Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yurtdışı gezilerinde uçağına kendisine yakın medya temsilcilerini davet ediyor ve gidiş ya da dönüş yolunda bu gazetecilerin sorularını cevaplıyor.
Yayın politikasını beğenmediği gazetecilere ise akreditasyon uyguluyor. Erdoğan, bu hafta da Suudi Arabistan'a gitti ve gazetecilere görüşlerini açıkladı. Peki akreditasyon nedeniyle uçağa alınmayan gazete ya da televizyonların temsilcileri orada olsa neler sorardı? İşte 'yerdeki gazetecilerin' Erdoğan'dan cevaplamasını istedikleri sorular...
Yeni Asya Gazetesi Ankara Temsilcisi Mehmet Kara:Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ne başbakanlığı döneminde ne de cumhurbaşkanlığı döneminde uçağına binmek bir yana hiçbir programına davet edilmedim. Hep hukuksuz akreditasyon uygulandı. 46 yıllık bir gazetenin cumhurbaşkanının ve başbakanın programlarına davet edilmemesi basın özgürlüğü adına bir ayıptır.
Basın mensuplarına yönelik baskılar için ne söylersiniz?
Darbeyi deşifre etmek suç mu? Darbe planları hazırlıkları kumpassa, o belgeleri haber yapanların yargılanması normal mi?
Merkez Bankası'nın faiz politikalarını her fırsatta eleştiriyorsunuz. Her eleştirdiğinizde de dolar fırlıyor. Bu artıştan birileri zarar ederken, birileri yüklü miktarda kâr ediyor. Kâr elde edenler biliniyor mu?
Söylemlerinizden Fethullah Gülen'e karşı çok şiddetli derecede bir öfke ve kırgınlığınız olduğu anlaşılıyor. Şu anda karşınızda olsa ona nasıl hitap ederdiniz? Barışmayı ve tekrar eski günlere dönmeyi ister miydiniz?
Taraf Gazetesi Ankara Temsilcisi Hüseyin Özay: Cumhurbaşkanı, başbakan veya bakanların hiçbir yurtiçi ve yurtdışı gezisine davet edilmedim. Bırakın gezilere, basın toplantılarına bile davet edilmiyoruz. Yaklaşık bir buçuk ay önce, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı bir etkinliğe çağırdılar. Meğerse, bizi yanlışlıkla davet etmişler. Yani Ankara’daki muhalif basının hali böyle...
Sayın Cumhurbaşkanı, şiir okuduğunuz için hapis yatan siyasetçi olarak, attıkları bir tweet yüzünden okulundan öğrencilerin alınmasını, tutuklanmasını, yargılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Size son dönemde yöneltilen eleştirilerin başında yaptırdığınız ‘Saray’ geliyor. Hiç ‘sarayı yaptırmasaydım’ dediğiniz oldu mu?
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yı atamak için yoğun çaba sarf ettiniz. Bugün ise en ağır eleştirileri yöneltiyorsunuz. Erdem Başçı mı değişti, sizin ekonomik politikalarınız mı?
Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan:Öncelikle ben o uçağa binmem. Saltanat uçaklarında işim olmaz. Elime önce yazılı bir soru sonra da yazılı cevap verilmesine, böyle bir muameleye gazeteci olarak hayatta rıza göstermem. 'Bir yerde Cumhurbaşkanı ile karşılaşsanız ne sorarsınız?' derseniz eğer sorularım şunlar olurdu:
Abdullah Öcalan ile yüz yüze veya telefonla direkt bir görüşmeniz oldu mu?
MİT Müsteşarı'nın istifasını neden kabul ettiniz? Buna neden zorunlu kaldınız? Bunun arkasındaki gerçek sebepler nedir?
Sizce PKK mı daha tehlikeli, gazeteciler mi?
Milli Gazete Ankara Temsilcisi Mustafa Yılmaz: Eğer o uçakta olsaydım doğal olarak, ‘İlk kez o uçakta olmanın sebebi hikmetini' öğrenmek isterdim. Bu sebeple Sayın Cumhurbaşkanı'na şunu sorardım:
Uçakta olmayı neye borçluyuz?
İkinci sorumu, Sayın Cumhurbaşkanı’na değil, her seyahatte kendisiyle birlikte uçma imkânı bulan gazeteci arkadaşlara yöneltirdim: Bu uçakta olmayı neye borçlusunuz?
Samanyolu Televizyonu (STV) Ankara Temsilcisi Abdullah Abdulkadiroğlu:Siz her ne kadar darbe deseniz de anketler toplumun büyük bir kesiminin yolsuzluklara inandığını gösteriyor. Hatta Başbakan Davutoğlu’nun başdanışmanı Etyen Mahçupyan da ‘AK Partililer yolsuzluklara inanıyor ve bundan rahatsızlar.’ dedi. Toplumun siz ve partiniz hakkında yolsuzluk yapıldığını düşünmesi sizi rahatsız etmiyor mu?
Havuz medyası olarak bilinen iktidara yakın medyada bugüne kadar ‘paralel yapı’ diye yapılan haberlerle ilgili yargının önüne ciddi hiçbir belge ve delil konulamamasının, sürekli bahsettiğiniz paralel söyleminin inandırıcılığını kaybettirdiğini düşünüyor musunuz?
Bir TV dizisinden silahlı terör örgütü çıkarılarak tutuklanan gazeteci Hidayet Karaca’ya, soruşturma ve mahkeme sırasında silahlı örgüt ile ilgili tek bir soru sorulmadığını ve bir delil gösterilemediği biliyor musunuz?
Herhalde bu soruların birini bile sorsam beni uçaktan atarlardı!
Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül:Ülke, bir süredir artan biçimde iki Türkiye görüntüsü veriyor. Gazetecilik alanında da iki Türkiye görüntüsü yaşanıyor: Uçaktaki gazeteciler, yerdeki gazeteciler. Uçaktaki gazeteciler de bence kendi aralarında ayrılabilir. Uçaktaki masanın etrafından hiç ayrılmayan gazeteciler var örneğin. Bir de her uçakta olmayan ama yine de bazı uçaklara alındıkları gibi uçağa binme izni almış kategorisine girenler var. Onlar için uçakta olmak da dert, olmamak da.
Uçakta ara sıra bulunanların bizzat uçağın sahibi tarafından seçildikleri için çok tedirgin olduklarını düşünüyorum. Çünkü uçağa alındıkları için soracakları soru da, alacakları yanıtlara ilişkin yazdıkları konusunda da çok dikkatli olmak zorunda olduklarını tahmin etmek zor değil. Dolayısıyla bu arkadaşların da bir ‘uçak mutluluğu’ yaşamadıklarını düşünüyorum.
Biz yerdekiler için de sıkıntılar var. Çünkü uçağa alınmamakla iş bitse iyi. Karada da iktidarın kontrol ettiği ki, biz bunlara kamusal alan diyoruz, oralardaki haber etkinliklerine yine çağrılmama riskiniz var.
İlk sorum şu olurdu: İstediğim soruyu sormakta özgür müyüm? Elbette ben istediğim soruyu sormakta özgür olduğumu biliyorum, bunun için haber kaynağından vize almam gerekmez ama yine de uçağa alınanlar, alınmayanlar ayrımı bakımından uçağın sahibinin bu konudaki görüşünü öğrenmek isterdim.
12 yıldır oylarınızı sürekli artırarak üst üste seçimler kazanmış bir lidersiniz. Bu kadar büyük desteğe rağmen kendinizi yalnız hissediyor musunuz?
Bugün TV Genel Yayın Yönetmeni Tarık Toros:Cumhurbaşkanı ve başbakan yaklaşık iki yıldır uçaklarına tümüyle AKP'ye yakın havuz medyasına mensup yayın yönetmenleri ve yazarlarını davet ediyor.
Arada, hâlâ kendine ‘merkez’ veya ‘ana akım’ diyen isimler de çağrılıyor (Fikret Bila gibi) fakat onlar da cumhurbaşkanına, başbakana sorulması gereken soruları sormuyor, soramıyorlar... Belki de sormamaları telkin ediliyordur bilmiyorum ya da soruyorlardır, uçak indikten sonra bu bölüm mülakattan çıkartılıyordur. Hepsi olabilir. Neticede gazetecilik yapılmıyor. Ben şunları sorardım:
Açıktan eski partinize oy istiyor, muhalefet partilerine yükleniyorsunuz. Neden tarafsız bir cumhurbaşkanı olmuyorsunuz?
17-25 Aralık dosyalarında montaj-dublaj dediğiniz ses kayıtları, dava delilleriyle ilgili olarak takipsizlik veren savcılar bile bunları söylemedi. Hatta o ses kayıtlarında ismi geçen kişiler açılan davalarda savunma yaptılar (bkz. işadamı Mehmet Cengiz). 16 ay oldu, aksi ispatlanamadığı halde neden bu yönde propaganda yapıyorsunuz?
Fethullah Gülen grubuyla ilgili bir açıklamanızda, ‘Bizler bunları 28 Şubat'taki ihanetlerinden tanırız.’ diye konuştunuz, ‘O ihaneti, o işbirlikçi tavrı bu millet unutmadı.’ dediniz. Yani siz, bu gruba o zamandan beri kin besliyormuşsunuz. Bunu neden şimdi, 18 sene sonra söylüyorsunuz? Madem 28 Şubat’ta millete ihanet etmişlerdi, neden 2012'de Fethullah Gülen için, ‘Bitsin bu gurbet, bitsin bu hasret.’ çağrısı yaptınız?
Zaman Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal:
Politik tarafsızlığınız eleştiri konusu. Siyasi liderleri Saray’da ne zaman ağırlayacaksınız?
Karşı çıkmanıza rağmen istifa eden Hakan Fidan’ın milletvekili adaylığına sıcak bakmadığınız değerlendirmelerine ne diyorsunuz?
Saray’da yalnızlaştığınız yorumları yapılıyor. Partinin başına tekrar dönmeyi düşünür müsünüz?
Bugün Gazetesi Ankara Haber Müdürü İrfan Galip Dumlu:
14 Nisan 2013’te Kızılay’ın genel kurulunda yaptığınız konuşmada 2013 Mayıs sonunda Gazze’ye gideceğinizi açıklamıştınız. Aradan neredeyse iki yıl geçti. Arabistan’a umreye gittiğimiz gibi, bu uçakla Gazze’ye ne zaman gideceğiz?
Sayın Cumhurbaşkanım, birçok ülke ziyaret ettiniz. Buralardaki mevkidaşlarınızdan Türk okullarını kapatmalarını istediniz. Türk büyükelçilerine de bulundukları ülkelerde bu isteğinizi devlet yetkililerine iletmeleri talimatını verdiniz. Ancak aradan geçen bir yıllık süre içinde isteğinizin, sizin beklentinizin çok altında karşılandığını gördük. Yabancı devletlerin, Türk okulları konusunda sizinle aynı fikirde olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birbirinden çok farklı ve geniş toplumsal grupların itiraz ettiği, Meclis’te görüşmeleri süren iç güvenlik paketine açık şekilde sahip çıkıyorsunuz. Özgürlükler ve demokrasiyi diktatörlükle yönetilen ülkeler seviyesine indiren bu düzenleme sizin için neden bu kadar önemli?