Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz Kemal Onar ile 1. ölüm yıldönümünde anılan Doğan Koloğlu, sadece Galatasaray’ın değil, Türk sporunun iki efsane adıydı. İkisiyle de birlikte çalıştım ve kendilerinden çok şey öğrendim. Ülkeleri için de çok değerli işler yaptılar. Bugün ‘nesli tükenmiş’ diye adlandırılan türden insandı ikisi de. Bu yazıyı onlar için bir saygı duruşu olarak kabul edin lütfen.Geride bıraktığımız günlerde Galatasaray’ın unutulmaz yöneticilerinden Kemal Onar Ağabeyimizi kaybettik… 1 yıl önce yitirdiğimiz Doğan Koloğlu ile çeşitli bakımlardan benzerlikleri vardı Onar’ın. İkisi de işlerinin en iyileri arasında yer alarak örnek kişiler oldular. Onları tanıma ve birlikte çalışma mutluluğunu yaşadım. Bu yazıyla bir saygı duruşunda bulunmak istiyorum.Uzun yılların TRT serüveninin ardından işe adeta sıfırdan başlarcasına 30 küsur yaşımdan sonra Galatasaray muhabirliği yaptığım dönemde Kemal Ağabey de Galatasaray yöneticisiydi. Belki de değildi çünkü bu ikisi arasında fazla bir fark yoktu. Kemal Ağabey, yönetici olmadığı zamanlarda da mutlaka Galatasaray’la ilgili birşeyler yapardı. Genel kurulların, Kulüp Divanı toplantılarının olmazsa olmaz adamlarından biriydi. Karşılaşılan her türlü soruna çözüm getirebilecek akil adamlar arasındaydı.“Hatırladıklarımdan” adlı üç ciltlik dev kitabından baktım, onunla ilgili olarak 30 Ocak 1987’de “Paylaşılamayan Piyangocu” başlıklı bir haber yazmışım. Yaşandığı halde inanılması zor bir durum. Her konuda birbirinin boğazına sarılmayı birinci görev sayan üç büyük kulüp ondan yararlanma konusunda birleşmiş… Kemal Onar, Sarı Kırmızılı kulübe getirdiği çağdaş muhasebe düzeni ve daha o dönemde bilgisayar kullanma özelliğinin yanında aynı zamanda 3 büyük kulübün piyangolarını düzenlemiş olmak gibi bugün inanılması zor bir iş başarmıştı.1980’li yıllarda piyango düzenlemek kulüplerin gelir elde etme konusunda başvurdukları yollardan biri hatta başta geleniydi. Ancak bu işin adam gibi yapılması da önemli bir noktaydı. Yoksa üç-beş kuruş kazanırken kulübün adını kirletmek gibi çok ciddi tehlikelerle karşılaşabilirdiniz. Zaten vatandaşın böyle işlere olan güveni de pek üst noktalarda değildi. Onun için de işin başına tepeden tırnağa her ayrıntıyı bilen ve yapabilen birini getirmek gerekiyordu. O kişi de Kemal Onar’dı.Galatasaray’ın tek kuruşunun üzerine nasıl titrediğini yine kitabında şaka yollu anlatıyor. TSYD Kupası için yapılan anlaşmada TV yayınından alınacak para 700 bin dolardır ve her nedense buna 1 dolar daha eklenmiştir. Üç büyük kulüple TSYD arasında bölünecek paradan Galatasaray’ın payına 175 bin doların yanısıra ayrıca 25 cent düşmektedir. Kemal Ağabey de onu, “Cömertliğime gelmiş, istemeyi unutmuşum” diye aktarır kitabında.Koloğlu ve hücum futboluDoğan Koloğlu ile çok daha yakın olma imkanı buldum. Biraz şaka gibi ama gerçek: Hürriyet’te yeniden spor müdürü olmasında pay sahibiydim. Kovaçeviç’in Galatasaray’a transferi haberini atladığım için rahmetli Eşfak Aykaç-Rıdvan Yelekçi ikilisi görevden alınıp o getirilmişti. Daha önce görevden ayrılmak zorunda kalışı, açık bir haksızlıktı. Rahmetli Selçuk Yula ile ilgili bir hastalık haberi büyük soruna yol açmış ve haber doğru olduğu halde sıkıntı yaşamıştı.Beni hem sever hem döverdi! Ne yapsam tatmin olmaz, sürekli birşeyleri eksik bıraktığımı ileri sürerdi. Çünkü bir yandan kendisi de muhabirlik yapıyordu ve onunla yarışabilmek mümkün değildi. Bir gün dayanamayıp bunu kendisine söylemiştim. “Sevgili Ağabey, sen Galatasaray’ın canlı tarihi gibisin. Burada futbol oynamış, menacerlik yapmış, yönetimde bulunmuş, gazeteci olarak izlemiş birisin. Herkesi tanıyorsun, bilmediğin bir durum olamaz. Haliyle benden daha iyi muhabirlik yaparsın” demem karşısında faça vermemiş ama mutlu olmuştu.Epeyce sıkı çalıştığım ve hemen her gün 3-4 haberle geldiğim halde bunları yeterli bulmaz, hep birşeyleri eksik bıraktığımı göstermeye çalışırdı. Bu durum beni bir yandan yorarken öte taraftan da farkında olmadan gelişmemi sağlıyordu. Gerçi o yaşta kulüp muhabirliği yapıyor olmaklığım nedeniyle yeterince donanımlıydım ama hep daha fazlasını isterdi. Gazeteciliğin nasıl bir yarışma mesleği olduğunu bu şekilde de görmüş, yaşamıştım...Türk sporunda belki de ilk ve tek fikir hareketinin öncüsüydü. 1982 Dünya Kupası sonrasında futbolun belirgin biçimde değiştiğini, bizim de buna ayak uydurmamız gerektiğini savunan yazılarıyla gündem oluşturdu. Savunduğu fikre ‘hücum futbolu’ adı verildi ama durum biraz daha değişikti. Türkiye’de futbol o güne kadar çok savunmaya dönük bir anlayışla oynanmış hatta bu nedenle 1-9-1 diye adlandırılan dizilişler sözkonusu olmuş, bu durum ‘Çanakkale geçilmez!’ diye kavramlaştırılmıştı…Çok haksız ve çirkin tepkilerle karşılaştı. Kendisine fikir düzeyinde karşılık vermekte zorlananlar arasında işi iğrenç hakaretlere kadar vardıranlar oldu. Bütün bunlar karşısında o hiç aldırış etmeden işini yapmaya çalıştı. Özellikle 1980’li yılların ikinci yarısında ortalığı kasıp kavuran bu tartışmalarla ilgili herhangi bir çalışma yapılmamış olması önemli bir eksiktir. Elimizde hiç değilse “Hücum futbolu” adlı bir kitap bulunmalıydı.Çok değerli iki spor adamı ağabeyimizi hayırla anıyorum. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsınlar.Milyarlık bağış!Doğan Koloğlu ile yaşadıklarımız için kitap yazmak gerekir, onun yerine Kemal Onar Ağabeyimizle ilgili bir anımı aktarayım. 1987’nin Ocak ya da Şubat’ı olmalı. Mali genel kurul öncesinde yine kulübün borcu önemli bir sorun olarak gündemde. Üç önemli yönetici Alp Yalman, Ergun Gürsoy ve Faruk Süren’in 250’şer milyon lira dolayındaki alacaklarını kulübe hibe edecekleri, bu sayede bir soluklanma olacağı konuşuluyor.Bir cumartesi günü gazetede sayfa sekreteri Yücel Telören, bütün muhabirlere çağrıda bulunuyor: Manşet boş, kim iyi haber getirirse yaşadı… O zaman tek sayfalık Hürriyet Spor’un manşetinde yer almak önemli bir iş. Ayrıca bu tür haberlere prim de veriliyor. Bu motivasyonlarla hepimiz telefonlara sarılıyoruz. Yarış başlıyor...Aslında Kemal Ağabey önemli bir haber kaynağı sayılmaz, ketumdur ama ne olur ne olmaz diye aradım. Laf arasında sözkonusu bağışın gerçekleştiğini söylemez mi? Neredeyse sandalyeden düşüyordum fakat faça vermedim. Sanki olağan konuşmayı sürdürüyormuş gibi “Ağabey, rakamlar nasıldı?” diye sordum. “Makbuzlarını biraz önce kestim” deyip söyledi. Şıkır şıkır oynayacak haldeydim.Sohbet havası içinde haberi bütün ayrıntılarıyla almıştım. Yazıp yazmama durumunu da özellikle konuşmadım çünkü ‘şimdilik yazma’ filan diyebilir, ben de golü yerdim…Ertesi gün “Milyarlık bağış” manşeti bayrak gibi dalgalanıyordu gazetenin spor sayfasında. Milliyet’ten Bahri Havadır, Cumhuriyet’ten Halil Özer başta olmak üzere haberin peşinde koşan herkesi atlatmıştım. O günün parasıyla 25 bin lira da prim aldığımı hatırlıyorum. Sağolasın Kemal Ağabey!
↧