‘Sayılmayan’ milli maç nedeniyle 2,5 gün bulunduğumuz Kosova’da bizi mutlu edecek durumlar yaşadık. Ülkenin imarı ve kalkınmasına Türk firmalarının önemli bir katkısının olacağı açık.Baştan söyleyeyim, bizimkisi maç etrafında toplam 60 saatlik bir seyahat sırasında göze çarpanları aktarmaktan ibaret. Yani uzun boylu ve derinlemesine bir Kosova değerlendirmesi bekleyenler bu yazıyı hiç okumasa da olur. Hatta ‘Kosova’da göre göre bunları mı gördün?’ diyecekler bile olabilir. Ustamızın adı Hıdır... Giderken uçakta karşılaştığımız Fenerbahçe’nin eski yöneticisi Nihat Özdemir’in Kosova’da önemli etkinliklerinin olduğunu önceden okuduklarımdan biliyordum. Özdemir’in Limak firması Priştine Havaalanı’nı yapmış. Sabiha Gökçen’in bir benzeri. Güzel olmuş. İlk gün kentte dolaşırken karşılaştığımız gönüllü kısa süreli mihmandarımız Memduh kardeşimiz, Sakarya Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmış, İstanbul Esenler’de yaşayan akrabaları varmış… Zaman zaman elektrik kesintilerinin olduğunu söylüyor. Daha önce pek yaşanmayan bu durumun düzeltilmesi için Nihat Bey’e söylememizi istiyor. Bu yakınmayı da umarım paralel yapının bir oyunu olarak nitelemeye kalkışmazlar… Milli Takım, ülkenin en iyi otelinde konuk ediliyor. Bu işi organize eden Terim’in idari yardımcılarından Şükrü Hanedar kardeşimiz, “Bu kadar iyisini beklemiyordum.” demekten kendini alamıyor… Milli Takım, Priştine’deki idmanda büyük bir ilgi gördü. Terim’in idmanı onlara açmasını bayram sevinci içinde karşıladılar. Kosovalılar, tartışılmaz bir sevgi ve saygı duyuyorlar bize. Bunu her dakika görmek mümkün. Ülkenin ayağa kalkmasında Türk girişimcilerin önemli bir etkisinin olacağı açık. Onlar da bunun farkında. Priştine 200 bin nüfusuyla İstanbul’un en küçük ilçesinin herhangi bir bölümü kadar kent. Çevresinde çok geniş alanlar bulunmasına karşın adeta belli bir bölgeye sıkıştırılmış. Bu nedenle avuç içi kadar yerde oluşan trafik sıkıntısı, araçların kaldırımlara park etmesi gibi uygulamalar da kendimizi memlekette hissetmemizi sağlıyor. Ancak kentin tartışılmaz Batılı yanlarından biri yayalara olan saygı. Yola adımınızı attığınız anda araçların durması gibi yaya öncelikli anlayışı onlar da uyguluyor. Trafikle birlikte mimari kargaşa da anavatanla büyük benzerlik gösteriyor. Yan yana birkaç evin her birinin ayrı bir üslup filan değil karmakarışık bir anlayışla yapıldığını görüyorsunuz. İçlerinde tablo gibi güzel olan da bulunuyor, birkaç katlı gecekondu gibi dağınık olanı da. Parlament adlı 4 yıldızlı bir otelde kalıyoruz. Genel konumu ve durumu iyi bir otel. Ancak internetteki fotoğrafıyla biraz çelişki oluşturuyor! Laleli ile Eminönü karışımı bir bölge burası; Tahtakale dahil olmak üzere. Oralarda neleri bulabilecekseniz burada da var. Giyim-kuşamdan teneke sobaya, kazma-kürekten arazinizi çevireceğiniz çitlere kadar akla gelebilecek her şey… Onlara kuyumcuları da eklemeniz gerekiyor. Otel çevresindeki işyerleri arasında avukatlık bürolarının (onlar avokat diyor) çokluğu dikkat çekiyor. Allah aşkına yapma böylePriştine, bugüne kadar görebildiğimiz Avrupa kentleri arasında İslami kimliğini en iyi korumuş yer olarak dikkati çekiyor. Otelimizin çevresinde taş çatlasa birkaç yüz metrekarelik bir alanda tam 5 caminin bulunmasına şaşmamak elde değil. Bunların bakım, onarım ve restorasyonu TİKA tarafından yaptırılıyor. İçlerinden Yaşar Paşa Camii bize çok yakındı. Biraz da kanıt olsun diye fotoğraf çektirdik. Türkçemizin Avrupa’nın herhangi bir yerinde bu denli geçerli dil oluşu insanı mutlu ediyor. “Küfteci” Şaban’da da siparişimizi anadilimizle verebildik, kuyumcu Muharrem ile de pazarlığımızı yine aynı şekilde yapabildik. Sokakta yanımızdan geçerken hafif tertip tartışan genç çiftin “Allah aşkına yapma böyle” derken hiç aksansız bir İstanbul Türkçesi konuşmasına da şaşırdık. Kosova, turizm konusunda pek şanslı sayılmaz. Denize açılan bir yerinin bulunmayışı coğrafi talihsizlik. Kosova’nın geleceğiyle ilgili siyasal yorumlar yapanlar ileride Arnavutluk ile birleşmenin söz konusu olabileceğini ifade ediyor. Komşusu Karadağ’dan Galatasaray’ın eski kalecisi Zoran Simoviç’in maça geleceğini düşünmüştüm ama “Kardeş, sel yüzünden buralarda sıkıntı var. Komşulara filan yardım etmek gerekiyor. O nedenle gelemeyeceğim.” deyip Fatih Terim’e selam söyledi. Karadağ’a günübirlik gitmeyi planlıyordum, kara yoluyla 5-6 saat sürdüğünün bildirilmesi üzerine vazgeçmek zorunda kaldım. Sonrasında durumu Fatih Terim’le konuştuk. En iyisi, mümkün olabilecek süre içinde Karadağ’la bir maç yapmak. Belki de 2018 Dünya Kupası elemelerinde eşleşiriz. Mitrovica’ya maça giderken Murat Hüdavendigar Türbesi’ni ziyaret etme imkânımız kalmıyor çünkü yoldaki yapım çalışması toplam 40 kilometrelik mesafeyi neredeyse 1,5 saatte almamıza sebep oluyor. Burasını ve öteki önemli yerleri daha önce Zaman’da Beşir Ayvazoğlu yetkin kalemi ve derin bilgisiyle aktarmıştı. Yol boyunca geçtiğimiz köylerdeki evlerin düzgün yapısının da Batılı bir görünümü var. Mitrovica’daki stat henüz tamamlanmamış. Sadece koltukları yerlerine konulmuş ama örneğin tuvaletler bile yapılmamış. Bundan doğan sıkıntıyı ve ortaya çıkabilecek durumları kolaylıkla tahmin edebilirsiniz. Ancak gördüğümüz ilgi ve sevgi karşısında böyle noktalara takılmadan görevi tamamlıyoruz. Özellikle Fatih Terim tam bir imparator muamelesi gördü. Kosova Milli Takımı’nın ilk golünü bize atması da onları çok mutlu etti. Kosova futbolunun henüz dünyada bir yeri yok. Taş çatlasa bizim 2. lig takımlarımız düzeyinde. Dolayısıyla bizim yedek sayılabilecek takımımız bile yarım düzine gol attı onlara. Bunu da çok umursamadılar. Türkiye’nin gelip burada maç yapması bile onlar için tarihi olaydı ve bunun mutluluğu yeterliydi. Soma faciasıyla ilgili dileklerini aktarmayı da unutmadılar.Başın sağ olsun Ali Şen Açıkçası Kosova’ya giderken orada rastlaşıp görüşmeyi umduğum iki kişi Ali Şen ve Hakan Şükür’dü. Özellikle Prizrenli olan Ali Ağabey’in orada Milli Takım’ı konuk etme boyutunda mutlaka bir şeyler yapacağını düşünüyordum. Çünkü böylesi bir konukseverlik onun kişiliğinin en ayrılmaz parçasıdır. Ancak İstanbul’dan gelen acı haber Ali Ağabey’i perişan etti. Priştine’den apar topar yurda dönüp adını taşıyan torununu 17 yaşında toprağa vermek zorunda kaldı. Ali Ağabey nice acılara göğüs germiş biridir diyeceğim ama bunun hiçbir şeyle ölçülemeyecek kadar ağır olduğunu da biliyorum, dilim tutuluyor. Gencecik Alp Ali Şen evladımıza yüce Allah’tan rahmet, başta Ali Ağabey olmak üzere yakınlarına da başsağlığı dilemekten başka bir şey gelmiyor elden. Allah sabır versin.
↧