Tansu Biçer, Türk sinemasının yükselen oyuncuları arasında. Oynadığı filmlerle ve rollerindeki başarısıyla adından sıkça söz ettiriyor. 21. Altın Koza Film Festivali'nde yarışan iki filmde rol aldı. Toz Ruhu filminin galası çıkışında yakaladığımız oyuncuyla filmleri hakkında konuştuk.Bugün sona erecek olan Altın Koza Film Festivali'nde Tansu Biçer'i iki filmiyle izledik. Bunlardan ilki yönetmenliğini Murat Düzgünoğlu'nun yaptığı ‘Neden Tarkovski Olamıyorum?'. Film, 35 yaşında bir yönetmen olan Bahadır'ın trajikomik hikâyesini anlatıyor. Bir yanda Tarkovski gibi büyük bir yönetmen olmak isterken diğer yandan televizyonlara ucuz türkü filmleri çeviriyor. Bahadır, hayranı olduğu Tarkovski gibi filmler çekme arzusunun peşinden gidiyor. İmkânları ararken öte yandan yetersizliklerle dolu ortamlarda çalışmak zorunda kalıyor. Film bir yönetmen üzerinden günümüz setlerinin sıkıntılarına ustalıkla değiniyor. Biçer'in festivalde boy gösterdiği diğer filmi ise başrolünde yer aldığı; Toz Ruhu. Nesimi Yetik'in yönetmen koltuğunda oturduğu filmde başarılı oyuncu bu kez Metin karakteriyle karşımıza çıkıyor. Kendi halinde mutlu mesut yaşayan bir karakter Metin Tosyalı. Tek tutkusu var, o da arabesk müzik. Evlere temizliğe giderek geçimini sağlayan Metin'in hayatına aniden iki kişi girer. Biri iş arkadaşı Neslihan diğeri de İstanbul'a askere gelen yeğeni Ümit. En nihayetinde bir gün onlar da gidecektir. Tansu Biçer, festivalde başarılı performansı ile büyük beğeni topladı.‘Neden Tarkovski Olamıyorum?' filmindeki Bahadır rolünün size geliş süreci nasıl gerçekleşti?Murat Düzgünoğlu ile daha önce Kapalıçarşı adlı dizide beraber çalışıyorduk. O zamandan oyuncu-yönetmen olarak iyi anlaşabileceğimizi hissettik. Film yapmak istediğinde aklına ben gelmişim, ben de kabul ettim.Yer aldığınız iki projenin yönetmeni de sinema sektöründe henüz çok yeniler. MuratDüzgünoğlu'nun ikinci, Nesimi Yetik'in ise ilk uzun metraj filmi. Bu durum sizi endişelendirmedi mi?Açıkçası endişelenmedim. Yani projelerimi neye göre seçtiğimin tam tanımı yok. Bir şey oluyor, inanıyorum ya da inanmıyorum. Hislerimi birtakım kişisel çıkarlar doğrultusunda yaşamıyorum. Bu nedenle o an hissettiklerime güvenmek durumundayım. Kendimi koruma kollama adına ne hissettiğime bakmıyorum, o rol hakkındaki hislerime ve o rolün bana ne verebileceğine bakıyorum. Ne yaşayacağıma ve öğreneceğime de. Böyle olunca yönetmenin nasıl olduğunu ya da kaçıncı filmini çekiyor olduğunu önemsemiyorum.Bahadır karakteri, çalıştığı setlerdeki yetersizliklerle uğraşmak zorunda olan bir yönetmen. Siz de bu rolü oynamış bir oyuncu olarak set ortamlarını nasıl buluyorsunuz?Setler tabii ki daha insanî şartlar taşımalı. Ancak bu işi sadece sinemacıların düzeltebileceğini düşünmüyorum. Dizi setlerini bilemiyorum; ortada bu kadar çok para dönüyorken neden böyle oluyor? Ama orası zaten o parayı daha çok katlamak için yapılmış bir iş. Dolayısıyla bir dükkân gibi çalışıyor. Sadece setler kötü değil, parayı çok fazla katlamak istediğinizde insanlar bir şeylerden feragat ediyorlar.Filmin setlere değinmesini değerlendirirsek...Film aslında bunların içinden geçiyor. Bunların bir yönetmeni nasıl etkileyebileceği konusunda ipuçları veriyor. Ama netice itibarıyla film yapmasına engel olan şeyin bu olduğunu da söylemiyor.Biraz da Toz Ruhu filminden bahsedecek olursak; Metin evlere temizliğe giden ve kendisi de temizliği takıntı yapmış bir karakter. Böyle olunca filmde sizi banyo temizlerken, ev süpürürken izledik. Bir erkek için bu sahnelerde oynamak zor olmadı mı? Özellikle klozeti temizlediğiniz sahne…Benim evde bunları kim yapıyor? Metin karakteri bunları gerektiriyordu. İşini titiz bir şekilde yapmak üzere yola çıkmış. Başkalarının evine temizliğe de gidiyor olsam bu benim işim ve en iyi haliyle yapmalıyım diyerek bakıyor. Tıpkı arabesk kaseti olsaydı daha iyi olmasını isteyeceği gibi.Metin, aynı zamanda arabesk sevdalısı ve bu tür şarkıları söylemeyi seviyor. Şarkı söyleme meselesi birçok oyuncu için sorun oluyor. Siz ne düşünüyorsunuz?Metin bu kadar söyleyebildiği için o konumda duruyor ve ilerleyemiyor. O noktada bizim onu en iyi hale getirmememiz gerekiyordu.Bir yerde durmalıydı yani...Evet. Önemli olan oradaki tavrıydı. Şarkıları söylerken kendini ne kadar kaptırdığıydı. Eğer güzel geldiyse bile bu yüzden güzel gelmiştir. Sesin güzelliğinden, şarkının hoş söylenmesinden ziyade onun o esnada ne yaşadığının ortaya çıkması önemli. Sonuçta o anda kendiniz olarak değil o karakter olarak şarkı söylüyorsunuz. Tabii ki iyi bir şarkıcıyı oynuyorsanız güzel söylemelisiniz. Ama Metin zaten böyle bir karakter değildi. Ben de bunu bir şans olarak kullandım.Böyle olduğunda seyirciyle daha samimi bir bağ kuruluyor diyebilir miyiz?Kesinlikle. Çünkü seyirci aslında şarkıyı dinlemiyor, size bakıyor. Oyuncu neyle ilgileniyorsa o noktaya yöneliyor.Sizi daha çok yan rollerde izliyoruz. Fakat bu yıl Altın Koza'da karşımıza iki başrolle birden çıktınız. Bu bir şeyleri değiştirdi mi?Aldığınız yük ve sorumluluk büyüyor. Ama bunun altında ezilmemek gerekiyor. Herhangi bir yan rolü oynarken nasıl rahatsan öyle davranarak üstesinden geliyorsun. Sonuç olarak bu iş yönetmenin işi. Sen istersen ağzınla kuş tut, o beğenmediyse olmuyor. Arada da kendinden katabildiğin ne varsa onu katarsın. O sana ne kadar güvenirse sen de o kadar ilerleyebiliyorsun.Daha önce Altın Koza'dan iki defa ödül aldınız. Önceliği yönetmen sineması olan bir oyuncu olarak bu ödüller size neler kattı?İnsanların size karşı merakı uyanıyor. Ödül almak sinema yapanların dikkatini çekiyor. İnsanlar sana güvenebileceklerini düşünüyorlar. Ben genelde taşra ağırlıklı rollerde oynadım. Bu sebeple rollerimin bir benzerliği vardı. Ancak benim için ‘Neden Tarkovski Olamıyorum?' filmindeki Bahadır karakterine verilen ödül daha cesaretlendirici bir şey olur. Aslında son beş yıldır çok ciddi sayıda filmde oynadım. Bakarsanız üst üste olması bu açıdan beni de şaşırtan bir durum oldu.
↧