Tuğba ve Birhan Alakır çifti, on sene önce doğup büyüdükleri şehri terk etmeye karar vermişler. İstanbul Moda’da gözlerini açtıkları dünya, giderek şehrin karmaşası ile birlikte onlar için yaşanmaz bir hal almaya başlamış.Daha lise sıralarındayken kader yollarını birleştirmiş. Yıllar geçtikçe gezgin olarak yollara düşmüşler. Tibet, Hindistan ve pek çok yer. Her dönüşlerinde doğadan ve yeşilden uzaklaşan, komşuluk ilişkilerinin azaldığı, çocukların ağaçlarda oynamadığı bir İstanbul karşılamış onları. Ailelerinin “normal bir iş bulun, çalışın” baskıları ise istedikleri yaşamı kurmalarına engel olamamış. Birhan, Yıldız Teknik Üniversitesi’ni yarıda bırakmış; Tuğba ise Marmara Üniversitesi’nde Ekonomi bölümünü bitirmiş. Annesinin ısrarlarına rağmen bankada dört ay çalışabilmiş. Birhan’ın günümüze hakim olan şehir ve tüketim odaklı hayat biçiminden uzaklaşıp temiz su, organik gıda ve yaşanabilir bir yuva hayali, Adana’dan Antalya’ya Toroslar’ı sırt çantasıyla gezip Antalya’daki Alakır Vadisi’ni bulduğunda gerçeğe dönüşmüş. Plastik şişede sunulan suyun, poşette gıdanın ve dört duvar arasında yuvanın yerine şehirlere göçle boşalan, ranttan uzak kırsal alanda yaşamaya başlamışlar. Şehirdeki arkadaşları onlara “hayalci”, aileleri “yapamazsınız” derken, köydekiler de bu iki yabancıya anlam verememiş. Zamanla topraklarına sahip çıkan bu genç çifti, çocukları saymışlar. Kırsal alanda yaşamayı öğrenmeleri zor olsa da Birhan’ın en büyük ustası, köylü Durmuş amca olmuş. Nasıl ekilir? “Çamur ve ağaçtan yapılacak olan ‘yuva’ nereye kurulmalı?” sorularının yanıtlarını onda bulmuşlar. Şehirde edinmiş oldukları kültür de yaşamlarını pratikleştirmiş. Aradan geçen altı yılın ardından ise bir sabah kepçeler ve moloz kamyonlarının sesiyle uyanmışlar. Şehirden kaçıp doğada yaşamın keyfini sürerken HES projesi ile dünyaları kararmış. İşte o günden bu yana geçen dört yıldır soyisimlerinde de taşıdıkları Alakır Vadisi için mücadele ediyorlar.
↧