Yakılma, bıçaklanma, arabayla üzerinden geçme, kurşunlanma ve komaya sokacak kadar dövülme… Bunlar Türkiye’de kadının ölüm sebeplerinden sadece birkaçı. Toplum zaman zaman Özgecan Aslan cinayetinde olduğu gibi büyük tepkiler verse de kadın ölümleri, üçüncü sayfa haberlerinin sıradanlığına düşmekten kurtulamıyor.
Tüm bu acıların son bulması için ‘Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ Temsilcisi Dr. Gülsüm Kav ile bir araya geldik. Kadının öldürülebildiği bir yerde diğer hak ihlallerinin çok daha rahat yapılabileceğini kaydeden Kav, erkek egemenliği ve onun sırtını sıvazlayan hükümet nedeniyle böyle kanlı bir süreç yaşandığını söylüyor.
Özgecan Aslan cinayetine toplumun topyekûn tepki vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özgecan için gösterilen tepki aslında toplumun günlerdir TV haberlerinde izlediği kadın cinayetlerinin tümüne göstermiş olduğu bir tepkidir. Bizim toplumumuz durur ama bir yerde vicdani bir patlama yaşayınca tepkisini gösterir. Berkin Elvan meselesinde de böyle oldu. Kadınlardan örnek verecek olursak Güldünya Tören hastane ortamında öldürülmüştü. Töre ve namus adına işlenen bir cinayetle, hastane gibi hayat kurtarılan bir yerde onun öldürülmesi ve kurtarılamaması gibi skandal bir şeye karşı da toplum çok iyi bir tepki verdi. Bir kısım insanlar namus saikiyle ayağa kalksa da büyük bir bölümü kadın cinayetine karşı çıktığı için sesini çıkarıyor. Tabii bir kısım insanların yine namus kavramıyla yaklaşması sebebiyle bu tepki daha faşizan bir tepki ile gündeme geldi. İdam gibi…
Türkiye’de iş hayatında, sosyal hayatta kadının durumu ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Türkiye’de kadınların konumu, olması gerektiği gibi bir noktada değil. Kadın olabilecek en üst düzeyde zararı görerek can kaybı yaşıyor. Ölümlü durum en önemli durumdur. O yüzden de biz platformda nokta hedef olarak kadın cinayetlerini durdurma olarak seçtik. Çünkü kadınların hayatını alabildiğin, kadını kolay öldürebildiğin bir durumda diğer hak ihlalleri çok rahat yapılabilir. Kadına yönelik şiddet en üst düzeyde ifadesiyle cinayet olarak Türkiye’de büyük bir problem. Bu konuşulduğunda ‘Dünyada da şiddet var’ sözüyle karşılaşıyoruz. Sorumlu makamlar tarafından sık dile getiriliyor. Tabii ki dünyada kadınların yaşadığı sorunlar bitmedi. Her ülkede farklı türden sorunlar yaşanıyor. Ama böyle ölümlü sorunu yaşayan yer Türkiye. Bir dönem Meksika sınırında göçmen kadınlar çok sık öldürülüyordu, hatta filmlere bile konu oldu. Orada bile alınması gereken önlemler alındı. Hindistan’da cinsel taciz, saldırı çok, onunla uğraşıyor kadınlar. Ama can meselesiyle uğraşan biziz…
KADINLAR İSTİHDAMDA DA ŞİDDET GÖRÜYOR, ÇALIŞANLARIN ÇOĞU MEVSİMLİK İŞÇİ
Türkiye’de kadının ikinci problemi istihdam. Kadın iş istihdamında da çok büyük bir şiddet olduğunu düşünüyorum. Kadınların yüzde 70’i istihdam alanının dışında. Bu yüzde 70’lik rakam işsizlik rakamlarında da sayılmıyor. Yani kadın üretici bir özne olarak bu rakama bile giremiyor. Resmi makamların gösterdiği kadın işsizlik rakamı böyle. TÜİK verilerinde çalışıyor olarak gösterilen kadınlar ise tarım işçisi, mevsimlik işçi… Yani onlar da tam güvenceli olarak çalışıyor değiller. O bakımdan bu kadar yüksek oranda üretim alanından dışlanma, kadınların kendi ayakları üzerinde durabilmesinin yaygınlaştırılmaması, çok kolay zedelenebilir hale getiriyor.
Bunun dışında siyasal temsil gibi haklara gelirsek, onlarda da yeterince temsil edilmediğini görürüz. İktidar partisinin herhangi bir toplantısını açıp baktığımızda göreceğiz ki kadını bu toplantılarda mikroskopla aramak gerekiyor. Nüfusun yarısı olduğu halde hiç hakkı olan bir şekilde yansımıyor.
Kadını korumak için çıkarılan 6284 sayılı yasa yeterince uygulanıyor mu?
Ben yasayı yeterli görüyorum. Problem uygulanmaması. Uygulanması yönünde kararlı bir irade de ortaya konulmuş değil. Bu yasadan sonra kadınlar lehine yapılan bir şey yok. O aile paketiydi, izinlerdi… Öyle sunuluyor ama onların verdiklerinden götürdükleri daha fazla. Yarardan daha fazla zarar getirecek şeyler, özellikle istihdam konusunda. Ayşe Paşalı bu düzenlemeden önceki çağdışı yasa olduğu zaman hayatını kaybetti. Bundan önceki koruma kanunu, resmi evlilik şartı arıyor ve resmi evli olmayanları da korumuyordu. Yani Özgecan hayatta olsaydı ve o minibüsçüden tehdit alsaydı, resmi evli olmadıkları için önceki yasa onu korumayacaktı. Bunun böyle olduğu Ayşe Paşalı ile ortaya çıktı. Çünkü onun suratını darmaduman eden eski koca, tehdit görülmemişti ve başvurmasına rağmen koruma alamamıştı.
KADINI KORUMA YASASI BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE UYGULANMIYOR
Fatma Şahin şimdiki bakana göre kadın hayatıyla daha ilgili bir bakandı ve gereği yapılıp yasa çıkarıldı. Ancak hükümet bu yasayı bilinçli bir şekilde uygulamamakta ısrarlı. Şöyle ki eğitimler verildiği söyleniyor ama hiç etkili olmuyor demek ki. Polisler hâlâ eski yasaya, eski kafaya göre davranıyorlar. Hayatlarını kurtarmaları gereken kadınları evlerine geri gönderiyorlar. Savcılar yaptırım uygulaması gereken adamları serbest bırakıyor. Serbest bıraktıkları adam da gidip kadını öldürüyor. Dolayısıyla yasaları iradi bir şekilde uygulamaları gerekirken, iradi bir şekilde uygulanmıyor. Son olarak da Meclis’te şiddeti araştırma komisyonu kuruldu. Bizi de mecbur kaldıkları için davet ettiler. Yasada bizim kültürümüze uymadığını iddia ederek bazı yasaları değiştirmeye çalıştılar.
Hangi maddelerdi bunlar?
Mevcut 6284 sayılı yasada yer alan şiddet gösteren erkeğin evden uzaklaştırılmasını bizim geleneğimize aykırı buluyorlar ve adamlar evden uzaklaştırılınca daha çok şiddete başvuruyor diyorlar. Ya da kadınlar bunu istismar ediyor. Aslında şiddet nedeniyle değil, çocuğunu kocaya göstermek istemiyor ama bu yasadan yararlanıp çocuğumu istismar ediyor diyor. Ama bunlar o kadar nadir olan şeyler ki… Ayrıca her iyi şey istismar edilebilir. Bu onun iyi bir şey olmasını ortadan kaldırmaz. Demokrasi de böyledir.
Koruma almak için polise başvuran kadına, polis memurunun ‘ölsen de kurtulsak’ dediğini gündeme getirdiniz. Bu örneğe bakıldığında kamu personeline verilen eğitimler yeterli mi?
İzmir’de olmuştu bu olay. Biz de suç duyurusunda bulunduk, o polise terfi etmeme cezası verilmişti. Bunu biz yapıyoruz. Yani görevini yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında asıl kendi idarecileri bu yaptırımları uygulamıyor. Biliyorsunuz koruma altında da kadınlar öldürülüyor. Ayşenur İslam bunu reddetmişti. Ama emniyet müdürünün sunumunda kendisi ‘23 kadın koruma altında öldürüldü’ diye söyledi. Bu çok vahim bir şey. Emniyet müdürü kendi ağzıyla diyor ki ‘ben koruyamadım’. Demek ki bunlar eğitimlerin tek başına etkili olmadığını gösteriyor. Bu konu siyasi bir konudur. Kadın politikasıyla ilgili. Kadın olmaları gerçeği sebebiyle öldürülmeleri, politik bir şeydir. Bu sebeple başka bir kadın politikası lazım. Şimdiye kadar olanın sonuçları bunlar…
Bu sebeple de ‘kadın cinayeti’ teriminin hukuka girmesini istiyorsunuz sanırım…
Evet, artık fiilî; olarak da bu kabul gördü. Herkes kadın cinayeti terimini kullanıyor ama hâlâ hukukta yerini almadı. Bu ceza kanunuyla ilgili bir şey.
KADIN CİNAYETLERİNİN HEPSİNE MÜEBBET VERİLMELİ VE İNDİRİM UYGULANMAMALI
Bununla ilgili bir çalışmanız var mı?
Var. İki sene önce ilgililere ilettik. Biz yola çıktığımızda birinci olarak koruma kanununun yetersiz olduğunu fark ettik, ikincisi de ceza kanununda indirimlerin sürüyor olmasını cinayetlerin sürmesine sebebiyet verdiğini belirttik. Kadını öldürenler de bunu açık ediyor. Örneğin Ayşe Paşalı’nın katili cinayet sonrasında delil taramada ceza kanunlarını araştırmış, indirimleri araştırmış, görmüş rahatlamış ve Ayşe Paşalı’yı öldürmüştü. Zaten böyle bir indirimin devam etmesi, insan haklarına ve evrensel hukuka aykırı. Baktık bunu yapması gerekenler yapmıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden hareketle kendimiz bir ek madde teklifi hazırladık. Yeniden bir ceza kanunu yazmaya gerek yok, ilgili maddeye bir sözcüğün yani ‘cinsiyet ayrımcılığıyla öldürme’ ifadesinin girmesi yeterli. Kısacası ceza ile ilgili yapılması gereken indirimlerin uygulanmaması, ağırlaştırılmış müebbet cezasının bütün kadın cinayetlerine tereddütsüz verilmesidir.
Sizin müdahil olup ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmesini sağladığınız davalar diğer davalara emsal teşkil etmiyor mu? Neden her davaya müdahil olmak zorunda kalıyorsunuz?
Biz gittiğimizde dahi, itirazlar oluyor. Bu kanunda bu düzenleme olmadığı için karşı taraf her zaman ağırlaştırılmış müebbete itiraz ediyor. Benzer şekilde eğer mahkeme indirim vermişse biz de ona itiraz ediyoruz. Ama Yargıtay son zamanlarda değişti. Eski Yargıtay başkanı ‘acımasızca kadın cinayeti var ve ben indirimle gelen dosyaları reddedeceğim’ demişti. Bu çok olumluydu. Son dönemde Yargıtay, ağır ceza almış olanları bozabiliyor. O yüzden kadın cinayetleri Türkiye’de istisnai kalana kadar bu davları izlememiz şart.
Ceza indiriminin olmadığı bir 8 Mart umuyorum!
Kadına yönelik bu şiddet dilinin sebebi sizce nedir?
Erkek egemen düşünceden kaynaklanıyor. ‘Bu dünya benim, kadınlar benim mülküm, istediğim gibi alırım, kadın erkek fıtratı başkadır eşit olamazlar’ gibi sırtını da yaslayacağı en üst düzey yönetici konuşunca, Türkiye’de çözüm yönünde değil, bu eşitsizliğin sürmesi yönünde bir iradeye rastlanıyor. Kadınlara gözdağı veriliyor, kadınların hayatına dil uzatılıyor. Ayrı varlıkların ayrı haklarına sürekli bir saldırı var kısacası. Adalet mekanizmalarında böyle eşitsizlikler var: Annelik indirimi yok ama babalık indirimi var. Cem Garipoğlu’nun babası, oğlunu babalık içgüdüsüyle korudu diye babalık indirimi aldı. Anne ceza aldı.
Aslında Türkiye’de kadınların öldürülmesinin derinlerinde bir şey var: Türkiye’deki kadınların eskisi gibi yaşamak istemediği sorunu çözmesi gerekenlerin görmesi gerekiyor. Dünya görüşü ne olursa olsun. Şimdiki hükümete oy verenler bile… İşte kadınların bu olumlu arayışlarının farkında olup onun arkasında duran bir hükümet olduğunda yaşarız biz. Bu yapan erkek egemenliği, onun sırtını sıvazlayan da hükümet nedeniyle böyle kanlı bir süreç yaşıyoruz. Yoksa böyle bir geçiş sürecini bütün dünyadaki ülkeler yaşamıştır.
Son olarak Kadınlar Günü mesajınız nedir?
Biz her 8 Mart’ta kadın cinayetlerini durduracağız dedik. Bu sene Özgecan olayıyla çözüme yaklaştığımızı düşünüyoruz. Bu acı çok büyük ama bir umut doğdu. Toplum her şehirde çözüm istedi. Ceza indiriminin olmadığı bir 8 Mart olacaktır diye umut ediyorum. Bu 8 Mart ağırlaştırılmış müebbet cezasının yasalaştığı bir Kadınlar Günü olmalıdır…