Son dönemde yaşananlar ‘gelişmiş ülke’ kategorisine girmek için epey yolumuz olduğunu gösteriyor. İşçi ölümleri de bunlardan biri. Daha kötüsü ise resmî denetim mekanizmasının işlemediği çalışma hayatında vicdanlar da sus pus.Birbirinden bağımsız alanlarda ve çeşit çeşit ihmallerden sonra gelen işçi ölümleri Türkiye’nin neredeyse rutin gündemi haline geldi. Soma faciasının ardından Mecidiyeköy’de inşaat işçileri, ardından yine Karaman’da maden işçileri ve son olarak Isparta’daki 15 tarım işçisinin ölümü. Her birini ölüme götüren kaza nedenleri farklı farklı. Tek ortak noktaları ihmal ve denetimsizlik. “Ülke ekonomisi büyüdü, büyüyor.” derken gözden kaçan çalışma hayatı koşulları bugün birer birer sonuçlarını veriyor. Şirketler, artan işçi maliyetleri ve rekabet ortamları karşısında varlığını sürdürebilmek için daha ekonomik çözümler arıyor. Karşılarında yönetmeliği bol, denetimi az bir devlet mekanizması bulunca da türlü şark kurnazlıklarıyla gemiyi yürütmeye çalışıyor. Böyle bir ortamda insan hayatını koruma vazifesi işverenin vicdanına kalıyor. Aksi halde ise art arda gelen kaza haberlerinin faili haline geliyorlar. Tıpkı Karaman’da işçilerin öğle yemeğini ve servisini kesen maden şirketi gibi. Son torba yasa ile maden işçilerinin haklarında yapılan iyileştirmeye karşı kârlılığı koruma çözümünü bu şekilde bulmuştu. Çalışma koşulları o kadar kötüydü ki madenin cezası bitip açıldığı gün facia yaşandı. Devletin işverene kolaylık sağladığı alanlara bakıldığındaysa yine insan hayatının hiçe sayıldığı ortaya çıkıyor. Örneğin Avrupa Birliği uyum yasalarına göre tehlikeli işyerlerinde iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğu getirildi. Ancak yönetmeliklerde yapılan oynamalarla yasanın sadece kâğıt üzerinde kalması sağlandı. 2009 yılında yapılan bir düzenlemeyle birlikte iş güvenliği uzmanlarının çalışma saatleri işçi başına ayda 12 dakika olarak belirlendi. Yani 10 kişinin çalıştığı bir yerde iş güvenliği uzmanı ayda sadece 2 saat bulunmak zorunda. Karaman’daki maden ocağını düşündüğümüzde 78 kişinin çalıştığı madende iş güvenliğine ayrılan vakit ayda 15 saat. Yani günde bir saat bile değil. 25 yıl maden mühendisliği yapıp bugün iş güvenliği uzmanı olarak çalışan Türker Kayıran, bu kadar sürede bir madenin hiçbir sorununun çözülemeyeceğini söylüyor. Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın, “İşvereni sıkmayalım.” diyerek açıkladığı düzenlemeden sonra yüksek tehlikeli işler bile ayda birkaç saat denetleniyor. 2005’ten beri iş güvenliği uzmanı olan Kayıran, “Önceden madenlerde ve çok tehlikeli yerlerde temel 36 saat kalma zorunluluğu vardı. Ayda en az 36 saat olmak zorundaydı. Artı işçi başına dakika ilave edilirdi. O dönemde 2 bin TL ödemesi gereken yerde işveren bu kez ayda 150 liraya kapatabiliyor.” diyor. Bugünkü haliyle bir madende ya da inşaatta problem çözülemeyeceğini anlatan Kayıran şöyle konuşuyor: “Eğitim mi verebilirsin, başka acil durum planı mı hazırlayabilirsin? Neyi yapabilirsin? Böyle bir çalışma süresi olamaz.” İş güvenliği uzmanı bulundurma ile ilgili çıkan yasadan sonra işçi ölümlerinin azalmak yerine arttığına dikkat çeken Kayıran, 2012’de 780 işçinin hayatını kaybettiğini, bu yıl ise 2 bine yaklaştığını hatırlatıyor. İnsanlar öldükten sonra aileye para yardımı yapmanın öleni geri getiremeyeceğini söyleyen tecrübeli iş güvenliği uzmanı, “Bizim iş tanımımızda temel yaklaşım budur. Kaza olduktan sonra ardından gitmek değil.” Türkiye’de ise kaza olduktan sonra harekete geçildiğini, onun bile göstermelik kaldığını anlatan Kayıran şöyle devam ediyor: “Mecidiyeköy’deki inşaatta asansörde 10 kişi öldü. Şu an İstanbul’daki bütün inşaatlar denetleniyor. Ve her dört inşaattan üçü kapatılıyor. En ufak bir şey gördükleri zaman kapatıyorlar. Bu denetlemenin yarısını daha önce yapsaydınız ya! Neden daha önce denetlemediniz adamları? Kasım ayının 30’unda inşaat denetlemeleri bitecek. Her şey eski tas eski hamam devam edecek. Sonra bir fabrikada kazan patlar. Orada 4 kişi ölür. Tekstil fabrikalarını denetlemeye geçerler. Yani olayların arkasından gidiyoruz.” Devlet, suçlu tespit etmekten başka bir şey yapmıyorSorunun yasalardan çok uygulamada olduğunu kabul eden işverenler ise kuralların sadece onları ilgilendirmediğini söylüyor. Bir inşaat firmasında şantiye şefi olarak çalışan Hamza Tekin, “Güvenlikle ilgili kurallar sadece işvereni ilgilendiriyor gibi bir algı var. Oysa kazaların önemli bir kısmı işçinin dikkatsizliğinden çıkıyor.” diyor. Ağır yaralanma ve ölümlü kazaların en çok yaşandığı alanlardan inşaatta her işçi işbaşı iş güvenliği eğitimi almak zorunda. Ancak hem işverenler hem de uzmanlar bu eğitimlerin verimsiz geçtiği görüşünde. Diğer bir sorun da yasalarla belirlenen mecburiyetlerin uygulamaya sıra gelince yine devlet kurumları tarafından delinmesi. “Devlet yasalarda suçlu tespiti yapmaktan başka bir şey yapmıyor.” diyen Tekin, ustaların durumunu örnek veriyor. Buna göre yönetmeliklerde ustalık belgesi olmayanı çalıştırmak yasak. Ancak bir kişinin ustalık belgesi alması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na 15 TL ve dilekçe vermesi yeterli. Bunun dışında ne eğitim ne de sınavdan geçen çalışanlar bir anda kendini ağır ve tehlikeli işlerin içinde bulabiliyor. İşverenlere göre bu da olası iş kazalarına davetiye çıkaran en önemli nedenlerden biri. Aslında olması gereken ise bir inşaat işçisinin ustalık belgesi için 5 yıl meslekî eğitimden geçmesi. “Bunu işveren mi sağlayacak?” diye soran Hamza Tekin, Avrupa örneğini veriyor. Zira çalışma güvenliğinde sistemi oturtmuş Avrupa ülkelerinde işçi, meslek eğitimi almaya gittiğinde devlet ona maaş veriyor. Dolayısıyla çalışanlar geçim kaygısı olmadan yetiştirilebiliyor. Türkiye’de ise böyle bir uygulama olmamasına rağmen kâğıt üzerinde 5 yıl meslekî eğitim şartı var. Normalde işçilerden bu eğitim sonunda verilmiş ustalık belgesi istemeleri gerektiğini anlatan Tekin, “Meselemiz çalışanların dosyasına bir kâğıt daha eklemek mi?” diye soruyor. Çünkü yönetmelikte istenen belgeyi bakanlık 15 TL karşılığında veriyor. İşçiye meslekî eğitim verilmemesi ve bilinçsiz çalışanlar ise iş kazaları sıralamasında Avrupa’da neden ilk sırada olduğumuzu ortaya koyuyor. Tekin’e göre acilen müdahale edilmesi gereken alanlardan biri de ‘naylon’ iş güvenliği seminerleri. Maliyetin yüksek olması sebebiyle naylon iş güvenliği seminerleri verildiğini anlatan Tekin “Ve iş güvenliği uzmanlarının niteliksizliği çok büyük bir sorun.” diyor. Bir türlü önü alınamayan işçi ölümlerinde günah keçisi aramak yerine sorunu çözmeye odaklanılması gerektiğini savunan Tekin, şöyle devam ediyor: “İşveren-işçi-devlet hep beraber bunun sorumlusuyuz. Çözümde üç ayağın da sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor.” Uzman olmak için işten anlamaya gerek yok! En tehlikeli iş alanlarında bile denetimlerin formaliteden öteye geçemediğini gösteren bir başka örnek ise iş güvenliği uzmanlığında bir meslek sınırlaması olmaması. Yasaya göre uzman olmak için mühendis veya teknik eleman olmak yetiyor. Fakat kendi mesleğinizde olan bir yere bakabilirsiniz diye bir zorunluluk yok. Yani A sınıfı veya B sınıfı bir uzmanlık belgesi alan bir ziraat mühendisi veya gıda mühendisi hiç alâkası olmamasına rağmen gidip bir madende iş güvenliği uzmanlığı yapabiliyor. Firmalar da düşük maliyete kaçmak için onları tercih ediyor. Çünkü uzmanlık alanında istihdam edilen kişi daha çok ücret talep edebiliyor. Diğer bir sorun da yine son yasa değişikliğinden sonra meslekî tecrübe yerine prim gününe bakılarak uzmanlık belgesi verilebilmesi. Buna göre bir ziraat mühendisi hiçbir yerde çalışmayıp babasının marketinde sigortalı gösterilse oradaki prim günüyle A sınıfı belge alabilir ve bir madeni denetleyebilir.
↧