Modern ve şehirli bir kadın, örtünmek zorunda olmadığı ülkelerde hatta örtündüğü için şiddete maruz kaldığı durumlarda neden başını örter? Brezilyalı yönetmen Betty Martins, üç başörtülü kadının hikâyesinden yola çıkarak bu sorunun cevabını araştıran bir belgesel çekti.Üç başörtülü kadının hikâyesini anlatan belgeseli neden çektiniz?Kadınların örtünmek zorunda olmadığı bir ülkede önyargılara maruz kalmalarına rağmen neden örtünmeyi tercih ettiklerini sorgularken, kendimi bu belgeseli yapma fikri içinde buldum. Bunları düşünürken Londra’da yaşadığımın sekizinci yılıydı. Aslen Brezilyalıyım, bu sebeple maalesef başörtüsüne dair bildiğim her şey medya üzerinden. Bildiklerimin hepsini unutup yeni bir öğrenme sürecine girdim. Beni bu konuda en çok aydınlatan profesör Leila Ahmed’in ‘Bir Sessiz Devrim’ kitabı oldu. Konu, polemikli noktalara gelince özellikle de siyasete, Müslüman kadın ve başörtüsü hakkında pek çok şey duyarsınız ama asla, aslı duyduğunuz şey değildir. Beni en rahatsız eden mesele de kadınların giydikleri şeyler üzerinden ‘şeytanlaştırılması’. Şunu da belirtmek lazım, bu feminizmle ilişkili bir konudur ve dünya genelinde ele alınması gereken bir meseledir.Yani feminist bir tepki mi bu belgesel?Asıl amaç ‘biz’ ve ‘onlar’ arasındaki tehlikeli ilişkiyi dürüst bir yüzleşmeyle düzeltmek. Belgesel, duyarlı ve ince mesajlar taşıyor. Sizden farklı biri ya da alışageldiğinizden farklı bir durumla karşılaştığınızda kendinizi rahatsız hissediyorsanız, kendi hissettiğinizi doğrulayıp yeniden üretmek yerine bunun sebebinin ne olduğunu sormalısınız.Brezilyalı yönetmen Betty MartinsHikâyesini anlattığınız üç kadını nasıl seçtiniz?Birisi arkadaşımın arkadaşıydı, diğer ikisi ise araştırma sürecinde karşılaşıp tanıştıklarım. Çarşaflı kadın benim için bir şaşkınlıktı. Başlangıçta sadece başörtülü kadınlarla çalışmak istemiştim. Üçüncü kişiyi ararken bir derneği aradım ve derneğin üyesi olan bu hanım konudan çok etkilendiğini söyleyerek belgeselimde yer almak istediğini dile getirdi. Onunla Regent Parkı Camii’nde buluştuk. Hikâyesini duymak gerçekten çok ilginçti. Kendi deneyimlediği iç yolculuğu, Müslüman olmanın ne demek olduğunu anlamaya çalışması, farklı giyinmenin ne anlama geldiği... Çarşaf giymeyi kabul etmeyen birçok insan olduğunu biliyorum, Müslümanlar arasında bile bir tartışma konusu. Ama bu şekilde giyinmeyi tercih edenler var ve seslerine kulak verilmeli.Örtünme biçimlerinin farklı olması size ne düşündürdü?Örtüye atfedilen anlam her kadının yerel değerlerine göre değişiklik gösterir. Kadınlar; inançları, davranışları ve giyinişleri hakkında karar verebilme özgürlüğüne sahip olmalı. Örtünme ya da örtünmeme özgürlüğüne sahip olmalılar. Bu bir özgürlük ve güçlenmedir. Örtünmek istemeyen pek çok Müslüman kadın var, bu saygıyla karşılanmalı. Benim filmim de kadınların deneyimi ve kendi bedenleri üzerinde özerk hakları oldu. Farklı şekillerde başörtüsü takan kadınlarla çalışma sebebim de söylemin problem olduğu noktalara işaret etmek istemem. Çünkü çalıştığım bu söylem kapsamında kadınlar sözlü ve fiziksel şiddete maruz kalıyor. Bu söylemlerin atfedildiği kadınlar siyasi çıkarları meşrulaştırmak için araç muamelesi görüyor.İzleyenlerden nasıl tepki alıyorsunuz?Çok olumlu. Özellikle Müslüman kadınlar tarafından aldığım olumlu tepkiler beni çok memnun etti. Belgesel çok hassas ve ince. Herhangi bir düşünceyi dikte etmiyor, vaaz vermiyor, öznel değil. Kadınları ve deneyimlerini dürüst bir şekilde gözler önüne seriyor sadece. Aslında bu da stratejik kullanıldığında politik bir yargıya dönüşebilir. Bir kere insanlar filmdeki kadınların özel alanlarına buyur ediliyor ama tutarlı ve saygılı bir şekilde. Filmde herhangi bir özel hakka müdahale söz konusu değil, ana fikir onların duyulmak istendiği şekilde duyulmaları ve görülmek istendikleri gibi görülmeleri. Filmin yapımı sürecinde işbirliği için Müslüman kadın akademik danışmanları davet ettim. Filmdeki kadınların düzenleme süreci boyunca kendilerini rahat hissetmelerini istedim. Diğer bir yandan, izleyicilerden farklı tepkiler de aldım. Özellikle İngiltere’den. Mesela, birisi metronun içinde çarşaflı bir kadın figürünü kullanmakla polemik yaratmaya çalışıp çalışmadığımı sordu. Görsel öğelerle terör konseptini kendi içinde bütünleştirmiş. İşte bu da bizim tartışmamızın başladığı nokta; söylemler ve hikâyelerin gerçeklik üzerindeki etkisi. Bu tip yanlış değerlendirmeler kültürle iç içe geçiyor, sonra da problem içinden çıkılamayacak şekilde karmaşıklaşıyor. Ve maalesef İslamofobi bu tür düşünce yapılarında kendisine dayanak buluyor.İslamofobinin böylesine artış gösterdiği bir toplum ve zaman dilimi içinde bu belgeseli çekmek sizi tedirgin etmedi mi?Projeyi yaparken herhangi bir çekincem olmadı çünkü tartışmaya yol açabilecek bir konu. Konuya nasıl bir yaklaşım benimseyeceğim, soruları nasıl soracağım, nasıl bir gözle kadınları yansıtacağım konusunda çok dikkatli davrandım. Her türlü film metoduna karşı da dikkatli olmam lazımdı. Bu belgesel başörtüsüne dair ezber bozacak bir çalışma değil ama ona bakan gözlerde değişiklik yapmak amacı taşıyor. Bu sebeple daha çok temsil metoduna yoğunlaştım, meselenin tartışmalı yanlarına değil. Bununla birlikte, belgesel asıl olarak kadınların ve onların deneyimi hakkında.
↧