Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Hutbemizin mevzuu, günlük siyasi meseleler!

$
0
0
Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin “Diyanet’i Tartışıyoruz” araştırması, toplumun Diyanet’in varlığından memnun olduğunu ortaya koyuyor. Buna karşın, Diyanet’in siyasete karışmasını istemeyenlerin oranı yüzde 92.Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’nin en tartışmalı kurumlarının başında geliyor. Helsinki Yurttaşlar Derneği, “Diyanet’i Tartışıyoruz” başlığıyla 11 ilde süren bir araştırmaya imza attı. Araştırma, insanların Diyanet’in varlığından memnun, yapısından rahatsız olduğunu ortaya koyuyor. Projenin başından beri toplantılara katılan ve Diyanet üzerine uzun yıllardır çalışan Prof. Dr. İştar Gözaydın, bu durumu “Diyanet içinde farklı gruplar da temsil bekliyor.” sözleriyle değerlendirip, mevcut iktidarın 1930’lardaki gibi bir toplum yapılandırması içinde olduğunu vurguluyor. Diyanet de bu dönüşümün kurumlarından.Türkiye’de Diyanet, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri en çok tartışılan kurumlardan biri. 2014’ten bakılınca bu tartışmalarda öne çıkan konular neler?Diyanet İşleri Başkanlığı 1924’te Cumhuriyet’in temel kurumlarından biri olarak kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti bir modernite projesi. Bu proje 1923’ten önce başlıyor ama Osmanlı’nın modernleşme projesinde devletin bekasını sağlama amacı var. İlk modernleşme hareketi ordunun modernleşmesiyle başlıyor. Ardından hukuken bazı düzenlemeler yaşanıyor, önce ceza hukuku sonra ticaret hukuku düzenleniyor. Ne zaman ki alan medeni hukuka geliyor, Osmanlı yöneticileri tereddüde kapılıyor. Çünkü öyle bir alan var ki, anamızın rahmine düştüğümüzden itibaren kaçınmamız imkânsız. Yaşam tarzını da düzenliyor. Toplumsal yapı değişmesin diye itiraz edenler Mecelle hukukunu ortaya koyuyor. 1926’ya geldiğimizde böyle bir tartışma hiç olmuyor, doğrudan İsviçre Medeni Kanunu kabul ediliyor. Bu adamların ortak özelliği, bir toplum tahayyülü olması. Dinin toplumsal yaşam içindeki öneminin de farkındalar. Bir yandan din kurumu, tahayyül edilen toplumu üretmek bakımından rakip olarak görünüyor. Öbür yandan o kadar önemli bir unsur ki, göz ardı da etmiyorlar. 3 Mart 1924 önemli bir tarihtir. Hilafet kaldırılmıştır, din işleri ve orduyla ilgili bakanlıklar lağvedilip onlar yerine kurumlar kurulmuştur, Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilmiştir. Bir yanda dinin önemi kabul ediliyor, bir yandan da kabul edilebilir din anlayışı üretiliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlerinden biri toplumu aydınlatmak yani bilgi üretmek. O bilginin referansları olması gerekir, o referansların da resmi kabulü olması gerekir. Diyanet bu ihtiyaçlara karşılık veriyor ama ihtiyaçlar farklılaşınca verdiği cevap yetmiyor.Diyanet kurulduğu zaman, İslam’ı bir çatı altında toplama vaadi var, bu vaat karşılık buluyor mu? Laiklikle nasıl uyuşuyor?Evet ve hayır. Her toplumsal yapıda kendi kültürel kodlarıyla yapılanıyor. Türkiye’deki laiklik anlayışı çok ciddi ayrışmayı getiren bir anlayış değil. Hukuk kurallarının temel referansında dinsel değil, rasyonel unsurlara referans verilerek bir yapı oluşturuluyor. Coğrafya üzerinde gerek Bizans’ta, gerek Osmanlı’da, gerek Cumhuriyet’te dünyevî iktidarın din üzerinde etkisi olduğunu görüyoruz. Devlet dini olarak ağırlıklı bir anlayışın kabulünü de beraberinde getiriyor bu durum. İslam’ın farklı anlayışlarına gösterilen tutum bakımından bir ayrımcılığın ortaya çıktığı da aşikâr. Sünni anlayışla Alevi anlayış arasındaki fark ritüellerde ve ibadet yerlerinde çıkıyor ağırlıklı olarak. Devletin bugüne kadar kabul etmek istemediği cemevlerinin devlet tarafından kabulü. Hukuk diyor ki: “Eğer bir inanç grubu ibadet yerlerini tanımlıyorsa, devletin buna karışma yetkisi yoktur.” Uluslararası hukukun gereğidir bu. Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin “Diyanet’i Tartışıyoruz” projesi çerçevesinde 32 ilde bir kamuoyu araştırması yapıldı. Sorulardan birinde Diyanet İşleri Başkanlığı nasıl tanımlanıyor diye bir hukuki, bir siyasi tanım verildi. “Diyanet İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esasına ilişkin işlerini yürüten bir kurumdur” seçeneklerden biriydi. Hukukî tanımı. Diğer seçenek de “Devletin dinî hayatı yönetmek için kurulan siyasi bir kurum mudur?” oldu. Yüzde 77’si birinciyi, yüzde 23 kadarı ikinciyi seçti. “Diyanet’in varlığı laikliğe aykırı mıdır değil midir?” bir diğer soruydu. Yüzde 72’si “Aykırı değildir” dedi. Memnuniyetlerde de benzer şeyler oldu.İnsanlar varlığından memnun, yapısından şikâyetçi diyebilir miyiz?Şikâyetler var ama çoğunluk bir kamu kurumu olarak devam etsin, yapısı değişsin diyor. Burada temsil edilmesi mümkün gruplar varsa, temsil edilsin talebi var. Bazı gruplar da temsiliyet istemiyor, kendi yapılarını kurup çalışmak istiyorlar. Alevi Diyanet’i diyebileceğim kurumlar gibi.Diyanet varlığını sürdürürken ortaya merdiven altı Kur’an kursları çıktı. Bu farklı grupların kendilerini Diyanet’te ifade edemediğinin de bir yansıması değil mi?Farklılık olduğu açık, yetmediği ortada. Bu farklılıkların temsilinde ne kadarının devlet tarafından süspanse edileceği, ne kadarının bağımsız olacağı tartışması sürüyor. Avrupa’ya giden vatandaşların Diyanet’le ilişkisi ilginçtir. Başka yapılar zaten bu hizmeti sunuyordu, Diyanet o piyasaya bir rekabet unsuru olarak girdi.11 ildeki toplantılarda gözünüze çarpanlar neler oldu?Başka koşullarda konuşamayacak grupların yüz yüze diyalog halindeyken farklı tutumlar aldığını gördük. “Biz bundan mağdur olduk ama görüyoruz ki, siz de mağdur olmuşsunuz.” cümleleri duyuldu sıkça. Ağırlıklı olarak ortaya çıkan payda Diyanet’in bir tür kamu hizmeti olarak varlığını sürdürmesi. Ama bu demek değil ki, aynı şekilde devam etsin. 90 senede her şey değişiyor. Farklı inanç çevreleri orada temsil edilmek istiyorsa, orada temsil edilmesi gerekiyor. İstemiyorlarsa, kendi yapılarını kurabilmeliler.Diyanet’in ortaya koyduğu din anlayışı Sünni Müslümanlar için de tartışma yaratıyor. Sonuçta tasavvufun yaşandığı bir coğrafyada bir gün içinde başka bir din algısına geçiliyor.Armoni içinde yaşayan bir toplum isteniyorsa, bunun aşılması gerekiyor. Tekke ve zaviyeler yasaklansa da bu geleneklerin devam etmiş olduğunu görüyoruz. Kimsenin onlar adına bir şey söylemeye ne hakkı var, ne de gerek var.Peki, mesela kadınlar kendilerine bir yer bulabiliyor mu Diyanet’in anlayışında?Kadınlara yönelik hizmetlerin sınırlı olduğuna dair bir inanç var. 2000’lerden sonra Diyanet’te kadınların daha çok yer aldığı gözlemlendi ama belli ki bu toplumsal hissiyata yansımamış. “Kadın görevlilerin sayısı artırılmalıdır.” diyenlerin oranı yüzde 70’ten fazlaydı. Cuma namazlarında kadınlara yer verilmelidir, camiler kadınlara göre düzenlenmelidir talebi var. Bir başka ilginç veri de Diyanet’in yapılanmasına ilişkin taleplerdi. Diyanet İşleri Başkanı’nın kurum içinden seçimle gelmesine ilişkin talepler vardı. Bütçeyle ilgili olarak şeffaflık bekleniyor.Diyanet siyasetin işleyişine de müdahil olan kurumlardan. 12 Eylül’den beslenme politikalarına kadar pek çok konuda açıklamalar yapılıyor, hutbelerde bu konulara yer veriliyor. Bu ilişki insanları rahatsız etmiyor mu?Diyanet’in siyasî konularda fikir ifade etmesi konusunda ilginç cevaplar geldi. Diyanet’in varlığına memnuniyet gösteren kitle, dinî konular dışında katkıda bulunmaması gerektiğini ifade ediliyordu. “Dünyevî iktidarın belirli bir siyasasına destek vermeli midir?” sorusuna olumsuz cevap verdi kamuoyu.Muhafazakâr yaşam tarzı tartışmaları sırasında aldığı tavrı nasıl değerlendirirsiniz?1930’lardan bahsederken Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının belirli bir toplum tahayyülü olduğundan bahsettik. 2000’lere geldiğimizde bugünkü iktidarların da benzer bir toplum tahayyülü olduğunu görüyoruz. İçerik çok farklı ama yine toplumsal yapıyı dönüştürmeye çalışan bir çaba söz konusu. Diyanet de bunun en önemli kurumlarından bir tanesi. Diyanet çalışma alanlarını genişletiyor. Kadın merkezleri kurması, hapishanelerde çalışması söz konusu değildi. Tırnak içinde Batı’daki kilise yapısının işlevlerini yüklenmeye çalışan bir gidişat söz konusu. İktidar yapılanmasının kendi doğru bildiği şeyleri gerçekleştirmeye çalıştığı aşikâr. Buradaki problem devletin tek bir doğruyu temsil etmesinin imkânı olmadığını.30’lara mı dönüyoruz yani?Tamamıyla öyle. Ne zaman ki, bir yapı kendisinin çoğunluğu temsil ettiğini vehmediyor, kendi mutlak doğrusunu herkese benimsetebileceğine kanaat ediyor. 1930’lara da 2000’lere de o yüzden karşıyım. Bir toplum çok farklı yapılardan oluşur, ne zaman ki onların kendisini ifade etmesine izin verilir, o zaman toplumsal uzlaşma ortaya çıkar. Herkes birbirine karşı bilenir bu yolla.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue