Kürt sorununun önemli açmazlarından biri de koruculuk sistemi. Devlet imkânlarıyla PKK’ya karşı silahlanan ve bugün can korkusuyla yaşayan korucu ailelerinin durumu bölgedeki sarsılan toplumsal ilişkilerin en açık örneği.Geçtiğimiz günlerde Bitlis’in Çeltikli köyünde koruculuk yapan Nihat Çaprak, kurşuna dizilerek öldürüldü. İki aydır kayıp olan Çaprak’ın cesedi direğe bağlı ve ağzına 10 TL konulmuş bir şekilde bulunmuştu. Altı çocuk babası Çaprak’ın bu fotoğrafı köy koruculuğunun açtığı yarayı tek karede özetliyordu sanki. Bölgede terörle mücadele adına orduya yardım etmeleri için kimi ikna edilen kimi ise mecbur bırakılan aileler, bu işe başladığı günden beri kendi halkına düşman yaşıyor çünkü. PKK’nın bölgede daha rahat hareket etmeye başlamasıyla birlikte ise korucu aileleri iyice diken üstünde yaşıyor. Köy Korucuları Federasyonu Başkanı Seyithan Karadağ, örgütün elinde 100 kişilik bir korucu listesinin olduğunu söylüyor. Kendilerini korumak için sürekli şehir değiştirmek zorunda kalan bu kişilerin en büyük korkusu ise çocuklarının başına bir şey gelmesi. Geçen hafta bugün gazetesine konuşan Karadağ, çözüm sürecinden beri 12 korucunun öldürüldüğünü anlatıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca devlet politikası olarak desteklenen koruculuk sistemine çözüm sürecinin getirdiği bir ‘çözüm’ ise yok gibi. Zira “Süreç PKK’nın silahsızlanmasıyla sonuçlanacak. Kapsamlı bir afla insanlar evlerine dönecek.” vaatlerine karşın korucuların durumuyla ilgili herhangi bir ‘hayal’ dahi kurulmadığı eleştirisi yapılıyor.Bölgeyi daha iyi tanıdıkları için PKK’ya karşı silahlandırılan korucu ailelerine sadece örgütü destekleyen Kürtlerin değil diğerlerinin de kızgınlığı büyük. Bu yüzden bugün karşılaştıkları tehdide karşı onları yüksek sesle savunanların sayısı çok az. Haberimiz için görüş istediğimiz, bölge siyasetine ve toplumsal yapısına hâkim birçok ismin bu konuda yorum yapmaktan kaçınması da bunun bir göstergesi. Çünkü bölgede hâkim görüş korucu ailelerinin devletin verdiği imkânlarla kendi halkına zulmettiği. Bu yüzden Kürt halkının önemli bir kısmı aslında hiç olmaması gereken sistemin artık son bulmasını istiyor. Korucular ise bu süreçte yaşadıkları zorluklar gerekçesiyle özlük haklarının daha da artırılmasını istiyor.Uzun yıllar Güneydoğu’da saha araştırmaları yapan araştırmacılar birçok köyde korucular ve onların baskısına maruz kalan köylülerin yan yana yaşadığını söylüyor. Bu tahribata uğramış toplumsal ilişkilerin onarılmasının ise tazminat gibi parasal ödemelerle gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığına vurgu yapıyor. Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Necdet İpekyüz, çözüm sürecindeki belirsizlik ve kuşkunun korucular dâhil tüm toplumda gerginliğe neden olduğuna dikkat çekiyor. Zorunlu göç ve sosyal travmalar konusunda çalışmalar yapan İpekyüz, korucu ailelerin diğerleriyle iletişiminin bölgeden bölgeye değiştiğini anlatıyor. Buna göre bütün korucu ailelerinin köylerinde husumetle karşılandığı söylenemez. Ancak büyük resme bakıldığında yaşanan sosyal travmanın göz ardı edilemeyeceğini söyleyen Dr. İpekyüz, “Bu gerçeklik dikkate alınarak çalışmalar yürütülmelidir. Sonuçta son 30 yılda yaşananlar bütün toplumda onulmaz yaralara neden oldu.” diyor.Silahını geri veren ‘suçlu’ ilan edildiEnstitünün iki yılı aşkın süreli çalışmasından sonra geçtiğimiz yıl çıkardığı Köy Koruculuğu Araştırması da konuya ilişkin çarpıcı tespitler içeriyor. Daha önce yapılmış çalışmalar ve saha araştırmalarından yola çıkarak hazırlanan raporda halkın öfkesine maruz kalan korucuların nasıl bir çıkmaz içinde yaşadığı anlatılıyor. Öncelikle dikkat çekilen tespit ise tek tip bir korucu tanımı yapmanın mümkün olmadığı. Gönüllü başlayanlar, maddi nedenlerle kendini mecbur hissedenler, devlet baskısı gibi nedenlerle bu işe başlayanlar arasında Kürt kimliğine ve koruculuk sistemine karşı farklı bakış açıları görmek mümkün. Örneğin ordu ile anlaşarak tüm aşiretini korucu yazdırmış, suça bulaşmış bir aşiret reisi ile jandarmanın “ya korucu ol, ya köyü boşalt, boşaltmazsan yakacağız” tehdidi altında kalanları bir tutmak konuyu en başta yanlış yorumlamaya sebep olabilir. Çünkü derin devletin bir dönem kol gezdiği, art arda faili meçhullerin yaşandığı Güneydoğu’da jandarma tehdidi karşısında köyden çıkacak parası bile olmayan, çocuklarıyla perişan olmaktansa koruculuğu seçenlerin sayısı hiç de az değil. Buna karşın “isabetli şekilde” silah kullanamayan ya da silahlarını geri veren korucular devlet nezdinde ‘suçlu’ olarak tanımlanmış. Rapor, buna karşın koruculuk zırhını giyerek gasp, adam öldürme, tecavüz gibi adli suçlara karışanların ise cezasız kaldığını iddia ediyor. Yine, devlet tarafından daha sonra sahiplenilmedikleri yasa dışı faaliyetlere bulaştırıldıkları tespitini paylaşıyor. Bütün bunlardan yola çıkarak koruculuk sisteminin bugün adeta kördüğüm haline geldiğine vurgu yapılan raporda şu ifadelere yer veriliyor: “Siyasetçilerin de benzer şekilde yararlandıkları aşiret liderleri ve korucular, isteseler de kurtulamayacakları bir ağa takılmış gibi görülmektedir.”Korucu ailelerini çıkmaza sokan diğer tutum ise Kürt koruculara karşı askerin güvensizliği. Rapora göre Kürt korucular askerden de devamlı surette aşağılayıcı tavır görüyor. Buradan yola çıkılarak devletin kendi safındaki kişilere bile ayrımcılık yaptığı yorumu yapılırken, “Zorla veya gönüllülük yoluyla olsun, koruculuk yapmış olan Kürtlerin büyük çoğunluğu, devlet-asker-korucu ilişkisinde aldatıldıklarını düşünmektedirler.” deniliyor.Bugün korucuların hayatını tehdit eden sistem aslında tüm Kürt toplumunun toplumsal ilişkilerini sarsmış durumda. Bölgedeki sosyal bilimcilerin ailelerle yaptığı görüşmelere göre en büyük bedeli ödeyenlerden biri de çocuklar. Zira babalarının tercihlerinin cezasını toplumun dışına itilerek, aşağılanarak ve hatta bazen şiddet görerek ödemek durumunda kalıyorlar. Karşılığında ise babalarının eline verilen silahtan başka devletin hiçbir koruma vaadi yok. Korucu alımı durdurulmalı Birçok hükümetin iktidara gelmeden koruculuğu kaldırma sözü verdiğini yazan T24 yazarı Nurcan Baysal ise hepsinin iktidara gelince bu yapıdan faydalanmayı seçtiğini söylüyor. Kürt sorunu, kalkınma ve yoksulluk konularında yazan Baysal, Nihat Çaprak’ın infazından sonra kaleme aldığı makalede, “AKP hükümeti de aynısını yaptı. İktidara gelmeden önce kaldıracaklarını beyan ettikleri koruculuk sistemini 12 yıl boyunca kaldırmadılar.” diyor. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, yeni korucu alımı yapılmayacağını açıklamıştı. Buna rağmen 2013 Newroz’undan sonra korucu alındığını hatırlatan Baysal, “Bunların bir kısmına Tatvan’da çalıştığım yakılmış, boşaltılmış köylerde de, korucu köylerinde de bizzat şahitlik ettim.” diyor. Ve geçtiğimiz yıl ziyaret ettiği yarısı korucu olan Tatvan’ın Bolalan köyündeki bir köylünün sözlerini aktarıyor: “Ben bu barış sürecinden bir şey anlamadım. Bir acı kahveye mi satıldık? Hiçbir gelişme görmüyorum. Düşünüyorum düşünüyorum altından çıkamıyorum. Çünkü bizim köylerde yeni korucular alınıyor. Bu dava bittikten sonra ne olacak korucular? Onlar diyor ki ‘köy polisi’ olacağız. Bana bu kadar zulmettiniz, bana polis mi olacaksınız şimdi? Ben bunu kabul ediyor muyum?”
↧