Nükleer enerji santrallerinin yol açacağı olası zararlar Türkiye'de göz ardı edilen onlarca şeyden yalnızca biri.Santrallerin çevreye ve insan sağlığına vereceği olası zararlar konusunda duyarlılık, toplumun geniş kesimlerine yayılamasa da nükleersiz.org ve Yeşil Düşünce Derneği gibi yıllardır mücadele eden sivil toplum kuruluşları var. Türkiye'de nükleer santral kurulmasına engel olmak için 1996'dan beri çeşitli eylemlere imza atan nükleer karşıtlarının son eylemi ise kendi tabirleri ile ‘uçuk’: Hopa’dan İstanbul’a kadar 1500 Km uzunluğundaki Karadeniz’i motorsuz ve yelkensiz olarak kürekle geçmek. Nükleersiz.org, Yeşil Düşünce organizasyonu ile nükleere karşı küreklere asılan kişi ise 1999 yılından bugüne kadar İstanbul, Atina, Venedik, Arnavutluk gibi pek çok ülkede kürek turu gerçekleştiren Hüseyin Ürkmez. Yazıyı yazdığımız sırada Bafra’dan geçip Sinop’a doğru yaklaşan Ürkmez’in yolculuğu http://share.findmespot.com/shared/faces/viewspots.jsp?glId=0IsTDk7U0PboEv3f5T3TgDG6AE5DXLBZt linkinden takip edilebiliyor. Ürkmez, Karadeniz’in hırçın sularında kürek çekerken Yeşil Gazete yazarlarından Pınar Demircan da adeta İstanbul’da kürek çekiyor. Ürkmez’in günlüklerini kendisiyle sık sık iletişime geçerek tutan Demircan, gelişmeleri Yeşil Gazete’deki köşesinden paylaşıyor. Aynı zamanda Nukleersiz.org sorumlusu Demircan, hem kürek çekme eylemini hem de nükleer enerji santrallerine karşı verdikleri mücadeleyi anlattı. Nükleer enerjinin yol açacağı zararların yeterince bilinmediğini ve bu konuda kamuoyu duyarlılığının gelişmediğini anlatan Demircan, Ürkmez’in yolculuğundan örnek vererek anlatıyor. Hem kürek eylemi sırasında hem de kendi yaptıkları ziyaretler sırasında gözlemlediklerini anlatan Demircan’a göre nükleere karşı bilinç kıyılardan iç kesimlere doğru gittikçe azalıyor. Ona göre bunun sebebi kıyaların nükleerin zararlarından birinci derecede etkilenecek olması. İç kısımda kalanların nükleerden etkilenmeyeceklerine dair yanlış bir kanısı olduğunu belirten Demircan,“Halbuki Akdeniz’de ve Sinop’ta yapılması planlanan santraller kurulursa hepimiz yandık” diyor. Çünkü nükleerin yol açacağı zararlar sadece bir kaza olması durumunda ortaya çıkmayacak. Balıkçılıktan örnek veren Demircan’ın söyledikleri çarpıcı: “Balık üretiminin yüzde 11’i Marmara Denizi’nden , yüzde 19’u Ege ve Akdeniz’den yüzde 70 gibi büyük bir kısmı ise Karadeniz’den sağlanıyor. Ve bu sektör aynı zamanda yaklaşık binlerce kişiye istihdam sağlıyor. Ve böylesine önemli bir bölgede Karadeniz’in kıyısında Fukushima nükleer santralinin 4 katı büyüklüğünde bir nükleer santralin kurulması planlanıyor. Siz düşünün. Üstelik sektörün olumsuz etkilenmesi için kaza olmasına gerek yok” diyor. Kaza olmasa da zarar görecek önermesini biraz açmasını istiyoruz. Anlatıyor: “Nükleer santraller soğutma suyu kullanır. Bu suyu olduğu gibi denizden çekecek. Günde 10 bin litreden bahsediliyor. Karadeniz balığının lezzeti derelerin denize döküldüğü ağızlardaki planktonlardan geliyor. Nükleer santral kurulunca soğutma suyu çekecek ve bütün planktonları haşlayıp geri bırakacak denize. Ve bu su radyasyonlu olacak. Kısacası nükleer santral kurulduğunda hayatımızı etkilemesi için ille kaza olması gerekmiyor. Tek başına balıkçılık bile çok olumsuz etkilenecek. Santral kurulsun balığın üzerinde Sinop etiketi varsa o balığı alan tüketici sayısı düşecek” 3 Ağustos’ta başlayan ve iki ay sürmesi planlanan ‘Kürekle Karadeniz eylemi’ ile ilgili Yeşil Düşünce Derneği ve Nükleersiz.org’un imzası bulunan basın açıklaması şu sözlerle bitiyor: “Buradan bizi yönetenlere ileteceğim mesaj şudur ki: Başımızın üstüne yağan rahmetten, üzerine bastığımız topraktan, soluduğumuz havadan korkmak, kaçınmak istemiyoruz. Ben Hüseyin Ürkmez. Ülkemizde nükleer santral kurulmasına insan gücüyle karşı çıkabileceğimiz düşüncesinin temsilcisi olarak 1500 kilometrelik kürek yolculuğuma Hopa’dan başladım. Sizler de karabasan gibi Karadeniz’in Akdeniz’in üzerine çökmeye hazır radyasyon yüklü bulutları dağıtmak zorundasınız!”Hüseyin Ürkmez’in günlüklerden bölümler… 18 Ağustos: Ne güzeldir dayanışma! Hüseyin’in geleceğini Sinop’taki dostumuz Sami Koç’tan duymuş olan Sürmeneliler sabah 10:00’da Hüseyin’i karşıladı. Sabah 5′te denizde olmak için çoğunlukla davetleri bile reddetmek durumunda kalıp sandalında konaklayan Hüseyin’in bu şekilde Sürmene’ye erkenden varması hiç şüphesiz Karadeniz insanıyla kaynaşmasını da sağladı.Hüseyin Ürkmez Nükleersiz Türkiye için 5 gündür denizde; saatte ortalama 5 km giderek göze aldığı yolculuğun yüzde 10′u bile henüz bitmiş değil… 1500km dile kolay… “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenleri” dediği gibi Şairin, çek Hüseyin çek kürekleri ağır ağır! Çernobil’in etkilerinin 10 yıllar sonra ortaya çıkardığı kanser vakalarıyla dolu hastanelerdeki mağdurlar için çek! Nükleer santral sevdasına karşı çek! sömürüye karşı çek! akıntıya karşı çek!2 Eylül, sandalını bıraktığı Terme’ye minibüsle ulaştıktan sonra yine gemisinin kaptanı Hüseyin, kıyı boyunca ve deniz üzerinde otoban, havaalanı, fabrika yok, mis gibi yeşil doğa! ne bana yazacak malzeme var ne Hüseyin’e hayıflanacak bir sebep. Yeşilırmak’ın Karadeniz’le kucaklaştığı yerde kaldı akşam, limana girdikten sonra konuşmak için aradığımda “cuvvv” diye bir ses geliyor kulağıma, etrafta dolaşan avcılar olsa gerek , birileri “saçma”lamıştı işte ! Endişeyle Ulvi Bey’i arıyorum, tekrarı yok asayiş berkemal.
↧