Yaşı kemale ermiş bir oyuncunun hikâyesini anlatan Meddah, bu hafta gösterimde. Yetmişe yakın oyunda rol alan, Devlet Tiyatrosu'nda onlarca oyunlar sahneye koyan Münir Caner (69), erken yaşta sinemaya geçmenin sevincini yaşıyor.Meddah, bir dönem şaşaalı bir hayat sürüp el üstünde tutulan, yaşlanınca yalnızlaşan, değer görmeyen bir oyuncunun hikâyesini anlatıyor: “Aziz, şöhretin zirvesindeyken ailesine sırt çevirmiş oyunculardan biridir. Emeklilik döneminde AVM'lerde gösteri yapıp zar zor otel ücretini kazanır. Sağlığının elden gitmeye başladığını fark edince uzun süredir vicdan azabını çektiği bir hatayı düzeltmek ister. Anadolu turnesine çıkan bir kumpanyaya dâhil olur ve yaptığı yanlışı düzeltmek için sonu belli bir yolculuğa çıkar.” Batur Emin Akyel'in yönettiği filmin başrolünde Münir Canar var. Filmi izlerken ister istemez, ‘Uzun yıllardır gözlerden ırak bir hayat süren Canar'ın gerçek hikâyesi mi perdeye yansıtıldı?' sorusu zihinlerde beliriyor. Çünkü Canar da Aziz gibi değeri pek bilinmeyen, uzun yıllardır inzivaya çekilmiş, Meddah gibi kendini geleneksel tiyatroya adamış oyunculardan biri. Canar, doğma büyüme Ankaralı. Babası Ankara Devlet Konservatuvarı'nın ilk mezunlarından, kendisi Carl Ebert'ten eğitim alan son kuşak oyunculardan. Yıllardır Ankara başta olmak üzere Devlet Tiyatroları'nın birçok sahnesinde oyunlar oynuyor, yönetiyor. Yetmişe yakın oyunda ismi, oyuncu-yönetmen olarak geçiyor. Bugüne kadar ortaoyunu biçimiyle kaleme aldığı üç oyun var:“Fotoğrafçı oyununu bugün kimse izlemez, onun için güncel hikâyeleri anlatan oyunlar yazdım: Geçmiş Zaman Olur ki, Bir Mahalle ki, Öyle Bir Akıl ki. Biz de konu bolluğundan çok ne var ki. İsviçre'de 34 yılda olacak şey, bizde 22 dakikada oluyor. Olay bolluğu çok fazla olduğu için hiç zorlanmadım.” Dümbüllü'yle her şey değişti Canar'ın geleneksel tiyatroya merakı lise yıllarına dayanıyor. Yıl 1959. Yer: Ankara Gençlik Parkı. Mahallelinin sarma dolma yiyip semaverden çaylarını içtiği günlerden birinde Canar ile babası parkın yolunu tutar. O gün de büyük usta İsmail Dümbüllü ortaoyunu oynamak için parka gelmiştir. Baba-oğul oyunu izlemeye gider, beklenen buluşma gerçekleşir. Çocukluğundan bu yana baba mesleği vesilesiyle onlarca klasik izleyen oğul, ortaoyununa anlam veremez, farklı duygulara kapılır: “İzlediğim renkli, enerjisi yüksek oyun bana çok samimi geldi. Babam o gün geleneksel tiyatroyla ilgili birçok şey anlattı. Sonrasında Hayali Küçük Ali'nin Cebeci'deki Karagöz gösterilerini izlemeye gittim. Sesini kasetlere aldım, dinleyerek ezberledim. Konservatuvarda okurken geleneksel tiyatro ile ilgili araştırmalara devam ettim. Tiplerin Batı tarzı oyunlarda kullanılacağını düşünüp denemeler yaptık, büyük beğeni topladık. Okul bittiğinde Musahipzade Celal'in Yedekçi piyesinden Kastamonulu tipi oynuyordum. Onu bahane ederek de Küçük Ali'nin evine gidip konuştum. Dinlediklerim, okuduklarım üzerinden hâlâ ortaoyunu anlamaya çalışıyorum.” Sokaktan geçen Karagöz oynatıyor Canar, her önüne gelenin ortaoyunu oynamasından, perde kurup Karagöz oynamasından şikâyetçi. Nitelikten yoksun bu oyunlarla seyircinin gelenekten soğutulduğunu düşünüyor. Ona göre bu geleneksel tiyatro iş bilmezlerin elinden alınmazsa seyirci hepten kaçar: “Gençleri bırakın, eskiler bile gelenekselden bihaber. Ramazan'dan Ramazan'a birileri ortaya çıkıyor, ortaoyunu, Karagöz diye saçma sapan gösteriler yapıyor. Feshane'deki gösterileri izliyorum. Allahhh, bu insanlara ortaoyunu nasıl sevdireceğiz. Onları gören bir daha izlemez. Sokaktan geçen biri tasvirleri alsa çıkıp oynatabiliyor. Kimse ne yapıyorsun, demiyor. Böyle olmamalı. Eskiden usta çırak ilişkisi vardı, şimdi okula ihtiyacımız var. En büyük eksiklik eğitim.” Ortaoyununa ağırlık verdim Kendi de anlattığı gibi ömrü ortaoyunu algılayıp bugüne taşımaya çalışmakla geçmiş Canar'ın. Karagöz'ü seslendirse de oynatmıyor, meddahı bilse de sahneye çıkmıyor. Neden perde kurmuyor, sahneye çıkmıyorsunuz sorusunu gülümseyerek cevap veriyor: “Ortam olmadı. Ben ortaoyunu ağırlık verdim. Öbürlerini araştırdım, öğrenmeye çalıştım. Ne, nereden geliyor, ne ifade ediyor ona bakıyorum. Sanatta tam öğrendim demek çok yanlış. O süreç devam ediyor. Yaşamımız boyunca en iyi yere gelmeye çalışacaksınız. Gelinir mi? Gelen olmamış. Ama oraya gelmeye çalışacaksınız. Bu iş böyle. Bunlar, yeteneklerim çerçevesinde oyunculuğum, yeteneklerim için çok büyük kazanç.” Keşke iki ihtiyarın aşkı anlatılsa Meddah, Canar'ın irili ufaklı rollerle sinema ve dizilerde oynadı. Meddah, ilk uzun metrajlı filmi. Yaşından fazla oyunda rol alan oyuncu, 69 yaşında ilk başrolü için ‘biraz erken oldu' diyor. Bunda Ankara'da yaşamasının payı büyük olsa gerek. Malum sektörün merkezi İstanbul. Gözden ırak olan da gönülden ırak oluyor ama o yine de halinden memnun: “İstanbul'da yaşayamam, burası bana göre değil. Ankara güzel, huzurlu…” Canar, hikâyelerin birbirine benzerliğinden şikâyetçi bir de. Her dizi, filmin bir aşk sarmalıyla ilerlemesini şöyle yorumluyor: “Halk gençlerin aşklarını anlatan hikâyelere alıştırıldığı için diğerleri talep görüyor. Başka bir şey yok mu? İki ihtiyarın aşkı da ilginç olabilir. Ama kimse yazmaz, çekilse de izlenmez. Bu bakış açısı değişmeli.” Canar'ın hayata dair anlattığı farklı ayrıntılar da var: Mazbut bir hayatım var. Kıskançlık huyum yok, yapılan güzel bir şeyi takdir ederim. Bilmediğim, kusur ettiğim insanlar olabilir ama kimseye çelme takmadım. Kendi halimde yaşıyorum. Basit, sıradan bir adamım. Tiyatroma gidiyor, eve dönüyorum. 1980'de evlendim. Allah'a şükür çok mutlu bir evlilik oldu. İki kızımız var; onlar akıllı çıktı, oyunculuğa bulaşmadı. Medar-ı iftiharım 7 bin 500 kitaplık bir kütüphanem var, içine daldım mı dünyayı unuturum. Anılarımda yaşayan biri değilim. Kim o öyle yapıyorum diyorsa yalan söylüyor. Yaptığın işten de etkilenmezsin. Deliyi oynuyorsam, deli gibi mi dolaşacağım ortalıkta. Oyundan gelince bir yorgunluk olur; uzanır, dinlenirsin o da geçer. Oyunculukta diğer meslekler gibi, pek farkı yok. Gök kubbede bir hoş seda bırakabilirsek yarın hatırlanırız. Bir yazar, bestekâr, ressam yaşar ama oyuncu hiçbir zaman yaşamaz. Damga vurmuş oyuncuları ülküleri sahip çıkarsa, adına kitaplar basar, filmler çekerse unutulmaz. Bizde öyle bir şey yok. Ülkem adına bu acı verici.
↧