Bir türlü önlenemeyen kadın cinayetleri ve artan şiddet olayları... Bütün bunlara asayişle ilgili çözümler aranıyor. Ancak uzmanlar bu tür arayışların sorunu kökten çözmeyeceği görüşünde. Çünkü toplumun yarıdan fazlası aile içinde duygusal şiddete maruz kalarak büyüyor. Ve bu insanlar birer potansiyel suçlu.Kadın cinayetleri Türkiye’nin kanıksanmış gündemleri arasına çoktan girdi. Öyle ki gündem oluşturması için cinayette vahşet içinde vahşet olması gerekiyor. Tıpkı bu hafta boyunca konuşulan, bütün yürekleri sızlatan Özgecan’ın katledilmesi gibi. Özgecan cinayetinde her gün yeni bir detayı anlatılan olayın dışında akıllarda kalacak iki şey daha vardı. Biri Özgecan’ın babasının söyledikleri, diğeri de katil Ahmet Suphi Altındöken’in annesinin konuşması.Özgecan’ın babası Mehmet Aslan yas tuttuğu çadırın önünde merhameti ve sevgiyi giderek hayatından çıkaran Türkiye toplumuna adeta insanlık dersi verdi. Güçlükle ayakta durduğu belliydi ama dirayetliydi. Çocuklarını sevgi üzere yetiştirdiğini anlatan Aslan, “Teslim olursak içimizdeki bütün güzellikler ortaya çıkacak. Savaşırsak, sonunda nefsimiz kazanacak ve analar, babalar ağlayacak, meleklerin kanatları koparılacak, meleklerin çığlıklarını kimse duymayacak.” diyordu. Ve katil Ahmet Suphi Altındöken’in annesinin konuşması: “Babasıyla beraber büyüdü, o yüzden böyle. Kocamdan çok şiddet gördüm ama kimseye söyleyemedim. Ben çocuklarımın babasının yanında büyümesini hiç istemedim.”İşte bu iki konuşma, anne-babalara insan yetiştirmede nasıl bir görev düştüğünü ortaya koydu. Çocuğa karşı her davranışından sorumlu olan ailelerin kimi mazlum kimi ise zalim bireylerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Bahsi geçen örnek çok yeni ve elbette çok uç bir örnek. Ancak psikologlar bunun aileleri yanıltmamasını söylüyor. Belki çocuğunuz bu derece zalimliklere varmaz ancak anne-babasının etkisiyle sevgiden uzak ve kötülüğe açık bir birey olabilir.Çocuklara yönelik fiziksel ve duygusal şiddet, çocuğun dünyasına verdiği zararla kalmıyor. Topluma da çok pahalıya mal oluyor. Çocuğuna korku ve öfke patlamalarıyla dolu bir hayatı reva gören ebeveynler aslında şiddeti nesilden nesile aktarmış oluyor. Fiziksel şiddet vakıaları hâlâ fazla olsa da bir ölçüde bilinçlenme kaydedildi denilebilir. Ancak birçok anne, çocuğuna duygusal şiddet uyguladığının farkında değil. Genç Hayat Derneği’nin ‘Çocukların Ev İçinde Yaşadığı Şiddet Araştırması’na göre suç işlemiş ergenlerin anne-babalarından algıladıkları duygusal şiddet, suç işlememiş yaşıtlarına göre neredeyse iki kat daha fazla. Psikologlar ise sadece ergenlikte değil hayatı boyunca çocuğuna davranış bozukluğu ve şiddet eğilimi miras bırakmak istemeyen anne-babaları duygusal istismar konusunda kendilerini gözden geçirmeye davet ediyor. Zira Türkiye’de duygusal şiddete maruz kalan çocukların sayısı çok fazla. Üç yıl önce yapılan aynı araştırmaya göre Türkiye’de çocukların yüzde 67,9’u aile içinde duygusal şiddete maruz kalıyor.Oysa çocuğun içinde yaşadığı ve ‘en güvenilir’ yer olması beklenen evin içinde şiddet görmesi, onun en başta güven duygusunu zedeliyor. Çocuk, ergen ve aile terapisti Uzm. Psikolog Gamze Eser, yetişkinler için pek de önemli olmayan bu küçük söz ve davranışların çocuğun dünyasında oldukça etkili ve korkutucu olabileceğini söylüyor. Bazen istemsizce bazen de cezalandırmak için sergilenen davranış biçimleri daha hayata yeni başlayan çocuk için ebeveynin tahmin ettiğinden çok daha fazla anlam taşıyor. İşte bu yüzden evinde ya da toplum içinde korkudan bir köşeye sinmiş bir çocuğun olması kabul edilir bir durum olarak görülmüyor. Onların dünyasında anne-babaların kimi zaman kahraman kimi zaman da korku abidesi olabileceğini anlatan Eser, “Onların yaşadığı problemler kendi boylarından büyük. Dünyaya geleli sadece üç beş yıl olmuş bir bireyin korku yaşaması ileride çok ciddi ruhsal sıkıntılarla karşılaşmasına sebep olabilir.” diyor. Her davranışın sonucunda tepki alma kaygısı, anne ya da babasının hayatından uzaklaşmasına sebep olmanın oluşturduğu suçluluk hissi, onun özgüvenini yitirmesine ve başkalarına güvenmemesine neden oluyor.Çocuktaki davranış bozukluğunun kaynağı ebeveyndirGünümüz hayat şartlarının stres düzeyini bir hayli artırdığına değinen Gamze Eser, bu stresi daha yolun başındaki çocuklara acımasızca yansıtmamayı öneriyor. Dikkat çekilen diğer nokta ise çocukların ebeveynin sözlerinden çok eylemlerine ve beden diline dikkat ettiği. Dolayısıyla en ufak sebeplerle ona yöneltilen öfke dolu bir bakış, içe kapanmasına ve kendini değersiz hissetmesine yol açabilir. Ya da rol model olarak gördüğü ebeveynini taklit edip kardeşine veya kendisinden küçük arkadaşlarına benzer biçimde davranmaya başlar. Bu anlamda süreklilik arz etmeyen durumların telafi edilebileceğinin altını çizen Eser, “Ama anne ya da baba sık sık çocuğunu azarlıyor ya da onun korkuyla köşesine sindiğine şahit oluyorsa kendisinin öfke kontrolü için bir uzmandan yardım almasını tavsiye ederim.” önerisinde bulunuyor. Çünkü sabır ve tutarlılık sınırı düşük olan ebeveynler, çoğu kez günün stres ve yorgunluğunu evde çocuktan çıkarmayı alışkanlık haline getirebilir. Bu konuda anne-baba ayrımı yapmayı doğru bulmayan Eser, her ikisinin de mutlu olması halinde çocuklarına sıklıkla kızmayacaklarını anlatıyor. Zira mutlu ebeveyn olmak hayatın her yönünü etkiliyor. Bu yüzden öfke kontrolü tedavisi sadece anne için değil, sinir ve öfke konusunda sapma yaşayan her ebeveyn için çözülmesi gereken bir sorun. Zaten psikolog ve pedagoglara göre çocuklardaki davranış bozuklukları çocuğu uzmana götürerek aşılamaz. Genellikle anne-babanın davranış biçimlerini ve alışkanlıklarını değiştirme adına terapi almaları daha elzem görülür. Çünkü ebeveynin olumlu kodlamaları çocuğun kendinden emin ve sorunların üstesinden rahatlıkla gelebilme özelliği kazanmasına sebep olur. Gamze Eser’e göre çocuk anne ve babasında koşulsuz sevgiyi görmelidir. Ancak bu şekilde sağlam bir karaktere sahip olurlar. Bunun aksine her olumsuz cümle, kelime, öfke dolu bakış ise onun becerilerini gerçekleştirmesine engel olur. Ve hayatı boyunca potansiyelinin çok altında bir başarı sergileme ihtimali artar. Bazı çocuklar ise yeterince sevilmedikleri için kendilerini değersiz hisseder. Ya sevgi dilenirler ya da aşırı verici olarak ilgiyi üzerine çekmeye çalışırlar.Çocuğu duygusal şiddete maruz bırakan eylemlerOna yüksek sesle ve saldırganca bağırmak, çağırmak.Yanında bir başkasına fiziksel şiddet uygulamak (Örneğin babanın anneye şiddet uygulaması).‘Aptal’, ‘tembel’, ‘yeteneksiz’ benzeri kötü sözler söyleyerek aşağılamak.Konuşmasını, kendini ifade etmesini engellemek veya reddederek onu görmezden gelmek.Cep harçlığını ya da benzer biçimde ihtiyaçlarını karşılayabileceği imkanları elinden almak.Evden dışarı çıkmasını yasaklamakİzni olmadan çantasını, çekmecelerini, ceplerini karıştırmak.Kendini küçük düşürülmüş hissettirecek şekilde diğer çocuklarla kıyaslamak.Diğer insanların önünde kasıtlı olarak çok kötü veya aşağılanmış hissettirecek şekilde utandırmak.‘Keşke ölseydin’ ya da ‘Hiç doğmasaydın’ tarzında cümleler kurmak.Geç kaldığında veya anne-babanın istemediği vakitte çıktığında onu eve almamak.Evden atmak veya uzaklaştırmakla tehdit etmek, ya da ‘seni terk ederim’ şeklinde tehdit etmek.
↧