Özü itibarıyla ‘tek başına’ olan sanatçıyı yalnızlığından çekip diğer sanatçılarla ‘hayal birliği’ne davet eden bir proje hayata geçirildi. ‘Kümülatif’ en basit anlamıyla ‘İmece usulü sanat mümkün mü?’ sorusuna cevap arıyor.İstisnaları olsa da sanatın bireysel bir uğraş olduğu ve kolektifliği çok da kaldırabilecek bir alan olmadığı kesin. Dostoyevski’nin, Goethe’nin başyapıtlarından birçoğumuz haberdarken birkaç yazarın bir araya gelerek bir edebi eser ortaya koyduğu çok sık rastlanan bir durum değil. Kolektifliğe en müsait sanat dalı olan müzikte bile gruplar ayakta kalmakta zorlanırken, kişinin hayal gücü ile yakından ilgili olan tasarım gibi dallarda bu bireysellik çok daha baskın. Şu sıralar İstanbul’da bu genellemeyi yerle bir edecek bir proje hayata geçiriliyor. Kümülatif projesi kapsamında Türkiye’den ve dünyadan sanatçılar bir araya gelerek endüstriyel ürünler ortaya koyuyor. Üstelik bunu yaparken ürünün tüketicinin eline geçinceye kadar olan süreçteki tüm aşamalarında yer alıyorlar. Çekirdek kadrosunu iki endüstriyel tasarımcı, bir sosyal bilimci ve bir de üretim danışmanının oluşturduğu Kümülatif’i, projenin fikir babası sosyolog Mert Kayhan anlattı. Kayhan, projeyi bütün olarak ele alsa da sosyal bilim ayağı ile özellikle ilgileniyor. Tasarımcılara bir nevi ‘sanatçı egosunu bırak ve kolektif çalışmaya gel’ dediklerini anlatan Kayhan, ‘yeni endüstri’ adını verdikleri ilk çalışmalarının sosyal psikolojinin alanına giren tarafları ile özellikle ilgileniyor. Bilhassa endüstriyel tasarım alanında ‘star tasarımcı’ kavramı olduğundan bahseden Kayhan, “Şirketler geliyor, al sana şu kadar para, bana şunu tasarla, bunu üretirim üretmem, benim kontrolümde. Sanat söz konusu olsa da, bu alışılagelmiş üretim sürecinden farklı bir şey değil. Bir sermayedar var ve onun için çalışan birileri. Finansal riski sermayedar taşıdığı için geliri de büyük oranda o alıyor.” diyor.Öncüsü oldukları ‘yeni endüstri’ çalışması ise bu süreci alışılmışın dışına çeviriyor. Proje kapsamında yurtiçi ve yurtdışından gelen tasarımcılardan ortak bir akıl ile ürün ya da ürünler ortaya konması istenmiş. Projenin tek farklılığı sanatçıların salt kendi ‘yaratıcılıklarını’ ya da hayal güçlerini bir tarafa bırakıp ortak akılda buluşmaları değil. Sanatçılar klasik üretim sürecinde olduğu gibi tasarımlarını yapıp köşelerine çekilmiyor. İkitelli Organize Sanayi’ye giderek tasarlayacakları ürünü üretecek ustalarla tanışıp, bunları imal edecek makineleri ve hammaddelerini de görüyor. Kayhan’a göre bu, sanatçılar için çok yeni ve mühim bir deneyim: “Üretim sürecinden kopuk bir sanatçı sekiz metreye iki metre boyunda bir masa yapmak isteyebilirdi. Fakat öyle bir tezgah yok orada. Malzemeye dahi görüldükten sonra karar verildi.” Bahsi geçen model Kayhan’a göre insanların fikir paylaşıp, birbirlerinin fikirlerinin üstüne fikir ekleyerek gerçekleştirdikleri hiyerarşik olmayan bir süreç. Kümülatif ismi de buradan geliyor. Ortaya çıkan ürünler ise bir şekilde işlevi olan, estetik ve sanatsal kaygılardan uzaklaşmadan üretilen ayna, tabak gibi materyaller. Kayhan burada da bir denge tutturmaya çalıştıklarını ifade ediyor: “Bu ürünler daha sonra sergilenecek. Ancak butik üretim ya da design art dediğimiz sınırlı sayıda üretilen, sanata dönük, tasarımcının deneme yanılma maliyetini de işin içine katan ürünlerden olabildiğince uzak durmaya çalıştık. Ama seri üretim şeklinde üretilecek ürünlerden de uzak durmaya çalıştık.” Kümülatif’in çekirdek kadrosunda yer alan Ayşenaz Toker ve Billur Turan ile İzmirli tasarımcı Osman Can Özcanlı yerli sanatçıları oluşturuyor. Avusturya’dan Klemens Schillinger, Fransa’dan Florie Salnot ve İngiltere’den Fernando Laposse ise projenin yurtdışı ayağını oluşturuyor.Peki özü gereği tek başına üretebilen tasarımcılar için süreç nasıl gerçekleşti? Kayhan’dan dinleyelim: “Sanatçı için tasarlama kısmı yalnız bir süreç. Bu sanatın doğasında olan bir şey. Masanın başına kapanırlar, sancılı anlar yaşarlar ve o süreci bir şekilde yırtarak bir ürün çıkartırlar. Ve bu o ürünü ortaya çıkaran kişiyi bir ‘tanrıcılık’ illüzyonuna sürüklüyor. Bundan kendimi de azade tutmuyorum. Oturup bir makale ortaya çıkardığımda benim de zaman zaman bu duyguya kapıldığım oluyor. Burada asıl olan gerçekliğe dönüp insanlığımızı hatırlayabilmektir.” Dolayısıyla bu süreç tasarımcılar için ciddi bir mücadele dönemi olmuş. Çizim için iki gün süre verdiklerini söyleyen Kayhan, “Bu normalde tasarımcı için mümkün bir şey değil. Oysaki insan dediğiniz işbirliği halinde paylaşarak birine destek olarak var olan bir canlı. Kümülatifin alt anlamlarından biri de bu. İşbirliği yapıldığı, imece ortamı oluşturulduğu zaman işlerin ne kadar hızlı ilerleyebileceğini, görevlerin paylaşılabileceğini ve bundan ne kadar verimli bir ortam doğacağını göstermek. Bu süreçte biz özellikle kendi özlemini duyduğumuz bir yaşam pratiğinin mikrokozmosunu yaşatmaya çalıştık.” Projenin sonunda kitap ve o anları gösteren bir video çıkacağını söyleyen Kayhan, böylece projede bire bir yer almayan insanlara da kümülatif sanatın mümkün olduğunu anlatabileceklerinden bahsediyor.
↧