Futbol bir endüstri haline geldi. Yani ortada para var. Bir de taraftara en çok heyecanı veren transferler. Futbolcu eğer yıldız ise binlerce kişi tarafından havaalanında karşılanır, omuzlara alınır, hatta eğer yıldız ise adına özel besteler yapılır. Yıldız değilse antrenmana çıktığında tanışır taraftarla. Bir de yarınların yıldızlarını keşfedenler var. Onların işi mücevherle değil, cevherle…Avrupa’da transfer başarısı deyince akıllara gelen ilk takımlardır Porto, Ajax, Udinese… Bu soruyu sokakta küçük bir çocuğa sorsan hemen cevabını verir. Bu kulüplerin işi, ilk önce futbolcuyu keşfetmek, ardından cüzi bir miktara satın almak. Genç futbolcuları parlatarak Avrupa’nın dev kulüplerine pazarlamak da işin son aşaması. Peki, transfer başarısı ile ön plana çıkan bu takımların sırrı ne? Nasıl oluyor da rakip kulüplerin ruhu bile duymadan adı sanı duyulmamış futbolcuları kadrolarına katıyorlar? Bu takımların sadece kendilerine özgü bir yöntemi yok aslında. Herkesin bilmesine rağmen uygulama aşamasında püf noktalarına dikkat edilmemesi, yeteri kadar altyapıya önem verilmemesi bu sebeplere birkaç örnek. Günümüzde bilgiye ulaşmak eskisi kadar ilkel değil. Futbol ile ilgili her şeyi bulmak mümkün. Yani eskiden sayılı kişilerin yaptığı yetenek avcılığı da demode olmuş durumda. Lafı uzatmadan asıl konumuza dönelim. İlk önce, kulüp kendi eksikliğini yani hedef bölgelerini belirlemeli. Ardından etkin ekiple beraber takım için doğru oyuncuyu bulmalı. Bu oyuncuların sözleşme bedelinin kulübün bütçesini zorlamaması ve oyuncunun gelişmesi-parlaması için yeterli imkânların sunulması altı çizilecek hususlardan. Tabii bu durumu ekonomik gücü yüksek Avrupa’nın dev kulüpleri (Arsenal, Manchester United) için söylemek de mümkün. Ünlü Fransız hoca Arsene Wenger, kaliteli antrenmanlarla oyuncuların gelişebileceğini söylerken başarıya iki temel yoldan gidileceğini şöyle açıklıyor: “Genç oyuncuları akademiden çıkarmak ya da iyi bir scouting sistemi ile akıllıca transfer yapmak.” Üçüncü bir yol daha olduğunu sözlerine ekleyen tecrübeli Hoca, “Dünyanın en iyi futbolcularını satın alabilirsiniz. Mesela, Messi ya da Ronaldo’yu almak için scout’a ihtiyacınız yok. Ama daha ufak kulüplerde oynayan ve kimsenin bilmediği üst seviye futbolcuları bulmak için çok iyi yetenek avcılarına ihtiyacınız var.” diyor. İşte Arsene Wenger’in de dediği gibi kimsenin ruhu bile duymadan o oyuncuları bulmak, asıl mesele bu!Avrupa’nın vitrini PortoPortekiz’in kuzeyinde Rio Douro nehrinin ağzında bulunan, 1,5 milyondan fazla nüfuslu Porto şehri, ülkenin en önemli endüstri noktası. Futebol Clube do Porto, Portekiz’in önde gelen futbol kulüplerinden biri. Porto’yu, yüksek maliyetlerle futbolcu satan bir kulüp olarak tanıtabiliriz. Hulk’u 2012-2013 sezonu başında 50 milyon €’ya Zenit’e, Radamel Falcao’yu 47 milyon €’ya Atletico Madrid’e satmıştı. Aynı coğrafyada yer alan Portekiz, Hollanda gibi ülkelerin yayın gelirleri diğer beş büyük ligin çok gerisinde. Bu da bu ülkeleri başka alternatiflere sürüklemiş. Hollanda, oyuncuyu yetiştirme ve Afrika, İskandinavya gibi ülkelerden genç oyuncuları keşfetme yolunu seçiyor.Benfica ve Porto, Portekiz Ligi’nin demirbaşlarından. Bu takımların gelirleri de çok yükseklerde değil. Örnek verecek olursak 3 büyük takımımızdan fazla değil gelirleri. Ancak bu iki takım sürekli olarak Avrupa’da mücadele ediyor. 1893’te kurulan Porto takımı, 2 kere Şampiyonlar Ligi’ni (1’i Şampiyon Kulüpler Kupası) 2 kere de UEFA Kupası’nı kazanma başarısını göstererek istikrarının meyvelerini topluyor. Portekiz, iklimiyle olsun kültürüyle olsun Güney Amerika’ya çok benziyor. Falcao, Hulk, Lisandro Lopez, David Luiz, Oscar Cardozo, Anderson, Ramires, James Rodriguez, Maxi Pareria, Angel Di Maria gibi çok sayıda futbolcunun Avrupa ile tanışması Porto ve Benfica ile gerçekleşti. Yani Porto, transfer konusunda Avrupa’nın en iyilerinden birisi.Hollanda’da birinci, Avrupa’da bir yere kadarPortekiz için Güney Amerika ne ise Hollanda için de İskandinavya o demek. Özellikle birkaç pahalı transfer sonrasında rotasını tamamen kuzeye çeviren Ajax, gözünü dinamik gençlere dikmiş durumda. Hollanda 1. Ligi ekonomik olarak büyük liglerin çok gerisinde. Ligi birinci bitirsen bile 10 milyon Euro gibi bir gelir elde edebiliyorsun. Buna rağmen Ajax’ın stratejisi akademiden oyuncu çıkarmaya devam etmek. İkincisi ise genç ve uzun oyuncuları kadroya dâhil etmek. Christian Eriksen, Lucas Andersen, bunlardan birkaç tanesi… Ajax teknik direktörü Frank De Boer de, oyuncu kaynağı olan akademiye yatırım yapılması görüşünde. “Akademimizi geliştirmek istiyoruz, eğer altın bir jenerasyon yakalayabilirsek Şampiyonlar Ligi’ni tekrar kazanmamız söz konusu olur.” diyen başarılı teknik adam sistemlerine güvenini vurguluyor.Orta sınıf ama en iyi yönetime sahip Slovenya sınırında yer alan 100 bin nüfuslu tarihî Udine şehrinin takımı olan Udinese futbol yönetimi olarak dünyanın en iyilerinden. Çünkü üst düzey oyuncu izleme ağına sahip. 1990’ların ortalarından itibaren keşfe hazır gençlere yönelmeye karar verir Udinese yönetimi. Şilili Claudio Pizarro’nun, dört sezon oynadıktan sonra İnter’e satılması bunun bir göstergesi olarak kabul edilir. İlerleyen dönemlerde çok sayıda futbolcu Udinese’den Avrupa’nın köklü takımlarına transfer oldu. Udinese takımının belirli bölgelerde çalışan scout ekibi var. Bu ekip oyuncuları şef scout’a bildiriyor. Ardından herkesin fikri olumlu ise transfer yapılıyor. Udinese’nin eski sportif direktörü Fabrizio Larini, transfer politikasını şöyle özetliyor: “Temel olarak iki seçeneğimiz var. Ya Alexis Sanchez’de olduğu gibi yarının yıldızını keşfeden ilk kulüp olacağız ya da Brezilya ve Arjantin değil de Şili, Kolombiya, İsviçre, Slovenya, Danimarka gibi alternatif pazarlardaki bilinmeyen oyunculara bakacağız. Ancak önemli olan nokta şu, yenisini hazırlayana kadar elimizdeki oyuncuları mümkün olduğunca tutmak istiyoruz.” Bir ara Fenerbahçe’nin kapısına kadar gelip geri dönen Gökhan İnler, Kolombiyalı Mauricio Isla ve Şilili Alexis Sanchez kulübün başarılı transferlerinden. Bizde durum biraz farklı!Ülkemizde genç ve ucuz yabancı transferi oldukça kısıtlı. Çünkü Türkiye’de şampiyonluğa oynayan takımın da kümede kalma savaşı veren takımın da mantığı aynı. Yani tecrübe sahibi olduklarına inanılan futbolcular revaçta. Avrupa’da bazı takımların yaptığı gibi potansiyel sahibi oyunculara yatırım yapıp, birkaç sene bekleyecek sabır yok maalesef! Hiç kimse sabırlı değil.
↧