5 yıl önce tarihler bugünü gösterdiğinde bir yetenek yitip gitti aramızdan; Ahmet Uluçay. “Film çekmeseydim delirirdim.” diyecek kadar sinemaya âşık olan bir yönetmen. Kendisini anlamayanların deyimiyle bir hayalperest ya da adı her neyse işte.Olmayacak işler için boşuna uğraşmak için kullanılıyordu ‘Karpuz kabuğundan gemiler yapmak' tabiri. Ahmet Uluçay, çektiği ilk uzun metraj filmine bu ismi özellikle vermişti. Hayallerimizin sınırları var mıdır, yahut insan bir şeyin gerçekleşmesini ne kadar isteyebilir? O, bu soruları sorgulattı seyircilere. Bir gönül hikâyesine dokunuyordu Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmi.Hüzün ve sinemayı sevmek de vardı. Uluçay, kendi çocukluğundan ve sinema sevdasından yola çıkarak yönettiği filmiyle hafızalarda silinmez bir yer edindi. Bugün hâlâ adı anıldığında usta kelimesi de geçiyorsa ve “Ah bir yaşasaydı var ya..” diye uzun olasılık cümleleri kuruluyorsa başardı demektir. Neyi başardığı ise 55 yıllık yaşam öyküsünde gizli.Köylü yönetmen, Anadolu köylüsü, hayalperest ya da deli… Uluçay'a onu bir türlü anlamayanların yakıştırdıkları sıfatlar. O, hayatı boyunca bu sözleri hep işitti. Çünkü altı yaşından beri bir sevdanın peşinden koşuyordu. Sinemaydı bu sevdanın adı. Ahmet Uluçay, 1954 yılında Kütahya'nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik beldesinde doğar. Vefat edene kadar tüm hayatını orada geçirir. Çocukluğundan kopamadığını sık sık itiraf eden Uluçay, filmlerinin hepsini doğduğu topraklarda çeker. Hayatı, 60'lı yıllarda seyyar bir sinemacının köylerine gelmesiyle değişir. Çöplerden topladığı makaralardan çıkardığı filmlerle vakit geçirmek en büyük mutluluğu olur. İlk film hayalini, 12 yaşında kurar. Artık o vakitten sonra sinemayı okur, yazar ve düşler. İki arkadaşını da ikna edip filmleri birleştirip ahırlarda köylülere göstermeye başlar. Küçük bir Anadolu köyünde, Tepecik Köyü Arkadaş Sinema Grubu'nu kurar. Köylüler şaşkındır. Uluçay'ın yaptıklarına birçoğu anlam veremez. Ancak Ahmet Uluçay, gözü kara bir sinema sevdalısıdır ve asla vazgeçmez. Kendi imkânlarıyla kısa filmler yapar ve festivallerden ödüller almaya başlar. Bazen şartlar onu o kadar zorlar ki kamerasının aküsü olmadığı için sadece elektrik olan yerlerde çekim yapabilir.Ona köy kahvesinin içine mezarlık seti kurduran da bu imkânsızlıklarıydı. Ama bir gün geldiğinde hem yurtiçinde hem de yurtdışında Uluçay'ı tanımayan yoktu. Robert De Niro'nun dahi 'Senin filminde oynamak isterim.' dediği adam olur çıkar. Küçük bir çocuğun hayali neleri başarır, işte bu yüzden Uluçay, çektiği ilk uzun metraj filmine ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak' adını verdi. Kendi yaşamından esinlendiği film ona birçok ödül kazandırdı.Uluçay için şartlar dört dörtlük olmadığı gibi bu durum bazen sinemadan da onu ayırıyordu. Muavinlik, kamyon şoförlüğü ve tarım işçiliği yapıp bir yandan da geçimini sağlıyordu. Aynı zamanda edebiyata meraklıydı. Her usta yönetmenin içinde bir edebiyatçı yattığını bildiğimizden şaşırmıyoruz. Dağlar ardında, uzak bir köyde/ Küçük bir çocuktum, kışlar uzundu/ Ambarlarımız dolu, ocak başlarımız sıcak büyülü /Gece yarıları başlardı hayatı/ Masalların,efsanelerin..dizeleriyle anlatıyordu çocukluğunu.Şiirler ve yazılar yazıyor, bazılarını dergilere gönderiyordu. Uluçay, kendisi de bir dergi çıkarır. Hayatı boyunca yakasını bırakmayan maddî sıkıntılar buna da engel olur. ‘Türkümüz’ adıyla çıkan dergi, şartlar el vermeyince ikinci basımını yapamadan yayından kalkar.Uluçay, çocukken bağlandığı sinemaya hep sadık kaldı. Ölürken de o yolda hâlâ film çekmenin peşindeydi. Genç bir çoban olan Yakup'un öyküsünü anlatacağı filmini tamamlayamadan aramızdan ayrıldı. Beynindeki tümör ve zatürre nedeniyle uzun yıllar tedavi gören Uluçay, 30 Kasım 2009 tarihinde hastalığına yenildi. Akıllarda ise ‘Acaba filmi tamamlayabilseydi nasıl olurdu?' soruları kaldı. Değişmez bir kural; galiba sahip olduklarımızın değerlerini onları kaybedince anlıyoruz. Tepecik Hayal Okulu Güliz Sağlam’ın, yaşadığı yıllarda tanışma fırsatı bulduğu Ahmet Uluçay’ın hayatından ve eserlerinden yola çıkarak hazırladığı bir belgesel. ‘Tepecik Hayal Okulu’ geçtiğimiz günlerde 5. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Belgesel Ödülü’nü kazandı.
↧