Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Cinayete uzanan şiddet sarmalı

$
0
0
Yıllara yayılan şiddet, bitmeyen ağır işkenceler, ailelerinin ‘ancak cenazen girer’ diye gönderdiği, mahkemelerin ‘bir daha şiddet görmezsin, barış hadi’ dediği kadınlar... Kimseye anlatılamayan bu hikâyelerin peşine gazeteci Sibel Hürtaş ‘Canına Tak Eden Kadınlar’ kitabıyla düştü.“Müebbet hapsine karar verildi.” Eşini öldürdüğü için müebbet hapse mahkûm edilen, cinayeti niye işlediğini mahkeme boyunca hiç açıklamayan bir kadın düşünün. Cinnet anı, kızgınlık ya da yıllara yayılan nefret. Adliye muhabirliği yaptığı yıllar boyunca bu kadınların duruşmalarını izleyen gazeteci Sibel Hürtaş, “Peki neden bu cinayetler işlendi?” sorusunun peşine düşünce karşısına bambaşka bir dünya açılmış. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özlem Albayrak ve psikolog Alp Ardıç ile beraber bu hikâyelerin izini süren Hürtaş, olayın failleriyle konuşunca aslında bu kadınların da bir mağdur olduğunu görmüş. Derya, Sakine, Zehra, Sultan, Gülşen, Nazenin... Hepsinin adı bir mahkeme kaydında yazılı. Gerçeği bütün mahkemeler boyunca söylememişler. Eşleri tarafından başka erkeklere satıldıklarını, kayınpederlerinin tacizine uğradıklarını, cinsel şiddet gördüklerini çocukları bilmesin, komşuları kınamasın diye gizleyen kadınların nihayet geldikleri nokta bir isyan anı. Bu isyan anında işlenen cinayetler de İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Canına Tak Eden Kadınlar’ kitabında anlatılıyor. ‘Kadınlar asla konuşmuyor’Cezaevlerini gezen, kadınların hikâyelerine talip olan Hürtaş’ın işi başta hiç kolay Kadınların ilk tepkisinin “Kimseye anlatmadık, sana niye anlatalım?” olduğunu söylüyor. Karşılıklı güvenle kurulan ilişki ilerledikçe çorap söküğü gibi gelen hikâyeler, görünmeyen şiddetin ağırlığını da ortaya koyuyor. Bir yazı dizisi olarak başlayan proje, nihayet kitaba dönüşmüş. Hürtaş’ın en çok etkilendiği an, suskunluk: “İlk ziyaretimiz kitap projesi için değildi, bir yazı dizisi olarak düşünülmüştü. Neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Kitapta da anlattığım gibi, gittiğim bir duruşmadan etkilendim. Kocasını öldüren bir kadın konuşmuyordu. Karar okundu, yine konuşmadı. Sonra gördüm ki, kadınların hiçbiri konuşmuyor. Tecavüz mağduru kadın da konuşmuyor, sanık sandalyesine oturan kadın da konuşmuyor. Benim konuştuğum kadınların ağzından söyleyeyim, biz cezaevine gittiğimizde ikinci ya da üçüncü görüşmeydi. 50’lerinde bir kadındı, ‘Ben mahkemede bile konuşmadım, size niye konuşayım?’ dedi. Sonra sohbet ede ede açıldı.” “Neden susmuşlar?” sorusunun karşılığıysa çok ağır: “Konuşmak istemeyen kadının sadece bir çocuğu eşinden, eşi yıllarca para karşılığı başkalarıyla olmaya zorlamış. Diğer üç çocuğu başkalarından. Bir çocuğu polis, öğretmen olan var, öğrenci olan var. Konuşmuyor, ‘Benim hayatım bitti.’ diyordu. Çocukları gerçeği bilmesinler diye susuyor. Kocası tarafından satılan bir başka kadın, ailesi tarafından namus cinayetine uğramamak için konuşmamış. Bir yandan da , ‘Ben artık konuşmak istiyorum’ diyenler vardı. Çünkü cezaevine girdiklerinde yalnız olmadıklarını görüyorlar. Yine de cinsel tacize uğrayan kadınlar anlatmaktan utanıyor, toplumsal baskı oluşturacağını biliyorlar.” ‘Herkes biliyor, kimse yardım etmiyor’ Yıllarca süren bir şiddet varsa, neden ailelerine, kolluk kuvvetlerine başvurmamışlar, neden sessiz kalmışlar? Hürtaş, “Hepsi başvurmuş aslında.” diyerek cevaplıyor bu soruyu: “En çok şaşırdığım şey şuydu; kadınların hepsi kolluk kuvvetlerinin göreviyle ilgili bilgi sahibi. Öncelikle anne-babaya, kurtulamayınca polise gitmişler. Kırsalda da jandarmaya başvurmuşlar. Hepsi de ‘barışırsınız’ cevabı almış. Maddi durumu iyi olan bir kadın, statüsünden dolayı insanlara anlatmaktan çekiniyor ve bu sebeple polise dert yanmaya başlamış. ‘Niye gidiyordun?’ sorusuna, ‘Deşarj olmak için gittim.’ diyor. Sokakta dayak yiyen bir kadın, tanık bulup mahkemeye gitmiş, yine mahkemeden ‘barışırsınız’ yanıtı alıp geri dönmüş.” Çocukları üzerinden tehdit edilen, çocuklarından utanan kadınlar... Şiddetin sarmalını büyütüyor, çaresizliği pekiştiriyor: “Kadınlar hep çocukları üzerinden tehdit ediliyor. Satılan bir kadın, çocuğunu kocasına bırakıp kaçamıyor mesela. Hikâyelerin yarısı cezaevinden çıktıktan sonra yazıldı. Hep bırak çocuğunu git’ diye düşünüyordum. Anne olduktan sonra çocuklarını bırakamama sebeplerin anladım. Mesela eşi tarafından satılan Derya’nın hikâyesinde herkes o evde ne olduğunu biliyor. Kadınlar duygusal bir üstünlük yaşıyor bunun üzerinden. Erkekler buradan bir fayda sağlıyor. Ailenin kutsal sayıldığı bir mahallede yaşıyorlar. Sonuçtan şunu anlıyoruz, toplum, devlet, polis, aile bu insanlara el uzatmamışsa ve el uzatmamakta direniyorsa, karşımıza böyle bir sonuç çıkıyor. Kadına güvencesiz yaşamaya mahkûm ettiğimiz sürece bu böyle olacak. Görüştüğüm kadınların tamamı eğitimsiz, babası dedesi okuldan almış, kocası çalışmasını istememiş, hep bir edilgen dil kullanıyorlar. Kadınları bu edilgen dilden kurtarmadığımız sürece bu sorun sürecek.” ‘Şiddet hâlâ tabu’ Kadınlar, anlatmadıkları hikâyeleri ne zamana kadar saklayacak? Hürtaş, bu konuda umutsuz ve “Kadınlar şiddeti anlatmayacak.” diyor. “Cinsel şiddet hâlâ tabu. Son zamanlarda ekonomik ve psikolojik şiddetin adı konuldu. Her beş evin birinde cinsel şiddet yaşanıyor diye bir araştırma var. Bu kadar yaygın olmasına rağmen hâlâ cinsel şiddeti tartışamıyoruz. Bu medya, kadın örgütleri aracılığıyla olabilir. Tek bildiğim şey bu kadınlar şiddeti anlatmayacak. Ben sadece kocalarını öldüren kadınlar değil, çocuğunu öldüren kadınların duruşmalarını da izledim. Yine aile meclisiyle kardeşinin suçunu üstlenen kadınları, tecavüz mağduru kadınların duruşmalarını da izledim. Birçoğunun haber değeri yoktu. Bende hapsolmuş birçok şey özgürleşmiş oldu diyebilirim. Bu kadar ötekinin ötekisi bir kadının hikâyesini anlatmak, onun üzerinden başka hikâyeleri de hatırlattı.” Gelinen nokta çaresizlik, o yüzden kitabın ismini koyan an yaşanıyor, cana tak eden bir anda işlenen bir cinayet: “Kadınların çoğu ‘ya ben onu ya o beni öldürecekti’ diyor. Ya öleceklerdi ya öldürüleceklerdi. Şiddet sarmalının içinde, ondan kurtulmanın yolu yok. Öğretilmişlik sadece şiddet. Kadın gidiyor annesine, ben de gördüm, dayanacaksın cevabını alıyor. Nihayet bir gün cinayette buluyor çareyi.”

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue