Çanakkale’den Eceabat’a feribotla geçerken göze ilk çarpan, Gelibolu Yarımadası’nda “Dur yolcu bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir.” yazısı oluyor.Boğaz’dan geçen gemileri selamlayan bu mısralar, 95 yıl önce kazanılan zaferin ne kadar önemli olduğunun, bu topraklara basarken bir kez daha düşünmek gerektiğinin en açık ifadesi. Tarih derslerinden öğrendiğimiz Conkbayırı, Anafartalar, 57. Alay, Ertuğrul Koyu hayal olmaktan çıkıp gerçeklik kazanıyor. Kurumuş otların arasında gezerken neredeyse top sesleri ile irkiliyor, omuz omuza mücadelenin verildiği Conkbayırı’ndaki siperlerde yürürken üzerinizden geçen mermilerin sesini duyuyorsunuz. Anzak Koyu’nda Türk’ün ne demek olduğunu bilmeyen James Taylor’un 1915’te ailesine “Sevgili ve bir zamanlar mutlu ailem. Gelibolu cehenneminden hepinize merhaba.” dizeleriyle başlayan mektubu ve mezarı karşılıyor sizi. Ertuğrul Koyu’na hâkim tepeden aşağı doğru baktığınızda İngiliz ve Fransız donanmalarının sabahın erken saatlerinde yaptıkları çıkarmanın sesi dalgalar ile birlikte kulağınıza geliyor. Rüzgâr Anadolu’nun dört bir yanından, Bağdat’tan, Halep’ten, Şam’dan gelen kahraman Türk askerlerinin “Allah Allah” nidalarını kulağınıza fısıldıyor. Şehitler Abidesi’ne ulaştığınızda gökyüzüne yükselen yüzlerce mezar taşı sema ile yeryüzünü birleştiriyor. Ağızlardan Fatiha ile birlikte Mehmet Âkif Ersoy’un “Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker/ Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer/ Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i/ Bedr’in aslanları, ancak bu kadar şanlı idi.” dizeleri dökülüveriyor.
↧