Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

İki medeniyet arasında kalmış bir aydın portresi

$
0
0
Modern Türkiye’nin sanat, bilim ve siyaset gibi pek çok alanında kalıcı izler bırakmış bir isim Ziya Gökalp. Hem âlim hem siyasetçi olmanın getirdiği paradoksu pek çok kez yaşamış ve bu ikircikli yapı, son nefesine kadar kendisiyle beraber olmuş. Ölümünün üzerinden 90 yıl geçti geçmesine lakin Türkiye’deki ‘aydın’ profilinin değiştiğini söyleyebilmek pek de mümkün değil.Türkiye’de bir şey olan, her şey olmak zorunda kalır. Hele söz konusu olan ‘aydın’ olmaksa, yani düşünceyle pratik hayatlar arasında bağ kurmaksa, bu durum kaçınılmaz olur. Son iki asırdır bir düşünürün; kamuoyu oluşturacak bir gazeteci, toplumun geleceğine karar verecek bir politikacı ve aynı zamanda medeniyetin temel ilkelerini halka öğretecek bir öğretmen olmasıysa sık sık rastladığımız bir durum olarak görünüyor. Modernleşme tarihimizde söz konusu paradoksal misyonun kendini en çok hissettirdiği isimlerin başında ise Ziya Gökalp geliyor. Gökalp’in siyasal ve entelektüel kariyerine kuş bakışı bir göz atıldığında bile toplumdaki kırılmalar, yön değişiklikleri ve geleceğe dair alınan yeni kararların etkisi sıcağı sıcağına kendini gösterir. Örneğin bir dönem Osmanlıcı politikaları benimseyen Gökalp, hemen akabinde yerini milliyetçi bir Gökalp’e bırakmakta, bir süre için Doğu-Batı arasında sentez arayışında olan bir muhafazakârken, başka bir dönemde yerini muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için gerekenleri yapmaya inanmış bir devrimciye bırakmaktadır.Diyarbakır’da, Osmanlı’nın taşradaki büyük merkezlerinden birinde dünyaya gelen Gökalp, sanki bu paradoksların içine doğmuş gibidir. Babasının Batıcı zihniyeti ve amcasının geleneksel anlam dünyası arasında kalan Gökalp, çocukluk çağından ilk olgunluk çağına kadar bu arada kalmışlığı çözmenin ve iki medeniyeti bütünleştirmenin arayışında olacaktır. Babasının yolundan giderse ‘gâvur’, amcasının yolundan giderse ‘eşşek’ olmak tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bir yandan Gazali ve İbn Arabi, diğer yandan ise Nietzsche ve Schopenhauer, Gökalp’in zihninde adeta kendi varoluşsal krizinin taraflarını oluşturacaktır. Bu kriz, kendisine on yedi yaşındaki intihar girişiminden kafasında kalan bir kurşunu hatıra bırakmıştır. Her zorluktan sonra bir kolaylığın ortaya çıkması neticesinde Gökalp, yaşamına iki tarafın da kendine göre iyi yanlarını sentezleyecek bir orta yol bulmaya çalışarak devam edecektir.Aranan adam GökalpGençlik yıllarından itibaren imparatorluğun gidişatı hakkında fikirler üreten Gökalp, ilk olarak payitahtın dikkatini çekecektir. Diyarbakır’da yaptığı çalışmalarla İttihat ve Terakki’nin merkez komite azalığına kadar yükselerek yaptıkları ve düşündükleriyle erken yaşlardan itibaren ülke politikalarına müdahil olacaktır. Öyle ki fikirleri, İttihat ve Terakki içinde üst düzey bir pozisyona gelecek ve tartışılmaz bir öğreti olarak telakki edilecektir. Gökalp’in topluma hem bir düzen sağlayacak hem de onu ilerletecek orta yol anlayışı, kendisinin sorunları çözümlemekte bir âlim, çözmekte ise bir politikacı profilini edinmesini sağlayacaktır. Zaten Gökalp’i her devirde aranan bir figür haline getiren de bu alim ve siyasetçi vasıflarının işbirliğidir.Gökalp’in bu ittifaka dayanan eserlerine bakıldığında, ilk görüşte politik bir atmosferin gölgesi altında yazıldığını görmek işten bile değil bizler için. Memleketin gidişatına karar vermesi gereken bir siyasetçi-aydın olarak Gökalp, devletin takip etmesi gereken politikalar konusunda siyasal ve toplumsal konjonktüre bağlı farklı açıklamalar geliştirir. Osmanlı Devleti’nin egemen olduğu bir zaman diliminde siyasal çatışmaları ve toplumsal problemleri Osmanlılık temelinde çözmek isteyen Gökalp, bu maksatla dönemin farklı cereyanlarını bir araya getirecektir. Türk, Müslüman ve Batılı olmak şeklinde özetlenen ve sürekli bir mücadele içinde bulunan bu akımlar, kendisinin kaleminde birlik ve beraberlik için tamamlayıcı birer unsur haline gelecektir. Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekildiği bir konjonktürde ise, ‘yeni zamanların’ ruhuna uygun bir hayat ve yöntem geliştirmeye çalışacaktır. Bu yöntemin meyvesi belki de somut siyasal ve toplumsal koşulların neticesi olarak cumhuriyet çerçevesinde bir kimlik inşa etmek, Gökalp’in son uğrağı olacaktır. Daha önceleri ‘Türk milletindenim, İslam ümmetindenim ve Batı medeniyetindenim’ şeklinde bir formülleştirmeye girişen düşünür, bu dönemde bütün unsurları Türklük kimliği altında eritmenin yollarını arayacaktır. Mustafa Kemal’in, ‘fikirlerinin babası’ olarak nitelendirdiği Gökalp, tek parti iktidarının meşhur altı ilkesi çerçevesinde bir toplumsal kimlik geliştirmeye çalışacaktır.Değişirken biz kalmak ve biz kalarak değişmekGökalp’in fikriyatındaki söz konusu rota değişikliklerini yalnızca politik birer strateji olarak değerlendirmek haksız bir tutum olur. Gökalp’in âlim kimliği, söz konusu değişiklikleri daha büyük bir resimde birleştirmeye çalışmıştı. Gökalp, bu büyük resmi tamamlamak için bilimsel düşüncenin, özellikle de sosyolojinin imkân ve açıklamalarını kullanmış ve Türkiye’de sosyolojinin kurucusu unvanını elde etmişti. Sosyoloji ve sosyal bilimlerin kurumsallaşmasını sağlayan bu politikacı-aydın, kendi zamanına kadar süregelen modernleşme süreciyle bir hesaplaşmaya girişecektir. Batılılaşmanın neresinde olduğumuz, medeniyet dairesinde nasıl ‘kendimiz’ kalacağımız ve evrenselliğin içinde yerelliği nasıl muhafaza edip yaşatacağımız Gökalp’in gençlik döneminden beri süren temel kaygılarının sosyolojiyle buluşmasına vesile olacaktır. Sosyolojinin kurucu babalarından olan Fransız Emile Durkheim’ın muhafazakâr-pozitivist anlayışını kendi anlayışına çevirmeye çalışan Gökalp, meşhur ‘hars-medeniyet’ ayrımını da bütün hayatına yön veren paradokslar temelinde cevaplama arayışında olacaktır. Erol Güngör’ün ifadesiyle ‘değişirken biz kalmak ve biz kalarak değişmek’ şeklinde özetlenebilecek bu uğraş, idealizm ile pozitivizmin özgün bir terkibini yıllarca ana sosyal bilim paradigması ve toplum modeli olarak cumhuriyet tarihine kazandıracaktır. Toplumsal değişim sürecindeki her problemde, her çatışmada ve her çözüm ya da açılım arayışında ise Gökalp’in gölgesi dolaylı veya doğrudan kendini gösterecektir.Kırklı yaşlarında vefat eden bu aydın-siyasetçinin, toplumsal tarihimizin farklı dönemeçlerine nasıl cevap vereceği, fikriyatının daha önceki gibi değişip değişmeyeceği artık bilinmese de yıllarca Türkiye’de gerek sağ gerekse sol, kendi Gökalp tasavvurunu üretmekten geri kalmadı. 90. ölüm yıldönümü içinde bulunduğumuz bugünlerde Gökalp, gerek biyografik gerekse entelektüel ve siyasi kimliğiyle hâlâ bir muamma olmayı sürdürüyor. Modern toplumda din ve laiklik ilişkisini tanımlarken, farklı etnisiteleri birleştirecek bir kimlik peşinde koşarken ve siyasal olanın sivil toplumla mesafesini belirlerken, Gökalp’in artık birer öncül haline gelmiş öğretileri kendini açık ve örtük bir şekilde belli ediyor. Ülkenin ulusal politikaları kadar uluslararası konumu da Gökalp’in savunduğu ilkelerin korunması veya ihlal edilmesiyle biçimleniyor. Neticede toplum sahnesindeki farklı aktörler ve değişik yaklaşımlar, temelde Gökalp’inkiyle aynı olan kaygı ve paradokslarla baş etmek zorunda kalıyor. Bu açıdan bakıldığında olaylar ve isimler ne kadar değişirse değişsin Gökalp’in hayaleti hâlâ aramızda dolaşıyor. Kürtlerin toplumsal yapısını inceleyen ilk rapor Pek bilinmez, lakin Ziya Gökalp’in Kürtler üzerine yapmış olduğu bir rapor bulunuyor: Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler. Her ne kadar Gökalp’in ölümü sebebiyle yarım kalsa da Kürtlerin toplumsal yapısını ele alan ilk incelemelerden biri olma özelliğini taşıyor bu rapor. Gökalp’in çalışması Diyarbakır bölgesiyle sınırlı kalmış. Bu bölge ve çevresinde bulunan Kürt aşiretlerin sosyal, kültürel ve toplumsal yapıları ele alınıp incelenmiş. Ayrıca Kürtlerin kendi aralarında konuştukları dil ve lehçelere dair de ayrıntılı bilgiler de mevcut. Gökalp, bu raporda Kürtlerle Türklerin bin yıllık ortak din, ortak tarih ve ortak coğrafyaya sahip olması sonucunda hem maddi hem de manevi olarak birleştiklerini ortaya koyuyor. Her iki ulusun Milli Mücadele döneminde ortak düşmana karşı birlikte hareket etmelerini savunur ve tek kurtuluşun da bu ortak mücadeleden geçtiğini belirtiyor. Her ne kadar dönemin iktidarının isteği doğrultusunda yapılmış bir araştırma olsa da bu rapor, Gökalp’in sosyolojik tetkikleriyle bezeli bir çalışma özelliğini taşıyor.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue