Tutukluluk sürelerinin 5 yılla sınırlandırılmasının ardından Ergenekon sanıklarına görünen tahliye yolu, “Adil yargılanma hakkı sağlanamıyor mu, tutukluluk süreleri çok mu uzun, tahliyeler beraat simgesi mi?” gibi soruları da beraberinde getirdi. Peki bundan sonra ne olacak?“Vatanım için, yattığım günleri Atatürk’ün çizdiği yolda bir nöbet olarak kabul ediyorum. Nöbetime dışarıda devam edeceğim. Dava diye bir şey yok artık. Bundan sonra Türkiye’yi buraya getirmek için, bu vatanseverleri, bu yiğit insanları, bu bayrağı için, vatanı için şehit olmayı göze alan insanları buraya tıktılar.”Ergenekon davası kapsamında tutuklandığında davanın ilk savcısı Zekeriya Öz’e hitaben “İstesem, 1-2 ayda tüm isimleri buraya getiririm” diyen Veli Küçük, 7 yıl sonra Silivri Cezaevi’nden çıkarken yaşadıklarını ‘bir nöbet’ olarak niteledi.Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı suç örgütü olarak nitelenen ve faili meçhullerden darbe girişimlerine, Danıştay saldırısından suikast emirlerine kadar uzanan bir yapılanmaya işaret eden Ergenekon davası sanıkları tutukluluk süresini beş yıla indiren düzenlemeyle tahliye edildi.Aralarında ağırlaştırılmış ömür boyu müebbet cezası alan ve kararı Yargıtay’da bekleyenlerin de bulunduğu sanıkların tahliyesi, beraberinde soru işaretlerini de getiriyor. Uzun süren mahkemeler boyunca devam eden tutukluluklar hukukçuların ve insan hakları savunucularının eleştirisi altındayken, salıverilmeleri masumiyet ispatı olarak görüp davayı geçersiz sayanlar da var. Bırakılanlar arasında Malatya Zirve Katliamı davası sanıklarının da oluşu, “Toplumda hassasiyet yaratan davaların sanıkları için nasıl bir prosedür izlenmeli?” sorusunu da beraberinde getiriyor.Bir yanda Ergenekon davasının Türkiye demokrasi pratiğinin en önemli sınavı olduğuna inananlar, bir yanda hem örgütün ortaya çıkması gerektiğini hem davanın hak ve özgürlüklere uygun çerçevede yürütülmesi gerektiğini savunanlar, bir yanda başından itibaren böyle bir örgütün olmadığını ve davanın siyasî olduğunu iddia edenler... “Şimdi ne olacak?” sorusunu hukukçu Orhan Kemal Cengiz’le Ümit Kardaş’a ve gazeteci Faruk Mercan’a yönelttik.Adalette dengeyi bir türlü bulamadıkOrhan Kemal Cengiz: Ergenekon dünyasıyla da barış imzalandı ve “Paralel yapı Ergenekoncular kadar bizi de mağdur etti” dendi. Bu tahliyeleri küçük bir bedel olarak saydılar. Kendilerince cendere olarak gördükleri süreçten kurtulmak, Özel Yetkili Mahkemelere sınırlama getirmek ve Kemalist kesimden destek görmek amacıyla bu sürecin önü açıldı ama toplum vicdanını kanatacak bir durum oluştu.Zirve Katliamı, Ergenekon, Hrant Dink suikasti failleri dışarı çıkmış oldu. Uzun tutukluluk süreleri önemli bir sorun ama bu düzenleme mesela KCK tutuklularına yaramadı. Hükümet neye niyet ettiyse ona yaradı. Türkiye’deki adalet sisteminde insanları sonuna kadar yargılama eğilimi var. Bir soruşturma sürerken hakkında belli düzeyde delil bulunan isim tutuklanır. Adaletin terazisinde dengeyi bir türlü bulamıyoruz. O kadar alelacele bir düzenleme yapıldı ki, Malatya sanıklarına bile elektronik kelepçe takmak 2 gün sonra akıllarına geldi. Bundan sonra huzursuzluk var. İnsanların salıverilmesiyle davaya duyulan güven kırıldı. Çıkanların “Biz suçlu olsak salıverilmezdik, bu masumiyet karinesinin ispatıdır.” söylemi de bunu pekiştirdi. Ergenekon gibi kamu gücü kullanan örgütlerde güçlü bir savcılık ve hakimlik sistemi şart. Bir şeyi yaparken başka şeyleri yıkıyoruz. Özellikle organize suçlarla mücadele etmek için özel yetkili mahkemelere ihtiyacımız yok ama güçlü savcılık bürolarına ve uzmanlaşmış savcılara ihtiyacımız var. Yapılan düzenlemelerle eskiye dönme ihtimalimiz var.Yargıtay aşamasında suçsuzlar algısı değişecekFaruk Mercan: Ergenekon davası 2007 yılında ‘Türk gladyosu davası’ olarak başladı. Emsalleri İtalya, Belçika, Yunanistan’da vardı. Mesela İtalya’da gladyonun çözülmesi o zamanki savcıların Genelkurmay arşivlerine girmesiyle mümkün olmuştu. Bizde bu hiç mümkün olmadı. Kozmik odaya sadece ‘izin verilen ölçüde’ yıllar sonra girilebildi. Genelkurmay’ın ve MİT’in direnişlerine rağmen. Her iki kurum da savcıya ve mahkemelere gönderdikleri bilgilendirmelerde Ergenekon’la ilgili bir belge olmadığını söylediler.Buna rağmen Ergenekon savcıları çalışmalarını sürdürdüler. Olay bir noktadan sonra Türk gladyosundan ziyade darbe davasına dönüştü. 2008’den itibaren darbe teşebbüsleri arttı, 27 Nisan, Danıştay suikastı, AK Parti kapatma davası, Cumhuriyet mitingleri hükümeti devirmeye yönelik davalardı. Eğer Ergenekon davası olmasaydı hem AK Parti kapatılacak hem darbe yolu açılacaktı. Şamil Tayyar’ın ifadesiyle 15-20 suikast, 5 darbe atlattık. AK Parti davaya mağdur olarak da müdahil oldu. 17 Aralık’a kadar Ergenekon’la ilgili sıkıntısı yoktu. Ergenekon sürecini yapan polislere büyük saygı duyuyorlardı. Zekeriya Öz’e yapılan muamele Cumhuriyet tarihinde hiçbir savcıya yapılmadı. 17 Aralık’la süreç tersine döndü. Şimdi “Acaba Ergenekon davası çöktü mü?” algısı var. Yarın bir gün gerekçeli karar bitince ve olay Yargıtay safhasına gelince bu algı değişecektir. Ergenekon davasının çökeceğini hiç zannetmiyorum. Ergenekon aynı zamanda siyasal ideolojisi olan bir davadır. 1923 Türkiye’sine dönmek ideali taşıyor. Hepsi “Bunların kökünü kazıyacağız” söylemiyle çıktı.Adalet herkese lazımÜmit Kardaş: Davanın başından beri ‘önyargılı davrandılar’ eleştirisi oldu. Buradaki bütün şikâyetler çok önceden Türk hukuk sisteminin şikâyetleriydi. Sıkı yönetim, DGM, ÖYM, Terörle Mücadele Kanunu devam ederken toplumun diğer kesimlerini etkiliyordu bu sorunlar. ‘Adil yargılanma hakkı’nın birçok insan tarafından ihlal edildiğini biliyoruz. Ne oldu da böyle oldu? Şu oldu, hiç yargılanmayacağı düşünülen askeriyeden, yargıdan, sivil dünyadan isimler yargılanınca onlar da başladı “Hukuk nerede?” demeye.Sivil bürokrasinin güçlü olanları dışında vatandaşların yargılanmasında sorun görmeyen sistemdi bu. Kaldırıldı, iyi oldu mu? Oldu muhakkak. Yargılama sisteminde kovuşturma aşaması çok uzadığı zaman haksız tutuklamalara neden oluyor. Ceza yargılamasında kovuşturma ve soruşturma bir iki oturumda biter. Bizde yıllarca sürüyor. Soruşturma aşamasında yeterli delil toplanmıyor, hâkimlerin iş yükü fazla. Normalde maksimum süre 1, 1-5 iki yıldır. “Hakkımızdaki kararı bir an önce verin” demek hakkı var vatandaşların. Hükümetse yolsuzluk ve rüşvet iddiaları karşısında paniğe kapılarak alelacele düzenlemeler yaptı. Uygulaması da sorunlu oldu elbet. İlker Başbuğ 26 aydır tutuklu kalmasına rağmen tahliye edildi. Bu kamuoyunda emsal oldu. 5 yılı doldurmayan tutuklulukta birçok kişi başvuruda bulundu. Yine kamuoyunda tepki toplayan salıverilmeler Hizbullah davasında gerçekleşmişti. 10 yılda kesinleşmiş karar verilemediği için çıkmışlardı. Bu davaların hiçbirinde hiçbir tutuklu “Bu suçu işledik, pişmanız” demedi. “Bizim yaptığımız şeyler hukuka uygundur” dediler. Bunu “deliller sahteydi” demenin bir yolu olarak kullanıyorlar. “Bizi yeniden yargılayın beraat ettirin” demeye geliyor bu iş. Dava sürecinde şöyle haksızlıklar da oldu, plan tatbikatına resmî bir bildirimle geleni de suçlamak zorlayıcı olabilir. Bu işi kotaranlarla sınırlı olsaydı, adaletsizlik yönünden bu kadar tepki toplamazdı hem daha hızlı karar çıkardı. Genelkurmay özerkliği, OYAK, askeri yargı duruyor, generallerin özerkliği duruyor. Bu zihniyet yapısı yapısal olarak değişmezse sorun çözülmez. Şimdi “bu iş bitti” değil. Bir gerekçe yazılacak sonra Yargıtaya gidecek. 9. Ceza Dairesi Ceza Dairesi Üyeleri’ni değiştirme yönünde hamleler var. Hükümet-TSK bir ittifak içine girdi gibi. Onlar da işin sonunda beraat edebileceklerini, belki af edileceklerini düşünüyorlar. Bizde bu yargı iyi bir süreç değildi kimse için. Ağına son dakika da düşenler için de iyi olmayacaktı. Herkes mağdur. İlkesel düşünmek gerek, hukuk herkese lazım.
↧