Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Bir kızı kaç kültür ister?

$
0
0
Bir tarafta Türk kızlarını ‘aile, din ve kültür’ kurbanı olarak gösteren Alman medyası, diğer tarafta yabancı bir ülkede çocuk yetiştirme söz konusu olunca fazla koruyucu davranan aileler. Türk kızları, iki kültür arasında kalmış vaziyette. Gurbet herkes için zor, onlar için biraz daha zor.Almanya’daki Türkler denince otomatik olarak dile gelen bir tanımlama var: “Almanya’da yabancı, Türkiye’de Alamancı.” Artık bir klişe haline gelse de bu tanımlama aslında çok şey ifade ediyor. İki kültür arasında sıkışmak kolay bir şey değil zira. Bu ‘arada kalma’ hali her yeni nesilde bir öncekine göre daha sert yaşanıyor. Dolayısıyla sürecin asıl mağduru gençler oluyor ve kadınlar bu süreçte daha fazla zorlanıyor. Bir tarafta Türk kızlarını, ‘aile, din ve kültür kurbanı’ gibi gösteren yayınlar ve Huntigton’ın ‘Kültürlerin Çatışması’ kehanetinin gerçeğe dönüşmesi için kadını sahiplenen modern dünya, diğer tarafta bunun farkında olarak ona her zamankinden daha çok sahip çıkan öz kültür. Yüzme dersi, okul gezisi, sosyal özgürlük, zorla evlilik, kılık-kıyafet gibi tartışma başlıklarının havada uçuştuğu bir dönemde genç kızlar, her iki tarafı da memnun edeyim derken çoğu zaman ne Alman toplumunu ikna edebiliyor ne de ailesinin gönlünü alabiliyor. Kimileri kendi kültüründe kalıyor, kimileri aile ve yakınlarından kopma pahasına kendini modern kültüre bırakıyor, kimileri de her ikisinden vazgeçemeyerek birbirinin zıddı talepleri yerine getirmeye çalışıyor. Almanya’da baskın kültürün kafasındaki Türk kızı imajını anlamak için şu başlıklar bile çok şey anlatıyor: ‘Ayşe: Bana Kimse Sormadı’, ‘Korkunun Peçesi’, ‘Bir Türk Kızı Anlatıyor: Yalanlarınızda Boğuldum’, ‘Leyla: Evliliğe Zorlandı’, ‘Sadece Özgür Olmak İstiyordum’, ‘Biz Sizin Kızlarınızız, Namusunuz Değil’, ‘Sizin Namusunuz Bizim Acımız’, ‘Namus Cinayeti: Bir Almanya Kaderi’, ‘Davacıyım’. ‘Mağdur Türk kızı’ imajı bilinçli olarak yayılıyor İmaj, gençlik dönemini atlatıp yetişkin bir kadın olunca da maalesef değişmiyor. Hatta kendi alanında başarılı bir rol model olmak bile yeterli değil. Yeşiller Partisi’nde uzun süredir siyaset yapan ve eyalet meclisinin eski başkan vekili Nebahat Güçlü’den dinleyelim: “Dört senelik vekilliğimin ardından tekrar seçilince, meclis başkan vekilliğine atandım. Birden ilginç bir şekilde en sol gazete dahi Müslümanlığımı ön plana çıkardı. ‘Bir Müslüman kadın başkan yardımcısı oldu’ diye başlık attılar. Onlara şöyle sordum: ‘Ben hiç Müslümanlığımı kullandım mı veya o konuya hiç değindim mi? Kendinizce benim derecemi mi düşürmek istiyorsunuz?’ Ben ondan önce de dört yıl boyunca elhamdülillah Müslüman olarak vekillik yaptım. Bunu ön plana çıkarmanın anlamı ne?” Güçlü, Kadınlar İçin Uluslararası Kültür ve Bilgilendirme (INCI) adlı kurumda danışmanlık yaptıktan sonra kadınlara yönelik birçok farklı kuruluşta yöneticilik ve proje yöneticiliği de yapmış bir isim. Genç kızlığını Almanya’da geçirmiş bir kişi olarak söyleyecekleri var: “Medya çok taraflı davranıyor ve ‘mağdur Türk kızı’ resmi bilinçli olarak yayılıyor. Namus cinayetleri, aile içi şiddet konuları çarpıtarak veriliyor. Kadına şiddet konusunun uzmanları bunun sadece Türk ve Müslümanlara has olmadığını belirtiyor.” ‘Peki bu yayın politikasının maksadı ne?’ sorusuna şu cevabı veriyor Güçlü: “Axel Springer, Almanya’da, hatta dünyada çok belirleyici bir yayınevi. Sağa, Hıristiyan Demokrat partiye eğilimli bir şirket olduğu biliniyor. Springer vefat etti gerçi ama eski eşi şunu söylemişti: ‘Almanya’da Müslümanlar Müslümanlıktan vazgeçene kadar uyum olamaz.’ Bu sözünü geri almak zorunda kaldı ama bu birçok şeyi ifade ediyor. ‘Bizimle eşit olmak istiyorsanız bizim gibi olacaksınız. Bizim değerlerimiz, dinimiz sizinkinden daha üstün’ zihniyeti yatıyor tüm bunların altında.” Aileyi küçümsemekle başlıyor her şey Türk gençleri için teoride her şey çok parlak görünüyor aslında. İki dili ve kültürü öğrenen nesiller yetişmemesi için hiçbir sebep yok. Gençlerin iki farklı kültürden beslenerek yetiştiği bir toplum algısı kulağa hoş gelse de çeşitli sorunları beraberinde getiriyor. Dünyayı dışarıdaki baskın kültürün normlarıyla algılayan çocuk, anne-babasını bu algı üzerinden değerlendirmeye başlıyor. Bu durum genellikle aileyi küçümsemeyle neticelenebiliyor. Sokakta, okulda, iş hayatında ‘modern’ olarak lanse edilen tabloyu evde bulamayan genç kızlar, ailelerinin hayat tecrübelerini ve ‘uyarıları’ dikkate almıyor. Ailelerin kültür ve dinsel farklılığın yoğun olduğu bir ülkede çocuk yetiştirmesi, fazla koruyucu davranmasını kaçınılmaz kılıyor. Aile baskısından kaçıp huzuru sanal dünyada aradı 20 yaşındaki S.’nin yaşadıkları tam da anlattıklarımız gibi. S., geçtiğimiz yıl annesiyle kavga ettikten sonra internette tanıştığı ve kendisinden 300 kilometre uzakta oturan birinin yanına kaçmış. Kendisiyle görüşme talebimizi tereddüt etmeden kabul ediyor ve “Kimse benim yaptığım hatayı yapmasın, sanal âlem çok tehlikeli.” diyor. S., muhafazakâr bir ailenin tek kızı. Aile, örf ve âdetlerine bağlı, çevrede sevilen bir aile. Ancak S. ve annesi arasında ciddi bir iletişim sorunu var. Anne, S.’ye göre çok sert ve anlayışsız. Bardağı taşıran son damla, annesinin internet üzerinden bir erkekle konuştuğunu öğrendiği S.’ye şiddet uygulaması olmuş. Bu olaydan sonra trene biner, hiç yüz yüze görüşmediği arkadaşına kaçar ve bir hafta otelde kalırlar. Erkek arkadaşının ailesinin durumu öğrenmesiyle S.’nin taze gelin günleri başlar. Onu bol bol çalıştırırlar. S., o an, “Demek evliliğin böyle bir tarafı da varmış ve hiç de eğlenceli değilmiş” diye hayıflanmaya başlar. Bu zaman zarfında S.’den haber alamamak ailesini çok üzmüştür. S. de her akşam ağlamaktadır. Hayal kırıklığının dorukta yaşandığı bir gün amcasının yolladığı e-posta’yı okur S. Amcasının yardım vaat eden sözleri onu tekrar eve dönmeye cesaretlendirir. S. şu an evine döndü, okulunu bitirmeye çalışıyor. Bu kötü macera onda çok derin yaralar bırakmış. Ailesiyle arasının eskiye nispeten daha iyi olduğunu söyleyen genç kız, annesinin de kendisine daha anlayışlı olduğunu ifade ediyor. İlahiyatçı Şeyda Can, sorunun çocuğun anne-babasının sosyalliğini küçümsemeye başlaması olduğunu ifade ediyor. Çocuklar ailelerinin görgülerini yetersiz bulabiliyor. Can’a göre bu da çocukla aile arasında çatışmaların oluşmasına sebep oluyor. Ailenin tavrı çok önemli Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Kadın, Aile, Gençlik ve Sosyal Hizmetler Merkezi Müdürü Ayten Kılıçarslan, değerlerin çocuk tarafından kıyaslamaya tabi tutulduğuna dikkat çekiyor. Her çocuğun gözünde okuldaki öğretmeninin bir ‘kahraman’ olduğunu belirten Kılıçarslan’a göre, bu kahramanın adı ‘Ayşe’ değil ‘Helga’, ‘Ahmet’ değil Hans olduğunda, çocuğun yaşadığı çatışma daha şiddetli oluyor. Buna göre kıyafette, evin dizaynında farklılık varsa, ayakkabıyla eve girmekten girmemeye kadar çocuk her şeyi sorgulayabiliyor. Bu sorgulamalar karşısında ailenin verdiği tepkilerin kucaklayıcı olup olmaması çocuğun kendi kültürüne yaklaşmasında veya uzaklaşmasında önemli rol oynuyor. Eğitimci-yazar Halil Şimşek ise Batı dünyasında genç bir Türk kızı olmanın bu dönemi Türkiye’de geçirmekten çok daha zor olduğunu düşünüyor. Ergen kızların yaşı gereği anne-babasıyla çatışma yaşadığını, sıkıntıları tek başına çözmeye çalıştığını söylüyor: “Kendileri gibi düşünmeyen, giyinmeyen, aynı müziği dinlemeyen, aynı hayat görüşünü paylaşmayan kişilerin gruplarına dâhil olmak önemli fakat bu çok kolay değildir. Katılmak istediği arkadaş grubu da sadece Türk ve Müslümanlardan ibaret değil; din, kültür, yaşam tarzı bakımından çok farklı. Ayrıca Batı medyası, İslam’ı ve özellikle de tesettürlü kadınları radikallikle itham edip, negatif bir şekilde takdim ederek baskı uygular, önyargı oluşturur, ‘İslami fundamentalizm’ damgasını elinde hazır tutar.” Batı’da yetişen Türk kızlarının her şeyden önce anlaşılmak istediğini söyleyen Şimşek, anne-babaları, isteklerini ve otoritelerini kabul ettirmek yerine kızlarını anlamaya çağırıyor: “Kızlarını sürekli sorgulamak yerine, kendilerini de sorgulamalı ‘daha ‘neler yapabilirim, başkaları neler yapıyor?’ arayışı içinde olmalı. Kızlarını başka kızlarla kıyaslamak yerine, kendilerini başka ailelerle kıyaslamalı. Okul, iş ve dini hayatında başarılı olan kızların aileleriyle tanışma fırsatlarını aramalılar.” Yayına hazırlayan: Zeynep Kılıç Not: Bu yazı Zaman Almanya için hazırlanan ‘İki kültür arasında Türk kızları’ başlıklı yazı dizisinin özetidir. Yazı dizisinin tamamını okumak için www.zaman-online.de adresini ziyaret edebilirsiniz.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue