İstanbul ve Ramazan dendiğinde akla gelen iki yer vardır; şehrin manevi dinamiği kabul edilen Eyüp Sultan ve Sultanahmet Meydanı. Ramazan’ın girmesiyle birlikte İstanbullular iftar yapmak için her iki mekanı da doldurur.Sultanahmet’te karşılıklı okunan ezanlar arasında, eski At Meydanı’nda ve havuz kenarında çimlere kurulan sofralarda tatlı bir telaş başlar. Çocuklar ilk oruçlarını tutmanın, aileler de mekanın huzur veren atmosferinde olmanın sevincini yaşar. Tarihin tam kalbinde, Ayasofya’nın, Sultanahmet Camii’nin yanı başında açık havada iftar etmenin zevki bir başkadır. Az ilerisi cihan imparatorluğunun merkezi Topkapı Sarayı... Antik Mısır’dan gelen dikili taşın gölgesinde, çimlerin üzerine kurulan sofralar, Halil İbrahim sofrasını andırır. ‘Ramazan bereketle gelir’ sözü bu mütevazı sofralarda gerçeğe dönüşmüştür. Kalabalığı merakla izleyen turistler bu sevince restoranların dışarı attığı masalarda ya da dağıtılan iftariyelikleri alarak ortak olur.Alman Çeşmesi önünde yapılan mehteran gösterisi en çok çocukları sevindirir. Büyükler de müziğin ritmine kendini kaptırır. Sultanahmet Camii’nin minarelerine asılan “Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan” mahyası gökyüzünün alaca karanlığında bir gerdanlık gibi ışıldar. Ve o ışıltılı gökkubbeye yükselen Allahuekber sesleriyle oruç açılır. İftar sofrasına eller uzanır. Kısacası Ramazan Istanbul’a; İstanbul’da da Sultanahmet’e çok yakışıyor.
↧