileri takip etmişler, onları o çizgiye getiren sebepler nelerdi? Bunları öğrenmek için uzun bir Anadolu gezisine çıktım. O yolculukta anladım ki biz birçok şeyi ezbere yapıyormuşuz. Sözle müziğin kucaklaşması kavramının ne demek olduğunu bilmiyorduk. Gördüm ki sözle müzik kucaklaştığında büyük eserler çıkıyor. Bunu yakalamaya çalıştım. Oturdum, geçmişteki ozanları inceledim.
Sizi albümünüz Gül Budağı'nı yapmaya getiren süreç nasıl başladı?
Anadolu gezisinden sonra öğrendiklerimi pratiğe dökmeye başladım. İddiasız bir şekilde büyük ozanların eserlerini bestelemeye başladım. Bu çalışmalarımdan haberdar olan TRT'den bir teklif geldi. Ulu Ozanlar dizisinde Yunus Emre'de tıkanmışlardı. Çünkü piyasada Yunus Emre bestesi olan çok fazla türkü yoktu. Ben birkaç eserini bestelemiştim. Sonrasında başka ozanlar için de beste yapmam istendi ve onlar için de yaptım. Bu çalışmalar da bu albüm için ilham kaynağı oldu.
Repertuvarı neye göre belirlediniz?
Anadolu'da çok önemli ozanlar yetişmiş. Ama sokağa çıkıp insanlara isimlerini sorduğunuzda hiç tanınmıyorlar. Oysa hayatımızın büyük bölümünde o insanların bizlere bıraktığı nasihat ve öğütler var. Ben de söz yazan biriyim. Kendi eserlerim dışında bu insanların eserlerini günümüze taşımak istedim. Öncelikle bende en büyük etki bırakan isimlerin eserlerine yer verdim. Albümde hayatlarıyla ilgili bilgiler de verdim. Ayhan Evci bana çok yardım etti. Bundan sonraki çalışmalarım da bu yönde olacak.
Kültür üzerine kafa yorulmuyor
Peki günümüzde neden böyle büyük eserler yapılamıyor?
Şehrin stresinde sadece tüketime yönelmiş insanlarda böyle duygular yok. Sanatı hayatın minicik bir yerine koydular. Müzik endüstriye dönüştü. En popüler olan nedir üzerine gidildi. Kültür üzerine hiç kafa yormaz oldular.
Günümüzdeki müziği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdiki şarkılarda ben kelimesi çok geçiyor. Oysa ki bu ozanlar hep benliğe lanet edilmiş. Benlik anormal şekilde günümüze yerleşti. İki kişi arasındaki ego kavgasını yansıtan sözler yetmiyormuş gibi bir de şıkır şıkır müzikler var. Bu destekleniyor maalesef. Yeni yetişen nesil de bizim müziğimizi bu sanıyor. Benim yaptığım müziği radyolarda çalmıyorlar, televizyonlara çıkarmıyorlar. Ama inadına bu işin üstüne gittim. Popülariteye ihtiyacım yok. Bir derdim var. Bu büyük ozanları halkla tanıştırmak istiyorum. Bu memlekette bir Dertli yaşadığını bilsinler.
Bu projeden sonra neler yapmak istiyorsunuz?
Ölmeden önce bunun gibi bir iki albüm daha düşünüyorum. Harabi, Fuzuli gibi ozanlar var. İsimleri hiç duyulmamış ozanlar da var. Onları da araştırıyorum. İkinci albümün repertuvarı hazır.
Sıkıntıların reçetesi ozanların dizelerinde
Bu eserleri bestelemek zor mu?
Anadolu gezilerinde dedelerimizi ve ihtiyarlarımızı dinlerken bestelerde o ozanların söyledikleri sözün püf noktalarını yakaladıklarını gördüm. Sözlerin anlaşılması için esler vermiş. Bundan ilham aldım. Beste yaparken defalarca dinledim. Müzikle söz kucaklaşmasına günümüzde hiç dikkat edilmiyor. Ulu ozanlarımızın sözlerinin müzik içerisinde heba olmamasına çok dikkat ettim.
Bu büyük ozanların yüzyıllar önce söyledikleri hâlâ taptaze...
Günümüzdeki tartıştığımız, kutuplaştığımız, derdini çekip üzüntüsüne katlandığımız ve karşısındakine üzüntü yarattığımız şartlar o dönemlerde bu denli değildi. Olsa bile sınırları netti. Günümüzde ayrıştırıcı nüveler çoğaltıldı. Bunun bence en büyük sebebi Anadolu’yu kavramamak. Anadolu neler yetiştirmiş? Sen-ben, hep aynı özden geliyoruz. Özümüzden uzaklaşıp gözümüzle gördüklerimize yönelmişiz. Gözümüzle gördüklerimizle oyalanırken de özümüzü unutmuşuz. Bundan dolayı da bu haldeyiz. Oysa ozanlarımız yüzyıllar öncesinden o kadar öz bir şekilde bizlere söylemişler reçeteyi.Özümüze dönmeliyiz yani insanlığımıza.