Türkiye’nin olmayışı nedeniyle Brezilya 2014’ü gazeteci olarak izlemek haliyle zorlaştı. O nedenle bu hafta sizlere daha önce izlediğim Dünya Kupalarından 1990 İtalya ile ilgili anılar aktarmak istiyorum. Pek çok bakımdan unutulmaz bir kupa olan 1990’da bizler de gazeteci olarak ilginç olaylar yaşamıştık.Tanıl Bora kardeşimin nedense biraz zor anlaşılan esprisiyle söylersek, bugünlerde Dünya Kupası’ndan söz açmayan bir yazı, insanın ‘sahte dişçi’ gibi görünmesine yol açabilir. Bir yandan da sıkı bir diş tedavisi sürecinde olduğumdan bu espriyi hatırlamamak elde değil.TRT’deki Yayın Şefliği görevinden yazılı basına geçmekte epeyce geciktiğimden izleyebildiğim ilk Dünya Kupası’nın 1990 İtalya oluşu doğaldı ama yaşım da 40’a yaklaşmıştı. Asil Nadir’in getirdiği rüzgâr ve bu doğrultudan saçılan paralardan bizim de kısmetimize bir Dünya Kupası düştüğünü belirtip buradan kendisine teşekkürlerimizi iletelim.Rahmetli Mahmut Küçük’le birlikte Talay Erker, Ömer Altay ve Yusuf Dursun’dan kurulu bir ekibimiz vardı. Günaydın’la birlikte Tan ve Posta gazetelerinde de hizmet veriyor durumdaydık. İlk durağımız Milano idi ve yaklaşık 20 gün orada kaldık. Daha ilk adımda basın merkezine gitmek için bindiğimiz otobüste Mahmut Küçük’ün cüzdanının çalınması, burada nelere dikkat etmemiz gerektiği konusunda sıkı bir “hoşgeldin” mesajı olmuştu.Aynı gün yakaladığımız balığın ne kadar büyük olduğunu sonraki günlerde kavrayabilecektik. Ertesi gün şampiyonanın açılış maçında Arjantin ile oynayacak olan Kamerun Milli Takımı, San Siro-Guiseppe Meazza stadını görmek, zeminini incelemek için oraya gelmişti. Akreditasyon işlemlerinin tamamlanmasını beklerken biraz da şaka olsun diye çektirdiğimiz birkaç fotoğraf neredeyse tüm kupayı kurtaracak kadar işe yarayacaktı. O günlerde kimsenin tanımadığı Kana ve Oman Bıyık’tan Roger Milla ve Makanaky’ye kadar oyuncuların büyük bölümü turnuvanın yıldızları arasında yer alacaktı.Kamerun sadece ertesi gün 1986’nın şampiyonu, Maradona’lı Arjantin’i yenmekle kalmamış, sonrasında da muhteşem işler yaparak bütün dünyanın ilgisini çekmişti. O arada 38 yaşındaki Roger Milli ile de fotoğraf çektirmeyi ihmal etmeyişim gazetenin çok işine yarayacaktı. Çünkü böyle bir fotoğrafın varlığı yeterliydi, buna uygun haber için içerdeki üretim merkezi harıl harıl çalışıyordu. Haberim bile olmadan Milla ile sıkı röportajlar gerçekleştirdiğimi dönüşte öğrenecektim!Milano’yu seçmemiz elbette ki nedensiz değildi. Almanya ve Hollanda gibi iki dev oradaydı. Ayrıca Brezilya da maçlarını Torino’da yapıyordu. Organizasyon komitesinin sağladığı otobüsle Milano’dan Torino’ya yolculuk keyifli bir işti. Brezilya’nın teknik direktörü, sonrasında Fenerbahçe ve Trabzonspor’da da görev yapan S.Lazaroni idi. Efsane Pele de yorumcu olarak tribündeydi ve Lazaroni’nin Brezilya’ya oynattığı futboldan hiç de hoşnut değildi.BASIN MERKEZİNDE: Keyifli günler geçirdiğimiz basın merkezinde bir grup gazeteci hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmiyor. Ayaktakiler (soldan): Necip Kapanlı, A. Çakır, rahmetli Doğan Koloğlu, Bekir Hazar, (oturanlar) Talay Erker, nasıl girdiği bilinmeyen bir Türk vatandaş, Fotospor’un sahibi Birol Nadir’in dayısı Tanju Tecimer ve Hıncal Uluç.‘Arjantin bizi eler!Bir maç çıkışında yandaki tribünde Pele’nin varlığını farkettikten sonra kimsenin buna uyanmaması için öteki gazeteci arkadaşlarımla birlikte otobüsün yanına kadar gitmiş, oradan fotomuhabirim M. Küçük’ü kapıp tribüne dönmüştüm. Pele, Lazaroni’ye ateş püskürüyordu. Onun çeşitli gazete ve televizyonlara yaptığı açıklamaları hemen yanıbaşında dinleme imkanım oldu. Gönderdiğim notların da “gerektiği gibi işleneceğini” tahmin ediyordum.Kendi ekibimizi bile atlatmış gibi olmuştum ama yapabilecek birşey yoktu. Birine söylesem herkes gelecek, Pele ile ilgili iş parıltısını kaybedecek, atlatma imkanı ortadan kalkacaktı… Ekip şefimiz de önce işe pek kulak asmadı. Ancak sonrasında bütün televizyonlarda Pele’nin konuştuğunu bulunca telaşa kapılıp muhabiri Ömer Altay’a, “Gerekirse Brezilya’ya gidip Pele ile röportaj yapacaksın!” diyecek kadar alevlenmişti. O kadarına gerek yoktu, Pele İtalya’daydı.Gönderdiğim Pele notları, “Arjantin bizi eler!” haline getirilmişti gazetede ve öyle de oldu. Sambacılar neredeyse tek kale oynadıkları maçta Maradona-Caniggia işbirliğiyle gelen gole karşılık veremeyip kupaya erken veda etmişlerdi. Haberim bile olmadan, muhteşem işler yapıyordum! Brezilya’nın elendiği maçın hemen ardından Milano’ya gelip Almanya-Hollanda karşılaşmasını izlediğimi hatırlıyorum.PELE’DEN BOMBARDIMAN: Doğrusu rahmetli Mahmut Küçük’ün de becerisiyle Pele’nin yanında bu fotoğrafı çektirmiştim, 1990 Dünya Kupası’nda Torino’da. Sonrası kolaydı. Servisteki “üretim merkezi” uygun bir şeyler yazacaktı...Sonrasında Roma’ya geçtik ve Gaetano Scriera basın merkezinde keyifli günler başladı. Burası aynı zamanda olimpik yüzme havuzunun bulunduğu bir tesisti. Maçlar azalmıştı. Araya da bayram girmişti. O dönemde Bayram Gazetesi vardı ve birkaç gün için gazetelerimiz yayınlanmayacağından kaçınılmaz olarak izinliydik. Basın merkezindeki havuza girebilmek için organizasyon komitesinin emanet de olsa birer mayo vermesi haliyle çok keyifli zaman geçirmemizi sağlamıştı.Sonrasında Cagliari’de İngiltere-Hollanda maçı öncesinde iki taraf holiganlarının kent meydanında düello yapacağı haberi ve bunun gerçekleşmesi unutulacak bir olay değildi… İtalya-Arjantin karşılaşmasının Napoli’ye denk gelişi evsahibi için ciddi bir talihsizlikti ve bu kentte olağanüstü biçimde sevilen Maradona’nın “Napoli, İtalya değil!” şeklindeki sözleri müthiş bir “futbol asla sadece futbol değildir” durumu ortaya çıkarmıştı… Fransız hakem Michel Vautrot’nun İtalya-İrlanda maçının uzatma bölümünü saatine yanlış baktığı için ayrıca 5 dakika fazla oynatması gibi olaylar da bugün bile hatırlanır...İtalya ve öteki izlediğim kupalarla ilgili olarak daha anlatılacak çok şey var. Bu haftalık bu kadarla yetinelim…
↧