İnsanlık mertebesinde yerimiz ne olursa olsun, kartvizitlerde yazılı olan unvanlar kadar kıymet görüyoruz toplumda. Bu unvanlar doktor, öğretmen, asker, tiyatrocu vs. ise yaptığınız işe kutsallık atfetmek daha da kolaylaşıyor. Halk arasında 'okumuşlar' olarak adlandırılan bu meslek sahiplerine yüklenen 'hata yapmaz' misyonu ise en çok kendilerine zarar veriyor.Şarkıcı Ferdi Tayfur, kendisini doktor olarak tanıtan bir kişiye 16 villa ve 6 villa arazisi kaptırdığı olayla ilgili konuşurken şunları söylüyordu: Doktor olduğunu gördüm ve inandım. Bir doktor yalan söylemez, sahtekarlık yapmaz diye düşündüm” Üniversite sınavında o kadar yüksek puan alıp üstüne çok zorlu bir 6 yıllık eğitimden geçerek doktor olan bu kişilerin ‘yanlış yapmayacağı’ ön kabulünün çok da absürt bir şey olmadığı kesin. Satılık araç ilanlarındaki ‘Doktordan temiz araba’ vurgusunun bile başla başına bu meslek sahiplerine duyulan yüksek güvenin kanıtı olduğu aşikar iken bu kişilerin diğer meslek gruplarından ‘biraz’ daha fazla saygı görmeleri de anlaşılır. Ancak bu ‘biraz’ın ölçüsü aşıldığında, özellikle Anadolu insanını karşılarında el pençe divan durmaya meylettiren bir 'meslek egosu' tehlikesi ile karşılaşmamak mümkün mü?‘Hayatınızı teslim ettiğiniz insanlara saygı lütfen’ sözleriyle kendilerine koşulsuz hürmet göstermemiz gerektiği hatırlatılan doktorlar, ‘kutsal meslek’ kategorisinde tek değil. Listede, ‘sen benim kim olduğumu biliyor musun?’ sorusunu en sık yönelten siyasetçi ve bürokrat taifesi, ‘babam öldü, cenazeden gelip sahneye çıktım’ diyerek yaptığı işi yücelten sanatçılar, oturduğu dairenin kapısına büyük puntolarla ‘Emekli öğretmen’ yazılı tabelalar asan eğitimciler, emrindeki askerleri nefis terbiyesine tutarken kendi egoları görüş mesafesinden çıkan rütbeli askerler... Ve günlük hayatta birçok kişinin çaresiz kaldığı sorunları 'ben basın mensubuyum' etiketini kullanarak çözen gazeteciler. Kısacası liste epeyce uzun. Toplumda bazı meslek sahipleri 'nefret suçu' oluşturacak denli değersiz görülürken bir diğer meslek sahiplerinin ise fazlasıyla muteber görülmesinin türlü türlü sebepleri var. Bunlardan en belirgini, 'kişinin ne kadar eğitim alırsa o kadar iyi olacağına' yönelik yaygın kanı. Diğer bir deyişle 'okumuşluk'Okumuş insan hata yapmaz algısı varSosyolog Ömer Yıldırım'a göre belli meslek gruplarına karşı duyulan yüksek güvenin nedeni bu meslekleri icra eden insanların entelektüel düzeylerinin ve meslek bilinçlerinin yüksek olduğuna yönelik kanı. Yıldırım şöyle diyor: "Mesela bir doktor, sonuçta yaptığı işin ihtisasını tamamlamış ve bu işi yapmaya hak kazanmıştır. Bir öğretmen, “okumuş”tur. Bir hâkim, belli bir mesleki olgunluktadır ve meslek etiğini, aldığı eğitimle tamamlamış ve yerleştirmiştir. Bir sanatçı, aydın olmalıdır ki girdiği rollerin, verdiği eserlerin hakkını verebilsin; zira bütün bunlar, entelektüel birikimin sonucunda ortaya çıkan durumlardır. Yani bu insanlara verilen değerin ve duyulan güvenin temelinde, büyük oranda 'okumuşluk' yatmaktadır"Eğitim olanakları eşit paylaşıldıkça bu algı azalacakPeki mesleklere biçilen kıymette eğitim neden bu kadar belirleyici? Psikolog Gülten Kılıç, bunun büyük oranda geçmiş yıllarda eğitim olanaklarına toplumun her kesiminin eşit oranda erişememesinden kaynaklandığı görüşünde. Yani eğitim olanaklarının eşit paylaşılmaması, eğitim sahibi insan sayısının kısıtlı olmasına ve nadir olan şeyin de daha değerli olarak algılanmasına yol açmış. Geçmişten gelen bu algı hala devam etse de eğitim olanaklarının nispeten adaletli dağılması ile, eskisi kadar baskın değil. Eğitim olanaklarına ulaşan kesimin 'sosyoekonomik seviyeden' bağımsız olarak genişlemesi, belli mesleklere atfedilen kutsallık algısının sorgulanma noktasına bile getirmiş. Hatta zaman zaman bu konuda aşırıya kaçılabildiğini anlatan Kılıç, buna örnek olarak son yıllarda artan doktora şiddet vakalarını ve sayıları hızla artan özel üniversitelerde eğitimciye yönelik azalan değeri gösteriyor.Mesleklere kutsallık atfetmek eşitlik ilkesini çiğner Sosyoloji Profesörü Halil İbrahim Bahar modern toplumlarda bazı mesleklere kutsallık atfetmenin, en başta eşitliği çiğnemek demek olduğunu belirtiyor. Kutsallığın beraberinde sorgulamayı ve hesap vermeyi ortadan kaldırdığını anlatan Bahar, şunları söylüyor: "Bu durum toplumsal barışı tehdit eder. Bir toplumun doktora, öğretmene, polise, askere, tiyatrocuya, temizlik görevlisine, otobüs şoförüne ve diğer meslek mensuplarına ihtiyacı vardır. Mesleklerden birinin eksik olması hem diğer meslekleri hem de toplumsal hayatı olumsuz etkiler. "Bazı mesleklerin kutsallığıyla toplumların yapısı arasında bir ilişki olduğunu belirten Bahar, "Örneğin devletin baskı aracı olmadığı, yurttaşlarının hizmetinde olduğu, hak ve özgürlüklerin yaşama geçirildiği demokratik bir toplumda polisin kutsallığından söz edilemez” diyor. Meselenin devlete bakan yönünü ele alan Bahar, “Bu durumda meslek mensuplarının faaliyetlerinin toplumsal meşruiyetinin sağlanması için söz konusu mesleklere kutsallık atfedilmektedir" diyor. Bahar’a göre hakimlik, hekimlik, hemşirelik ve öğretmenlik gibi adalet, sağlık ve eğitim alanındaki mesleklere kutsallık atfedilmesi ile toplumsal kültür arasında bir ilişki var. Bahar, "Hz. Ali’ye atfedilen “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” ifadesi öğretmenlere yüklenen anlamın görece yüksek olduğunu göstermektedir" diyor.Kendisine yüksek prestij atfedilen mesleklerin bu prestijin daha da artarak devam etmesini isteme eğiliminde olduğunu söyleyen Bahar, "Meslek mensupları iş ve iş dışı yaşamlarını ve sosyalleşme süreçlerini buna göre tasarlarlar. Bu kapsamda dernekleşme çalışmalarını yaparlar; başkalarına kapalı olan, aynı mekanlarda dinlenme ve eğlenmeyi tercih ederler. " diyor.Batı'da genelkurmay başkanlarının ismi bilinmezBatı’da da meslekler arasındaki statü farklarının belirgin olduğunu vurgulayan Bahar, "Bununla birlikte hangi mesleğin ön plana çıktığı ile toplumların demokratik yapıları arasında da bir ilişki vardır. Demokratik ülkelerde genel kurmay başkanlarının veya anayasa mahkemesi başkanlarının isimleri bilinmez" diyor.Doktor meselesine gelince; Prof. Bahar'a göre hasta-doktor arasındaki ilişki yüksek güvene dayanmakta. Hem kültürel, hem de ekonomik nedenlerle başka bir doktora sorma geleneği bizim toplumda çok az olduğunu söyleyen sosyoloji profesörü, "Özellikle önemli hastalık vakalarında Batı’da başka bir doktora da sorulur. Zaten Batı’da çetrefil konularda doktorlar kolay kolay teşhiste bulunmazlar. Çünkü yanlış teşhis koyan doktorun mesleki kariyeri tehlikeye girer. Tıp ihtisası yapan bir hekime “Emin olmadıkları bir konuda doktorlar çok eminmiş gibi neden davranıyorlar?” diye sormuştum. Genç hekim eğitim ve mesleki sosyalleşme sürecinde, bir vakayla karşılaştıklarında tereddüt ettiklerini göstermemeleri gerektiğinin öğretildiğini, aksi halde küçük bir tereddüttün bile hastanın hekime olan güvenini ortadan kaldıracağını söylemişti. Bu nedenle Türkiye’de hekim hasta ilişkisi karşılıklı güvene dayalı bir ilişki olarak sürdürülmektedir" diyor. Bunu ciddi bir sorun olarak tanımlayan Prof. Bahar, "Oysa güven meselesi uzmanlık, etik ve hukuk kurallarına bağlı olarak geliştirilmelidir. Hata yapmaz misyonu, söz konusu meslek mensuplarının sınırlarını aşmalarına neden olur. Bu durum onları hem denetlenemez hem de hesap veremez hale getirir. Bazı meslek mensuplarını hata yapmaz kategorine koymak, toplumların eğitim ve anlayış düzeylerinin düşük olduğunu göstermektedir" diyor.Bahar'ın tiyatrocularla ilgili söyledikleri de dikkat çekici. Tiyatrocuların yaptıkları işi yüceltme eğiliminin tiyatro sanatına yüklenen anlamla açıklanabileceğini vurgulayan Bahar, "Tiyatro eski Yunandan beri sergilenmekte olan bir sanatsal etkinlik. Ülkemizde de bir dönem toplumsal kültürün değişimde kullanılan araçlar arasında önemli bir edinmiş; tiyatroculara da toplumu değiştirme ve ilerletme(!) misyonu verilmişti. İşte bu misyon sonucu tiyatroların camilerden farksız olduğu söylemleriyle bile karşılaştık" diyor.Fatih Üniversitesi Psikoloji bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Eyyub Ensari Cicerali, bazı mesleklerin kültürden bağımsız şekilde kutsal algılanabileceği görüşünde. Örnek olarak sağlıkla ilgili meslekleri veren Cicerali, şunları söylüyor: “Bu meslekler, insanları hastalıklardan kurtardıkları ve yaşamsal fonksiyonlarını destekledikleri için kutsal olarak görülebilir. Toplumları ileri götüren bilim adamları ve sanatçılar da bu kategoriye girebilir. Bu kişilerin ‘yaratıcılık’ özelliğine sahip oldukları varsayılır. Bu meslek sahipleri toplumun korunması, ilerlemesi ve hayatı kolaylaştırmaya hizmet ettiklerinden kutsal görülürler.Bununla birlikte dünyada postmodernizm akımının güçlenmesiyle 50'li yıllardan itibaren kutsal kabul edilen herşeyin içinin boşalmaya başladığını anlatan Cicerali, “Eğitim de bu alanlardan biri. İçerik, kalite, amaç ve sürdürülebilirlik alanındaki yetersizlikler, denetimdeki ve cezalandırmadaki eksiklikler kişisel zaafların daha çok gün yüzüne çıkmasına ve ikili ve sosyal ilişkilerin istenen ya da beklenen seviyede sürdürülememesine neden olmakta. Bu durum kişilerin mesleklerinde profesyonel ve etik davranmamalarına, kısa zamanda elde edecekleri menfaatlerin peşinde koşmalarına neden olmakta. Doktor hasta ilişkisindeki olumsuzluklar ve bu durumun mesleğe yönelik sosyal bir genellemeye dönüşmesinin temelinde de yukarıdaki eksiklikler yatmakta” diyor.
↧