Türklerin İngilizceyi neden öğrenemediğine dair onlarca sebep sayılabilir. İngilizce eğitim uzmanı Ali Çopur ise bu konuda “Öğrenmeden öğretmek olmaz. Donanımlı öğretmen, donanımlı ebeveyn olmadan etkili dil eğitimi olmaz. Bu noktada belki en son sorgulayacağımız kişiler çocuklarımız.” diyor.Çokça izlenen bir aile dizisi olan Çocuklar Duyması’ndan bir sahne. Ailenin özel okula giden erkek çocuğu misafirlere takdim ediliyor: “Bizim oğlan bir İngilizce konuşuyor. Şakır şakır neler anlatıyor bir görseniz.” Evin annesi ufak bir dürtüklemeyle oğlunu komşularına doğru itiyor: “Hadi bakalım evladım, konuşsana bir şeyler.” Konuklara dönen evin çocuk, gözlerini kapayıp başlıyor ezberini sıralamaya: “I go, you go, we go, he, she, it goes…” Gurur dolu bakışların arasında ağlayan iki göz dikkat çekiyor. “Hayrola hanım anne niçin ağlıyorsun?” “E baksana torunum nasıl şakır şakır İngilizce konuşuyor.”İnsanları güldürmek için hazırlanmış bu sahne, günlük aile hayatımızdan çok da uzak bir manzara sunmuyor aslında. Yabancı dil öğrenimi başta milli eğitimin ve özelde Türkiye’de yaşayan büyük bir kitlenin ortak sorunu. Ülkemizdeki yabancı dil eğitimi seviyesi en son 2012 yılında Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın gerçekleştirdiği bir araştırma üzerinden gündeme gelmişti. Bu araştırmanın sonuçları, ülkedeki genel seviyenin “What is your name?”, “This is a pencil” düzeyinde seyrettiği şeklinde gazetelere yansımıştı. Oysa Türkiye’nin dış ülkelerle olan münasebetlerindeki artış bir küresel dil olan İngilizcenin de öğrenimi ve kullanımını giderek zaruri hale getiriyor. Konuyu bir de ehline sormalı dedik ve Zambak Yayıncılık ve Eğitim Gereçleri Anonim Şirketi Genel Müdür Yardımcısı Ali Çopur’a danıştık. Ali Çopur, uzun yıllar İrlanda’nın Belfast şehrinde özellikle İngilizce yabancı dil öğrenimi üzerine çalışmalarda bulunmuş. Hazırladığı yabancı dil kitapları ile işinin mütehassıslarından. Halihazırda, Selt Publishing ve Selt Academy bünyesinde İngilizce hocalarına yönelik yayınlar ve formasyon eğitimleri veren Çopur, “Bir yabancı dili öğretebilmek ancak devamlı öğrenebilmekle kaim.” diyor.Ebeveynler ne istediğini bilmeli“Üniversiteyi bitirdikten sonra kitabı kapayıp bir öğrenci gözüyle hiçbir zaman bir daha o kapağı kaldırmamak günümüz öğretmeninin en büyük handikaplarından.” diyerek anlatmaya başlayan Ali Çopur, öğretmenlerin donanım sahibi olması noktasına yoğunlaşıyor. Çopur, asıl önem arz eden hususu ise şöyle açıklıyor: “Bugüne kadar ‘Bu çocuk niye öğrenmiyor? sorusunu öğrenciye yönelttik. Halbuki dil öğrenimini talep edenler, birinci derecede o çocuğu o okula yazdıran ebeveynlerdir. Dolayısıyla velinin de bir öğretmenden ne talep ettiğini bilmesi gerekli. Hatta o dili başta kendisi öğrenmeli.” Türkiye’deki bu sorunu nispeten aşmış bazı köklü okullara bakıldığı vakit neyi kastettiğinin anlaşılacağını bildiren Çopur, “Başta okulun yöneticisi kendini dil bakımından geliştirmeye ahd etmelidir.” diyor.Öğretmenler, yıllarını genç dimağları eğitmeye adamış kimseler. Veliden talebeyi teslim alıp sınıf kapısını kapattığında artık onlarla baş başa kalır. Onun seviyesi de talebenin genel performansıyla ortaya çıkar. Öğretmenin kendinden bekleneni bilmesi, yabancı kaynaklardan beslenmesi, dünya ile adaptasyon içinde olması ve bazı komplekslerden arınması gerekli. Zira dil, kullanım alanı olarak okullarda işlenen diğer derslerden daha yaygın bir uygulama sahasına sahip. Bu sebeple yabancı dil hocaları öğrenciyi sistemin kendilerine biçtiği elbiseden taşırabilecek bazı donanımları da kendi çabasıyla edinmeli, öğretelim derken kendileri o dili dili unutmamalı.Dil ötelenecek bir mefhum değilYabancı dil öğrenme üçgeninin talep-şekillendirme-pratik olarak belirlenebileceğini ifade eden Ali Çopur, talebin veliden, şekillendirmenin okul idaresinden, en son pratiğin ise öğretmenden geleceğini vurguluyor. Mevcut sistemin velileri yanlış yöne sevk ettiğine işaret ediyor. “Öğrenci üniversite sınavına girene kadar iyi bir bölüme yerleşmek için çaba gösteriyor. Bu arada yabancı dil eğitimi geri planda tutuluyor. Üniversitede yerleştiği bölüm yabancı dil bilmeyi gerektiriyorsa, bir senesini o dili öğrenmeye vakfediyor. Sonra üniversiteyi bitiriyor ve iş bulabilme telaşına giriyor. İşyerinden istenen İngilizce yeterliliğini yine sağlayamıyor ve bu sefer yurtdışına dil eğitimi almaya gidiyor.” diyen Çopur, hayatın her safhasında karşılaşacak bir ihtiyaçı ötelemenin mantığı olmadığını söylüyor.
↧