Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Bütün yalnızlar gibi özgür bütün özgürler gibi yalnız

$
0
0
Savaş öyle menem bir şey ki insan orada inandığı değerlerin bir bir yıkıldığını görür, artık yaşamının bir anlamı kalmadığını düşünür. Hatta canına kıyar, tıpkı Stefan Zweig gibi… Lakin Zweig, beraberinde umudu da alıp götürmez, onu insanlığa bırakır, tıpkı 73 yıl önce tam da bugün söylediği gibi...‘Zamanın ruhu’ diye bir şey var. Lakin her devrin kendine has bir ruhu olsa da; yaşananlar, hırslar, ihtiraslar ve tutkular aynı. Tarih üzerinden bugünün dünyası hakkında tahmin yürütebilmemiz biraz da buradan geliyor sanki. Mesela tarihin tozlu sayfalarında kendine yer bulan bir diktatörün, eninde sonunda karşılaşacağı sonu kestirebiliyoruz. Ya da halkına zulmeden bir iktidarın sonuna kadar zulümlerine devam edemeyeceğini… Geçmişteki her yaşanmışlık bugünün insanı için bir tecrübe, önünü görebilmesini sağlayan bir el feneri, tıpkı Stefan Zweig gibi…‘Dünün Dünyası’ adlı kitabında şöyle sorar Zweig: “Ben kaç hayat yaşadım? Bütün bu hayatlar benim miydi, yoksa okuduğum birer kitap mı?” Gerçekten de farklı farklı hayatlar yaşar. Yeri gelir tarihte yer edinmiş isimlerin hayatlarını ustaca aktarır kâğıt üstüne, sanki o isimleri kanlı canlı görüyormuş gibi. Yeri gelir iktidarın tahakkümü altında ezilir… 1881’de Viyana’da doğar Zweig. Çok zengin ve kültürlü bir aileden gelir. Daha çocukken ailesinin baskısıyla oldukça yoğun bir edebiyat ve sanat eğitiminden geçer. Bu eğitim, olağanüstü bir derinlik katar kendisine. Yunan edebiyatı ve mitolojisini baştan sona hatmeder, ne kadar kitap ve gazete varsa hepsini okur, aynı şekilde ne kadar sanat eseri varsa hepsini görür, işitir. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi görür. 1907 ile 1909 yılları arasında Seylan, Kalküta, Rangun ve Kuzey Hindistan’ı gezer. İki yıl sonra New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko’yu kapsayan Amerika yolculuğu izler bu gezileri.Birinci Dünya Savaşı’nda üç yıl boyunca gönüllü olarak Viyana’daki karargâhta savaş arşivinde memur olarak çalışır. Savaşın ne kadar yıkıcı olabileceğine o yıllarda şahit olur. Harp sonrasında Avusturya’ya dönerek Salzburg’a yerleşir. İlk evliliğini burada gerçekleştirir ve 20 yılını Salzburg’da geçirir. Edebi olarak en verimli yıllarına ev sahipliği yapar şehir. En çarpıcı eserlerini burada kaleme alır. Aynı zamanda Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, James Joyce ve Paul Valery gibi pek çok usta kalemle dostluklar kurar.Tek bir vatanın her şeyin üstünde olması ne kötü!Yıllar 1933’ü gösterdiğinde Naziler Almanya’da önemli bir güce ulaşmıştır. Yakmaya başladıkları kitaplar arasında ise Zweig’ın eserleri de yer alıyordur. 1934’te villası basılır. Artık ülkesini terk etmenin zamanı gelmiştir. Önce Londra’ya yerleşir, fakat burada da kendisine aman verilmez. O yıllarda faşizmin soluğunu ensesinde ve hayatının her alanında hisseder. Alman milliyetçiliği de dâhil 19. ve 20. yüzyılın baş belası olan bütün milliyetçi ideolojileri topa tutar: “Milliyetçilik her şeyi mahvediyor. Tek bir vatanın her şeyin üstünde olması ne kötü! Vatanlarımızın aptallıklarının içine sürükleniyoruz. Dürüst ve iyi niyetli olmak neye yarar; eğer tepedeki bir avuç insan böyle olmak istemezse. Boğa, kırmızı bez parçasına baktığında ne görüyorsa onlar da başka bir bayrağa baktıklarında aynısını görüyorlar. Bu vatanperverlikten sıyrılmalıyız. Vatanların canı cehenneme!”Önce Avrupa’yı, daha sonra da tüm dünyayı kasıp kavuracak olan savaşın çanları çalmaya başlamıştır artık. Zweig’ın memleketi olan Avusturya da Almanya’ya katılmış, bu toprakların kendisi için bir önemi kalmamıştır. Önce İngiliz vatandaşlığına girmiş, daha sonra savaş sırasında bir dizi konferans vermek amacıyla New York, Arjantin, Paraguay ve Brezilya’ya gitmiştir. Son olarak gittiği Brezilya’da Rio de Janeiro şehrine temelli olarak yerleşir. Aldığı duyumlar, Hitler Almanya’sının inanılmaz bir hızla ilerlediği şeklindedir. Umudu kalmaz, dünyanın artık eskisi gibi olamayacağına inanmaya başlar. Dipsiz bir kuyuya düşmüştür. Kötülüğün bir gün yenileceğine, aydınlığın karanlığa üstün geleceğine inanır inanmasına lakin artık gücü kalmamıştır. İnsanlık için umut dolu bir mektupla, eşiyle birlikte yaşamına son verir: “Her geçen gün bu ülkeyi sevmeyi daha çok öğrendim, dilini konuştuğum ülkenin dünyası çöktükten, manevî yurdum Avrupa kendini yok ettikten sonra, yaşamımı yeniden başka hiçbir yerde kuramazdım. Ama altmış yaşından sonra, yeni bir hayata başlamak için, özel güçlere gereksinim duyuluyor. Bendeki güçlerse yıllardır yersiz yurtsuz dolaşmaktan dolayı tükendi. Tam zamanında ve elim ayağım tutarken, zihinsel faaliyetleri, her zaman için yeryüzünün en hissedilir sevinci, kişisel özgürlüğü ve en değerli serveti olarak gören bir yaşama son vermeyi, daha doğru buluyorum. Bütün dostlara selam gönderiyorum! Uzun bir geceden sonra, yeni bir günün doğduğunu da görecekler! Fazlasıyla sabırsız olan ben, onlardan önce gidiyorum.”Zweig’ın intiharı dünyada büyük bir yankı uyandırır. Ne var ki öngörüsü tutar. İnsanlar, uzun bir geceden sonra yeni bir günün doğduğunu görür. Kaderin bir cilvesi ki intiharından dokuz ay sonra Alman orduları Stalingrad’da kuşatılır, on bir ay sonra ise Hitler’in bütün direncine rağmen ordu teslim olur ve savaşın kaderi değişir. Ardında ise yıkık dökük bir dünya ve kendi için “Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnız.” diyen buruk bir Zweig bırakır…

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue