Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Daha çok parayı kim istemez!

$
0
0
Futbolumuz kötü yönetiliyor demek, ilgili ve yetkili kişilere dönük bir iltifat olur. Asıl gerçek, tam anlamıyla bir dibe vurma durumu yaşadığımızdır. Memlekette futbol oynanmaya başlandığından bu yana sağlam bir yönetim anlayışı getirilemedi. Milli Takım kampında futbolcunun fazladan içtiği bir limonata için 22 imza gerektiren korkunç bürokratik yapı, rahmetli Özal’ın bu işle bizzat ilgilenmesi sayesinde kırılabildi. Günün gerçeklerine uygun iyi bir yasa yapılıp gerekli dönüşüm gerçekleştirildi.

Gerçi onun da bir yığın sakat yanı vardı. Örneğin, yasanın ilk maddesinde futbolla ilgili hiçbir konu nedeniyle kişi ve kulüplerin mahkemeye gidemeyeceği yolundaki bir taahhütname verilmesi sözkonusuydu ki hiçbir hukuk devletinde böyle birşey olamaz. Yasa bu yanıyla Anayasa’ya bile aykırıydı. Yıllar sonra bu yüzden yasa değil Anayasa değiştirildi. Belki de yeryüzünde ilk kez bununla ilgili kural tersinden işlemiş oldu!

Yine de, Futbol Federasyonu genel kurullarının oluşumundan tutun da başka pek çok noktada sorun çıkaracak boşluklar, belirsizlikler kaldı. Geçmişin o iş yapmayı olanaksız kılan boğucu bürokrasisinden kurtulabilmek o kadar önemliydi ki bunların üzerinde durulmadı. 1995’ten 2008’e kadar kazanılan başarılarda bu yasayla gerçekleştirilen dönüşümün önemli bir payı vardı. İstenen oldu, belli bir gelişme sağlandı ama sağlam bir düzen kurulamadı. Onun için başladığımız noktaya geri dönmüş bulunuyoruz.

Bugün geldiğimiz noktada yeni bir çıkmazla karşı karşıyayız. Kulüplerin tamamına yakını fiilen batık durumda. Hemen her alanda başarısızlık, boş tribünler ve öteki sorunlar her geçen gün biraz daha ağırlaşıyor. Futbol Federasyonu da daha kuruluşundan malul haliyle tutarsız kararları, çelişkili icraatı ve içinde bulunulan feci durumu pek de umursamayışıyla dikkat çekiyor. Başkanın yöneticilik geçmişine bakıp ‘Başka ne olabilirdi ki?’ sonucuna varılıyor.

Bu noktada Kulüpler Birliği Vakfı’nın hamlesi gündeme geldi. Başkan Göksel Gümüşdağ kardeşimizin şu dönemde sahip bulunduğu özel güç nedeniyle işlerin istenildiği şekilde yürüyeceğine inanılıyor. Ancak, yabancı oyuncu konusunda olduğu gibi burada da hemen akıllara düşen bir yığın soruya yanıt verilemiyor. Belli ki yine istimi arkadan gelsin anlayışıyla hareket ediliyor.

Gümüşdağ’ın sözünü ettiği model gerçekten de Avrupa’nın ileri futbol ülkelerinde var ve başarıyla uygulanıyor. Fakat unutulmamalı ki onlarda, bizde olmayan başka pek çok şey var. En başta sağlam bir demokrasi, tıkır tıkır işleyen sistem, kimsenin delmeyi aklının kıyısından geçirmediği kurallar bütünü, herkesin işini en iyi biçimde yaptığı ve sonrasında da hesap verebildiği bir düzen sözkonusu.

Bizdeyse bunun tam tersi kaotik bir ortam sözkonusu. Hatta bunun artık yapısal hale geldiğini söylemek bile mümkün. Sorunların çözümü için akılcı, uzlaşmacı, sağlam adımlar atmak yerine ‘ben yaptım, oldu’ anlayışıyla hareket ediliyor. Elbette ki olmuyor. Tam tersine, zamanında çok daha rahat çözülebilecek birtakım sorunlar her geçen gün biraz daha ağırlaşıyor ve içinden çıkılmaz hale gelebiliyor.

Kulüpler Yasası ne zaman çıkacak?

Olayın en önemli ve belirsiz yanını bir türlü çıkarılamayan Kulüpler Yasası oluşturuyor. Kulüplerin korkunç denilebilecek kadar kötü yönetilmesi ve gelirlerin har vurup harman savrulması karşısında en küçük bir denetim ve müeyyide sözkonusu değil. Yeni yasada bunun olacağı öğrenildi ve biraz da bu yüzden bir türlü o iş yürümüyor. Yasa çıkıp da işlerlik kazandırılamazsa bizi şu andakinden çok daha büyük bir felaket bekliyor. Halen geçerli yayın ihalesi yapıldığında kulüplerin daha çok para kazanmasının onlara rahatlık değil daha büyük sorunlar getirebileceği uzmanlarca öngörülmüştü. Aynen öyle hatta çok daha fazlası oldu. Sayın Adnan Öztürk’ün yaptığı bir çalışmadan aklımda kalan bir-iki rakamı aktardığımda siz de anlayacaksınız. Galatasaray Kulübü’nün 2007 yılı gelirleri yaklaşık 200 milyon, giderleri 230 milyon lira; 2013 gelirleri 600 milyon, giderleri ise 830 milyon lira. Ne kadar öğretici, değil mi? Ne kadar çok kazanırsan o denli fazla harcıyor, sonra da rahatlıkla çekip gidebiliyorsun!

Gümüşdağ, batık durumdaki kulüpler için can simidi sayılabilecek bir öneriyle ortaya çıktı: Başta naklen yayın ihalesi olmak üzere, sponsorluk ve benzeri gelirlerle ilgili yetkinin Kulüpler Birliği Vakfı’na devredilmesiyle gelirler 1, hatta 1,5 kat artacak. Dolayısıyla kulüplerin kasasına daha fazla para girecek. Belli ki futbolumuzun şu andaki sponsoru olan devlet desteğine güveniliyor. Çünkü herhangi bir özel kuruluşun bu yükün altına girmesi düşünülemez.

Peki sonra? Sonrası bir yığın boşluk ve belirsizlik… Kulüpler Birliği Vakfı parayı alacak ama futbolun yönetiminde başka hangi noktalarda var olacak? Bu iş için kurulacak şirkete katılım payları nasıl belirlenecek ve işleyiş nasıl olacak? Şirketin yönetimi için nasıl bir model düşünülüyor? Burada doğabilecek yönetim koltukları ve paranın paylaşılması konusunda kulüpler arasında çıkabilecek anlaşmazlıklar nasıl giderilecek? Daha bunlar gibi onlarca soru sıralanabilir ama hemen hiçbirine yanıt verilemez.

 

Kişi değil kurum ve sistem

Çalışmaların gerektiği gibi yürütülmediği çok açık biçimde ortada. Kulüpler Birliği Vakfı böyle bir çalışmayı kurulduğu gün başlatmalıydı. O sayede bugün çok daha ileri bir noktada olunabilirdi. Ayrıca bu çalışmanın Futbol Federasyonu ile birlikte yürütülmesi şart olan yanları epeyce fazla. Oysa arada en küçük bir irtibat bulunmadığı bile görülüyor. TFF’nin bu projeyi, kendisinin parasız ve işlevsiz bırakılması olarak görüp direneceği gün gibi ortada. Nitekim sayın Gümüşdağ’ın kulüpleri arkasına aldıktan sonra ‘Demirören’den randevu isteyeceğini’ söylemesi son derece manidar. Önceden temas etmek gerekmez miydi?

Yabancı sayısıyla ilgili karar açıklanırken Gümüşdağ ile Demirören biraradaydı ve yıllardır savunduklarının tam tersi bir kararın devrim olduğunu söyleyip buna inanmamızı bekliyorlardı. Neyse ki orada işleyiş daha kolay ve az sorunluydu. Burada ise Kulüpler Birliği Vakfı ile TFF arasında çok ciddi bir iktidar kavgasının çıkacağını görebilmek için çok da akıllı olmaya gerek yok. Ha, bu konuda sevgili Gümüşdağ’ın şu gün için sahip bulunduğu özel güç sorunu çözer diye düşünülüyorsa bugünün bir de yarını var. TFF ve kulüpler zaten bunu görmek istemedikleri için bugünkü çıkmaza düştü.

Doğru ve gerekli olan bu tür kişisel çekişmelerin çok dışında sağlam bir yönetim sistemi kurup işletebilmektir. O noktadan epeyce uzak olduğumuz açıkça görülüyor. O zaman varılabilecek yer de belli. Açıkçası pek de fark etmiyor. Zaten sürekli bir kaos içinde yaşadığımızdan buna yeni bir boyut eklenmesinin o kadar da dertlenecek bir tarafı yok.

Son iki soru: 1- Kulüpler Birliği Vakfı’nın harekete geçmesini sağlayan temel etken, sayın Aziz Yıldırım’ın havuz düzeninden dolayı mağduriyetleriyle ilgili çıkışı oldu. Peki, neredeyse kendi önerileri denilebilecek bir işin içinde neden Fenerbahçe’yi göremiyoruz?

2- Türkiye Futbol Direktörlüğü diye bir makam ve orada görev yapan biri var. Unvanı itibariyle bu memlekette futbolla ilgili her türlü gelişmeden en azından haberdar olması gerekiyor. Peki, Kulüpler Birliği Vakfı kendisiyle herhangi bir temasta bulunup fikrini almaya gerek görmüş müdür?

]]

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue