Mültecilerin yaşadığı her evde ayrı bir dram yaşanıyor. Türkiye'de kampta ya da kamp dışında sığınmacı olarak kalan kadınlar, birçok hak ihlaline uğruyor.
Cinsel taciz ya da tecavüz sebebiyle herhangi bir resmi merciye (polis, jandarma, valilik) şikâyette bulunmaktan çekiniyorlar. Çünkü çevrelerinden kınamaya maruz kalacaklarını düşünüyor, korkarak yaşıyorlar. Toplumsal baskı yüzünden sorun çıkaran taraf olmak istemiyorlar. Bu konuyla ilgili en kapsamlı raporu 2014 yılında Mazlumder hazırladı. 5 ay boyunca sahada çalışan 13 ilde 72 Suriyeli kadın sığınmacı ile yüz yüze mülakat yapan ekip gözlemlerini bir raporda topladı. Rapor, mağduriyetten kaynaklanan ve sistematikleşen bir istismarın olduğunu gözler önüne serdi. Rapordan bazı örnekler şöyle: 250-500 Türk Lirası komisyon karşılığında evlilikler yapılıyor. Aileler de o paraya ihtiyaç duyduğu için genç kızları evliliğe zorluyor. Bu da sistematik bir istismara kapı açıyor. Ancak bu durum suç unsuru olarak görünmediği için bir şey yapılamıyor.
KADINLARIN EVLİLİĞİ KISA SÜRÜYOR
Cinsel istismar, fuhuş ya da kadın ticareti gerçeğini düşünecek olursak; evlilik dışı doğmuş (ya da imam nikâhlı) çocuk sayısını tespit etmek oldukça güç. Ancak savaşla birlikte Suriye-Türkiye arasındaki evlilikler çoktan sektör haline dönüşmüş bile. Suriyeli kadınlar da bu yüzden ciddi baskı altında. Yetkili makamlar tarafından çocuk felci, sıtma gibi hastalıklara karşı çocuklara yeterli derecede aşı yapılmadığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) raporuna da yansımıştı. Cinsel yollardan bulaşan hastalık riskiyle birlikte kontrolsüzlüğün devam etmesi halinde salgın hastalıkların da artacağı kaygı duyulan konular arasında. Çünkü evliliklerin ömrü kısa sürüyor. Bir anlamda kadınlar da tekrar tekrar evlenebiliyor. Bu da cinsel yollarla hastalıkların bulaşmasına kapı aralıyor, hastalık riskini artırıyor.
TRAVMATİK VAKALAR ÇOK FAZLA
Kamp içi hizmet noktasında Türk hükümeti yardım kabul etmiyor. Bu istismarların önüne geçmek için güvenlik tedbirlerinin alınması oldukça önemli. Artık kamp dışındaki Suriyeliler görmezden gelinmemeli ve devletin görüş alanına girmeli. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarına da büyük bir sorumluluk düşüyor. Zira kamuya karşı sivil baskı önemli. Özellikle kadın ve çocukların yaşadığı sorunlar göz önüne alındığında en çok iş Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na düşüyor. Sosyal entegrasyon sağlanarak travmatik durumların tedavi edilmesi oldukça elzem.
İSTİSMARIN ÖNÜNE GEÇİLMELİ
Sorunlar açısından kritik eşikte olan iller ise Reyhanlı, Kilis, Nizip... Sınırda açık kapı politikası uygulanıyordu ancak bir süredir geçişler yasak. Kaçak geçişlerin artması istismar riskini de artırıyor. Göçmen kaçakçılığı ile bir Suriyelinin ülkeye girişi 100 dolar demek. Bu durum adeta sektör haline gelmiş durumda. O yüzden ülkeye girişler resmi olmalı ve kayıt altına alınmalı. Hükumetin bir an önce kamp dışına yönelik daha ciddi adımlar atması gerekiyor. Travma denilecek sorunlar ortadayken en büyük sorumluluk yine yetkili mercilerde. Çözüm için STK'ların istekli olup hükümetin de bu noktada destek olması gerekiyor. Uzmanlara göre, hükümet, bir an önce kamp dışına yönelik daha ciddi adımlar atmalı. Uluslararası toplumla etkin işbirliğinin sağlanması ile bu insanların istismar edilmesinin önüne geçilebilir. Devlet yetkilileri STK'lardan da yardım alarak bütün kurumları ile daha etkin bir şekilde çözüm üretebilmeli. Görünürde birtakım çalışmalar var; fakat elle tutulur ortak bir proje yok.