Mardin ilk kez bir komediyle tanıştı: Kadim Dostum. Dizinin setinde İlker Aksum ile görüştük. Hayal kırıklıklarını dinleyince, oyunculuğun sadece ‘iyi rol yapmak’ olmadığını öğrendik. Ete kemiğe büründürdüğü Mümtaz Kilerci karakteriyle başlayan sohbetimiz, bambaşka yerlere uzandı.Bu kadar açık sözlü olacağını tahmin edemezdim. Televizyon dünyasıyla ilgili pek çok sırrını, ‘Bak! İlk kez Zaman’a açıklıyorum’ demesi boşuna değilmiş. Komik hallerini deştikçe, içindeki dram ortaya çıktı. Hayal kırıklıklarını dinleyince, oyunculuğun sadece ‘iyi rol yapmak’ olmadığını öğrendik. Bütün bunları duyunca kafamdaki İlker Aksum portresinin ne kadar eksik olduğunu fark ettim. Bu denli açık konuşmasında, Mardin’in boğucu sıcaklarının etkisi oldu mu bilemiyorum. Zira görüşmeyi yaptığımız Fox TV’nin yeni dizisi ‘Kadim Dostum’un setinde, oyuncusundan teknik ekibine herkesin başı sıcaklarla dertte. Ete kemiğe büründürdüğü Mümtaz Kilerci karakteriyle başlayan sohbetimiz, bambaşka yerlere uzandı. ‘Çaldığı roller’ konusundaki açık sözlülüğü takdire şayandı. Yıllarca sanat yaptığını sandığı televizyon konusundaki düşüncelerine eminim siz de şaşıracaksınız. Ve en önemlisi de dramaya boğulan beyaz camın içler acısı haliyle ilgili fikirleri... ‘Etkili kullanamıyorum’ dediği sosyal medyadan tutun da ‘karakter oyuncusu’ olarak anılmanın kendisinde nasıl bir etki bıraktığını konuştuk İlker Aksum ile... Yıllar önce meşhur Şempanze’mizin oynadığı ‘Çarli’ dizisinin Afakan Dayısı ile dizi, sinema ve tiyatro dünyasında biraz yorucu bir yolculuğa çıktık...Kadim Dostum sayesinde Mardin ilk kez bir komediyle tanıştı. Yıllarca ağalı, konaklı projelerden sonra komediyle buralara gelmek nasıl bir duygu?Valla bilmiyorum. Bize de öyle diyorlar. İlkmiş. Mardin’in olma sebebi şu: Tarihi, dokusu, sokakları güzel. İnsanları çok gerçek. Hikâyemizin buna hizmet etmesi kaydıyla... Hikâye de şimdilik hizmet ediyor. Telkari ne, leblebi neden burada önemli, kültürü...Daha önce gelmiş miydiniz?İlk defa geldim. Zor bir şehir çünkü çok sıcak. Temmuzda geldik. 43-44 derece sıcaklıklarla boğuşuyoruz.Kadim Dostum’da iki büyük aile arasındaki ‘tatlı’ didişme anlatılıyor. Siz ise fırsatçı, iş kovalayan bir tiple çıkıyorsunuz izleyici karşısına. İzleyicide nasıl bir karşılık bulur?İnşallah severler. İlker Aksum olarak uzun yıllardır yaptığım ve tutan büyük projelerime bakarsanız bu tür şeyler görürsünüz. Yabancı Damat, Canım Ailem üç aşağı beş yukarı böyledir. İki büyük aile, birbirleriyle hem didişir hem birbirlerini çok sever.Yalnız, projelerinizdeki farklılık daha fazla dikkat çekiyor...Kötü adam da oynuyorum, cani de oluyorum, katil de. 20 Dakika’da mesela. Farklı rollerin adamı olmayı seviyorum.Farklı roller bir tercih mi?Kesinlikle. Oyunculuk kariyerimde en önemli tercihlerden biri. Bir aktör, kariyerini belirlerken buna karar vermeli. Biz bir rolden tutturduk oradan mı gidelim? Yok abi her şeye bakalım. Teklif gelirse tabii. Teklif gelmezse oyuncu ne yapsın. Bütün teklifler aynı tip rollerse adam ne yapsın? Ama bana Allah’a şükür kötü adam, iyi adam, polis, öğretmen, mahallenin delikanlısı hemen hepsi geliyor.Daha çok komik rollerin gelmesinde neşeli mizacınızın etkisi var mı?Sanmıyorum. Burada şunu çözdüm; komedi daha çok tutuyor. Komiklik, dizilerin içinde oran olarak dramaların yanında ferahlatıyor seyirciyi. Bir de çok drama var. Herkes ağlıyor. Birincisi bunu seviyorum, ikincisi reklam geliyor. Oyuncularda bir istatistik yaparsak reklam gelen pozisyonlar komedi dizisindeki aktörlerindir.Her ne kadar komik roller, dramlar gelse de sizi şöhrete taşıyan Çarli dizisindeki Afakan olmadı mı?Onunla başladık elbette. Ancak İlker Aksum’u İlker Aksum yapan Yabancı Damat’tır. Yani ismen halkın yavaş yavaş seni tanıması. Öbür türlü izleyici karakteri tanır.Oyunculukta bir ayrım oluştu. Dizide farklı, sinemada farklı, tiyatroda farklı. Sizin sinemadaki rolleriniz dizilerdekinden daha çok konuşuluyor. Mesela Vavien’de Engin Günaydın ile paslaştığınız ‘otomatik kapı’ muhabbeti hâlâ dillerde. Siz de ayrım yapıyormusunuz?Gerçekten güzel sahneydi... Bugüne kadar hiçbir ayrım yapmıyordum. Bu konudaki gerçeği ilk kez Zaman okurlarıyla paylaşıyorum. Televizyon, sinema, tiyatro. Hepsi benim için neredeyse aynı derecede yüklendiğim, aynı derecede hissettiğimdi. Televizyonun, ne yazık ki her kulvarında yöneticisinden en aşağıdaki çalışanına kadar baktım ki herkes savsaklıyor. ‘Bir dakika abi dedim.’ Ben 40 yaşıma kadar canımı dişime takayım, kendimi parçalayayım hiç kimsenin umurunda olmasın. Herkesin tek umurunda olan şey, para.Ne yani açık açık ayrım yapıyorum mu diyorsunuz?Olmadı, olmuyor, yapamıyorum. Geçen yıl 20 Dakika’daki performansıma bakın. Terimin son damlasına kadar setteyim. Ama görüyorum ki yöneticisinden yapımcısına hiç önemsedikleri yok. Öyle olsaydı, bir kanalda 20 dizi girip hiçbirinin tutmaması mevzubahis olamazdı. 20 iş giriyor bir kanalda, bir tanesi tutmuyor. Bu ne demektir? Hiç kimse önemsemiyor demek ki. Bir zar atıyorlar, tutarsa. 40 yaşından sonra ne yazık ki televizyonu, sinemayı ve tiyatroyu ayırmış durumdayım. Ama kızmış durumdayım televizyona.Kızsanız da bu işten para kazanıyorsunuz.Öyle ama ben öyle görmüyordum bunu. Zannediyordum ki birtakım değerlerimiz sanatsal. Baktım ki herkes savsaklıyor, ben de takmam. Para kazanıyoruz ne yapalım, demeye başladık. Bu vahim.‘Para’ demişken, bir dönem siz de yarışma sunan oyuncular kervanına katıldınız. Yarışma sunmasanız olmaz mı? Çok mu elzem?Elzem değil tabii ki. Şöyle ki dünyada da var. ABD’de var, Avrupa’da var, Asya’da var. Tamamen maddi... İşte bak; o yüzden diyorum ben 40 yaşından sonra karar verdim diye. Televizyon paraymış. Böyle bakmıyordum ama daha fazla para kazanılıyor, daha fazla şöhret olunuyor. Çünkü şu an piyasamız şöyle: Kim daha fazla iş yapıyor? Kim daha fazla para kazanıyor? Kim daha meşhur? Oysaki iş böyle değil. İnşallah düzeliriz.Sizin için ‘çok iyi rol çalar’ diyorlar...Ortada rol varsa çalınabilir, oynanabilir. Ancak bir rol yoksa, ağzımla kuş tutsam bir önemi yok.Örnek aldığınız bir kişi var mı?Bir Şener Şen’i nasıl örnek almayayım. Bir Uğur Yücel’i... Çok var, şimdi aklıma gelmedi. Hem kadın, hem erkek.İzleyicide kabul görmek, ‘ne yapsak gider’ düşüncesi oyuncu için bir rahatlık olmalı mı?Seyirci lütfen şunu yapsın: Kameraya, televizyona, sinemaya, tiyatroya baksın. Koyvermiş miyim vermemiş miyim? Bunun tek kriteri vardır. Seyirci, köşe yazarları, medya var. Medya bir süre sonra tokadı öyle bir vurur ki nereden geldiğini anlayamazsın. Bir bakmışsın bir otel odasında tek başına kalmışsın. Bu koyvermekle alakalıdır.Güldüren, ağlatan, sert... Nasıl hatırlanmak istersiniz?Hepsiyle... Bunun en güzel örneklerinden biridir Şener Şen, Uğur Yücel, Münir Özkul. Benim için de desinler ki ‘ne iyi oyuncuydu.’ Bitti.‘Güldürmek’ demişken, takatimiz kaldı mı gülmeye?Senaryo, hikâye güldürmeyi bile o kadar baştan savma yapmaya başladık ki. Halkı o kadar çok aşağıya çektik ki, halkı o kadar düşük bir seviyede almaya başladık ki... Her şeyimiz seviyesiz, vizyonsuz. Bunun bir nedeni var; diziler 100 dakika. Yapabileceğimiz bir şey yok. Her hafta film çekemeyiz.Bunu hemen 100 dakikaya bağlamak kolaycılık değil mi?Hayır. Çünkü bizim işimiz tekniktir. Matematiktir aynı zamanda. Yani afaki bir şey değildir. Çok somut bir şekilde dizilerimizin bu kadar kötü olmasının tek sebebi; sürelerin uzun olmasıdır.Korkularınız var mı?Var tabii ki. Gelecek korkusunun olmadığı bir Türk var mı? Ama iyi gittiğimizi düşünüyorum.‘İyi gidiyoruz’ derken ciddi misiniz?Çevremize baksanıza; Suriye, Irak, İran, Mısır, Tunus, Libya, Lübnan... Ateşteler. Orta Avrupa’ya bakın. Biz yine iyiyiz. Eksiklerimiz var tabii ki. Kimin yok, ABD’nin bile var. Almanya’nın, İngiltere’nin de var. Yavaş yavaş gideriz. Eğitim şart.Sevmediğiniz huyunuz var mı?Fazla takıntılık. Kafamdaki sesin hiç durmaması.Karakter oyuncusu denilmesine bozuluyor musunuz?Seviniyorum. Karakter oyuncusu çok değerli bir kulvardır. Keşke hep buralarda kalabilsem. Keşke hep karakter oyuncusu olarak devam edebilsem. Çünkü zorludur. Her aktörün yapamayacağı bir kulvardır. Beni de o kulvara yavaş yavaş sokuyorlar.Twitter’ı ciddiye almıyorumBen Fenerbahçeliyim. Twitter’da üstüme çok geliyorlar hepsi o. Biz sülalece Fenerliyiz. Ayrıca Twitter’da ne yazacağımı da bilmiyorum. Ya futboldan ya da kendi dünyamdan giriyorum. Diziden, sinemadan giriyorum. Ciddiye de almıyorum. Ne ciddiye alacağım Allah aşkına. Tweet, bildiğin tweet...Para her şeyi satın alır olmuşParanın her şeyi -saygıyı, sevgiyi, aşkı- satın aldığı bir dünyadayız ne yazık ki. Ama biz böyle olmamalıyız. En azından böyle olmadığını söylemeliyiz. Dünyada daha başka değerler var. Ahlâki, etik, inanç... İnancımızı korumalıyız. Her şeye karşı olan inancımızı korumalıyız. Allah’a, aşka, aileye yoksa mahvolur gideriz. Her şeye rağmen Türkiye’de bunun iyi olduğunu, iyi gittiğini düşünüyorum.
↧