Kadınların iş hayatındaki konumu, yaşadıkları ve olumsuz şartlarına karşı gösterdiğiniz bu hassas duruş geçmişte bir şeylere dayanıyor mu?
Cinsiyet eşitsizliğiyle ilk Galatasaray Lisesi'ne gittiğimde karşılaştım. O dönemde lise erkek ağırlıklıydı. Biz geldiğimizde insanlar, ‘Bunlar da nereden çıktı?' der gibi bakıyorlardı. Yaklaşık 500 erkeğin içinde olurken toplam 13-14 kız öğrenciydik. Bu şartlar da benim bu konuda bilenmeme neden oldu diyebiliriz.
Ailemde hiçbir şekilde cinsiyet ayrımcılığı ile karşılaşmadım. Hatta babam hafta sonları beni yanında götürür birlikte alacaklarımızı tahsis ederdik. Aynı şekilde iyi okullarda okumam için de gayret ederlerdi. Tabii bunun bir diğer sebebi de hayırlı bir kısmet için bu kadar nitelikli yetiştiriliyordum.
Hayırlı bir kısmet için mi?
Tabii ki. 12 yaşımdan itibaren bunun altyapısı da hazırlanıyordu. Okusun, eğitiminden geri kalmasın. Ama öyle illa da yönetici olsun, kendi başına bir şeyler başarsın diye çok düşündüklerini de sanmıyorum. Bu da böyle bir gerçek. Ama bunlar benim daha da güçlenmemi sağladı. Gerçi istedikleri gibi de oldu, mezun olunca evlendim ve çocuğum oldu.
İlk firmanızı 24 yaşında kurduğunuzu söylüyorsunuz, bu nasıl oldu?
Amerika'dan geldikten 5 gün sonra babamı kaybettik. Bir süre annemle babamın mesleğini devam ettirmeye çalıştık. Ben bir yandan da simultane çeviri yapmaya başladım. Hatta bu anlamda o dönem ilklerden olduğumu da belirteyim. Maddi kaygılar biraz buna sürükledi diyebiliriz ama iyi bir para kazandım o dönemde. Yüksek lisansımı da ekonomi ve uluslararası dış ilişkilerde yaptım. Kendimi iyi bir yönetici olarak hazırlamaya çalıştım. İşim de yüksek lisanstaki bir projemin fiiliyata dönüşmüş hali oldu.
Peki gelelim kadınların çalışma hayatına. Bu konudaki düşünceleriniz neler?
Gelişen bir ülkeyiz. Fakat gelişme hızımız dünyadakilerden geri kaldığı için de mutsuzuz. Biz istiyoruz ki dünyanın en gelişmiş seviyesini bugün var edelim. Ama istatistikler sana dünyada sondan 6.-7.sin diyor. Kadının çalışma hayatında olmaması, Parlamento'da yer almaması, toplum içinde yer bulmaması, kadın cinayetlerinin artması dünyanın en gelişmiş seviyesine çıkmayı desteklemiyor. Gelişmiş ülkelerin çalışma hayatlarına bakın. Kadın ve erkek eşit, çocukların eğitimi de devlet tarafından nitelikli şekilde karşılanıyor. Böyle bir durumda 2-3 tane de çocuk doğururum. Gözüm arkada kalmaz, korkmam. Hayal edilen ve istenilen ortam bu. Bu sağlanmadığı müddetçe ben kalkınacağımıza inanmıyorum. Ülke bir yere kadar gelip tıkanır. Bugün bir çocuğun nitelikli olarak eğitilip okutulabilmesi, hayata kazandırılması ile ilgili ciddi bir ekonomik kazancın olması lazım. Eğer bu ekonomik geliri 3'e katlayabiliyorsa, istediği kadar çocuk yapsın. Ama neden artık insanlar 1-2 ile sınırlı kalıyor. Ona o imkânları sağlayacak kendisinin ekonomik yapısı yok ki çocuğa bakabilsin.
Bu imkânlar için nasıl bir politika gerekli?
Bu ülkede yüzde yüz enflasyon vardı. 2002'de AK Parti geldi ve dedi ki ‘Ben bunun başını ezerim. Bu ekonomiyi düzeltirim' ve 10 yılda bitirdi. Demek ki bu işler bu düzeyde kararlılıkla, istekle, adanmışlıkla yapılırsa 10 yıllık bir mesele. Yüz yıllık değil. Yeter ki bu kararlılık olsun. Yüzde yüz enflasyon ile nasıl ülke kalkınmazsa, bu kadın erkek eşitsizliğiyle de ülke kalkınmaz. Büyükşehir, kasaba ve köylerde siz kendinizi adayacaksınız. “Ben okuma yazma bilmeyen kadın bırakmayacağım. Meslek eğitimi verdirmek için elimden geleni yapacağım. Çocuklar için kreşler açacağım. Ve ben 10 yıl içinde bu kadınları çalışma hayatının içine sokacağım.” demeli.
işveren kadına ‘kaç çocuk yapacaksın?’ diye sormamalı!
Kadın hayatın içinde olmalı. Eğitilmeli, meslek sahibi edilmeli. Burada fırsat eşitliği sağlanmalı. Hatta pozitif ayrımcılık yapılmalı, kadınsa daha çok desteklenmeli. Oysaki pozitif ayrımcılığa karşı çıkılıyor. Hayır. Şartlar eşit değil. Siz 1., 5. ve 6. derece bölgesel teşvikler koyuyorsunuz. Bu geri durumu ortadan kaldırmak için teşvik politikası uygulanıyor. Diyorum ki o zaman onun adını kaldırıyoruz kalkınmada öncelikli bölgelerde pozitif ayrımcılık politikası koyalım. Japonya Başbakanı Abe, “Ben 10 yıl içinde bu toplumda kadınların hepsini farklı bir yere getirmeye adandım. Çünkü başka türlü 10. ekonomi olamam.” diyor. Türkiye'de de eğitim için ekstra teşviklerin verilmesi lazım. Ailelerin kız çocuklarını okutmaları için desteklenmeleri lazım. İş alanlarında fırsat eşitliği lazım. İşe alırken ‘Kaç çocuk doğuracaksın? Ne zaman evleneceksin?' işveren bunu sormayacak bile. Çünkü kreşi açık, endişe etmeyecek. Bugün için hayal gibi geliyor ama Cumhuriyet'i kurmak da hayaldi. Bazı hayaller olmadığı zaman gerçekleşmiyor. Bana artık hayal gibi de gelmiyor. Daha fazla kadın çalışma hayatına kendisi isteyerek girecek. Tersi mümkün değil. İran bizi geçmiş. Çalışma hayatında kadınlar daha fazla.
Kadına şiddetteki artışın sebebi sizce ne?
Kadın cinayetleri 7 yılda bin 400 arttı. Özgecan olayından sonra Mersin'de de bir olay oldu. Peki Meclis'in son bir hafta içinde yaşanılanlara bakar mısınız? Ben sizle mutabık olmayabilirim. Siz de benimle mutabık olmayabilirsiniz, zaten olmak da zorunda değilsiniz. Ancak mutabık olmadığımız alanları kazıyarak birbirimize düşman mı olacağız, yoksa mutabık olduğumuz alanları el ele tutuşup zamanla birbirimizi anlar hale mi geleceğiz? Uzlaşma dili budur. Ve bu dil hakim olmadığı için ülkede her alanda şiddet görüyorsunuz. Bir insan, bir topluluk ne zaman kızgın hale gelir? Duyulmadığı zaman. Bunun adı da ifade özgürlüğü. Devlet, hükümet bu ortamı sağlayacak. Gençlerin yüzde 25'i işsizlikte. Bu gençler geleceklerini umutlu görmüyor. En azından bunu ifade etme hakları yok mu? Herkesin el ele birlikte yaşayabileceği ortamın olması lazım. Ben bunu göremiyor ve şiddetin sebebini de bu olarak analiz ediyorum.
Bizde çocuklu kadınlar çalışma saatlerini kendisi ayarlıyor
Biraz da SUTEKS’in hikâyesini anlatır mısınız?
Üniversitedeki hocam, “Çocuklar, bu ülkenin uzun yıllar dövize ihtiyacı olacak. Dolayısıyla döviz getirici sektörlerde iş yapın.” demişti. Ben de kafaya koymuştum. Ya ihracat ya turizmle uğraşacaktım. Tabii temelinde önce memlekete hayırlı bir iş yapma düşüncesi var. Ben de mücadele ederek bir yere geldim.
Peki SUTEKS kadın çalışanlarına nasıl bir imkân sağlıyor?
O zamanlardan şunu diyordum: ‘Ben işveren olduğum zaman kadın çalışanlarıma sıkıntı yaşatmayacağım.’ çünkü biliyorum. Çocuğu olan kadının aklı evde olacak. Bunu hissediyorsunuz. Hamilelik dönemi iyi veya kötü geçebilir. O kadar çalışmış, üniversite bitirmiş. Hatta nerede çalışırsa çalışsın emek vermiş. Onun bu dönemlerinde destek olmalı. Şu an gündemde 2 yasal düzenleme var. Biz aşağı yukarı 14 senedir Suteks olarak bunları uyguluyoruz. Birleşmiş Milletler’den ödül almamızın sebebi de bu. Bizde çalışanlar, çalışma saatini kendisi belirliyor. Bu kapsamda belediyelerin kreş açma zorunluluğu olması lazım. Nasıl ki Sağlık Bakanlığı’nın aile hekimliği var. Sayısı ve bölgesi nüfus yoğunluğuna göre. O büyüklükte tüm belediyelerin kreş açması gerekmektedir.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü için mesajınız nedir?
8 Mart’ı erkeklerin kutlaması lazım. Kadınların kadınlar arası kutladığı bir şey değil. Gazetelerde, köşe yazılarında hep şunu görüyoruz: ‘Kadın hareketine güveniyoruz. Destekliyoruz.’ Ben de onlara diyorum ki: ‘Ben de size güvenmek istiyorum. Yanımızda olun. Kadına karşı bütün haksızlıkların karşısında durun. Hadi erkekler!’
]]