Anketlere göre en mutsuz çalışanlar bankacılar. Müşteri şikâyetlerinde ilk sırada yine bankalar var. Aynı anda hem vazgeçilmez hem de mutsuzluk sebebi olan bu kurumlardan memnuniyetsiz bir sonla ayrılanlardan biri de Metin Berk. Eski bankacıya göre hezeyana uğramak istemeyen müşteri uyanık olmalı.Banka denilince insanın aklına pek de güzel şeyler gelmediği bir gerçek. Herkesin hayatına ucundan kıyısından bir şekilde girip de kimseye yaranamamış tek işletmeler bankalardır belki de. Çeşit çeşit olumsuz sıfatlarla anılan kurumlarda çalışanların hikâyeleri ise dinleyene kendi derdini unutturacak cinsten.Yaklaşık 45 yıl çeşitli bankalarda üst düzey yöneticilik yaptıktan sonra kendi isteği ile ayrılan Metin Berk’in ‘Bu sürede görüp görebileceğim en kötü günleri yaşadım.’ sözü de insanın işi hakkında kurabileceği en acıklı cümlelerden olsa gerek. Bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde finans dersleri veren Berk, kaleme aldığı ‘Zoraki Bankacı’ kitabında bankacılar dünyasındaki çatışmaları ve ilişkileri anlatıyor. Artık bu işin yanından bile geçmek istemediğini söyleyen Berk’in vatandaşa da bir tavsiyesi var; ‘Bankacı kârını sürdürmek için her yolu dener. Vatandaşın görevi uyanık olup kendini korumak.’ Örneğin kredi kartları. Eskiden bankaların sadece büyük şirketlerle çalıştığını anlatan Berk, “Büyük şirketler artık onlara ihtiyaç duymadan borçlanabiliyor. Dolayısıyla bankalar vatandaşa saldırmaya başladı.” diyor. Böyle olunca da her bankanın çalışanlarına hedef koyduğunu, onların da bütün aile fertlerine ve konu komşuya kredi kartı dağıtmaya başladığını söylüyor. Berk’in anlattıkları bize hiç yabancı gelmiyor doğrusu. Bugün hemen herkesin karşılaştığı manzaradır çünkü. Yolda yürürken, alışveriş için girdiğiniz mağazada, okulda hatta markette sıra beklerken yanınıza yanaşıp ısrarla kredi kartı vermeye çalışan bankacıları kırmadan göndermek için bin takla atarız.Kartta plastikle ödeyince para harcama hissi uyandırmıyorBankacıların bile sorumsuzca bulduğu bu pazarlama yönteminin sonucunda ise birden fazla kartının faturasını ödemek için etrafta borç arayan milyonlarca insan çıkar ortaya. Burada en büyük sorunun bilinçsizlik olduğunu hatırlatan Berk, “Sonuç olarak plastikle ödediği için hakiki bir para ödemediğini zannediyor vatandaş. Ama sonu hüsran oluyor. Zaten taksit falan da yoktu dünyada ama biz uydurduk onu da.” diyor. Bankacı hedefini tamamlamak için bin bir türlü yollara başvururken uyanık olup bütçeyi korumak müşteriye düşüyor. Bankaların önceden beri aynı pazarlama taktiklerine başvurduklarını anlatıyor Berk. Yöneticilik döneminde kendisi de pazarlamak istediği bir kredi kartı için şirketlere gösterişli kâğıtlarda mektup göndermiş. Türkiye’de sadece 100 kişiye bu karttan verileceğini, şimdiye dek 76 kart verildiğini anlatan mektuplar, ‘Kalanlardan birini de siz kıymetli dostumuza ayırdığımızı bildiriyoruz.’ şeklinde sonlanırmış. Gerçekte ise böyle bir şeyin olmadığını anlatan Berk, bunu iyi bir pazarlama tekniği olarak gördüğünü söylüyor. Bahsedilen göz boyama teknikleri bugün daha yüksek dozda devam ediyor. Bunun etik olup olmadığını tartışmaktan kaçınıyor Berk. Ancak ona göre bankacı işini yapmak için bu yollara başvurmak zorunda. Uyanık olmaksa müşteriye düşüyormuş. Bankacılıkta başarılı olmak için çalışanların bin dereden su getirme sebebi ise bütün değerleri aşan rekabet koşulları. Metin Berk’in kitabında anlattığı, uzun yıllar önce başından geçen bir olay da bu rekabetin çarpıcı örneklerinden. American Express Bank’ta çalıştığı dönemlerde işine son verilmiş bir meslektaşı ile Ankara’da bir iş toplantısında karşılaşır. Yanlarında yöneticileri de vardır. Çok kederli göründüğü için Berk, meslektaşını aralarına alır ve sohbet etmeye başlar. İşinden kovulan bankacı ise yanlarındaki yöneticiye Metin Berk’i göstererek, ‘Neden onu kovup beni işe almıyorsun?’ der. Hayretler içerisinde kalan Berk o günkü durumunu şöyle özetliyor: “Doğrusu bir insanın bu kadar alçalabileceğini görmemiştim. Hüzün vericiydi, ağzımı açıp kendisine layık olduğu cevabı vermedim.”İki biletin parası Metin Berk, ‘Bankacılık mı bir daha asla’ diye noktaladığı kitabında Türkiye’nin önde gelen birçok işadamıyla yaşanan ilginç anıları da kaleme almış. Bunlardan biri de Rahmi Koç’un iki vapur bileti parası için Demirdöküm Genel Müdürü Mete Nakipoğlu’na tepkisi: Bir grup işadamı fabrika gezisi için eski Galata Köprüsü’nden kalkan ekspres vapurla Orhangazi’ye gitmeye karar verir. Nakipoğlu herkes için bilet almış ve tek tek dağıtmaya başlamıştır. Sonunda elinde dağıtamadığı iki bilet kalır. Koç ise bu olaya çok sinirlenerek; “Derhal bu biletleri geri ver ve parasını tahsil et! Böyle israf olmaz.” der. Yanındakilerden başka diğer yolculara da mahcup olan Nakipoğlu, vapurdan inerken Metin Berk’e dert yanar.
↧