Anadilde eğitim tartışmalarıyla hız kazanan dil enstitüleri açma furyası Lazca ile devam ediyor. Rize’de açılan, İstanbul’da da şubesi olan Laz Enstitüsü’nün hedefi; yazı dilini öğretmenin yanı sıra keşfedilmeyi bekleyen Lazca gurbet, ayrılık, sevda destanlarını gün yüzüne çıkarmak.Kültür, medeniyet denilince ilk akla gelen unsur dil. Küreselleşmeye inat yerel kültürü koruma savaşının da en görünür öğesi aynı zamanda. Biz de toplum olarak içimizdeki çeşitlilikleri yaşatmaya karar verdikçe ölmek üzere olan dilleri adeta yeniden keşfediyoruz.Geçmişindeki acıların fazlalığından olsa gerek önce Kürtçe ve Ermenice eserlerin tozlu rafları karıştırıldı bu keşfetme sürecinde. Şimdilerde ise aynı heyecan Lazcada var. Yaklaşık iki ay önce Rize’de kurulan Laz Enstitüsü, bu heyecanın daha da artmasına vesile olmuş. Yazılı eserleri gün yüzüne çıkarmayı amaçlayan enstitü, konuşma dilinin yanı sıra yazı dilini de hiç olmazsa Lazlara öğretmeyi hedefliyor.Zengin bir halk şiiri geleneği olan Lazca, sanıldığı gibi sadece neşeli ve hareketli türkülerin dili değil. Gurbetin, ayrılığın işlendiği destanların da dili. Sovyet Savaşı döneminde dile getirilen ağıtlar ise halkın yaşadığı fakirlik ve gurbet acısını göstermesi açısından tarih kitaplarından çok daha fazla etkili. Aile yaşamıyla ilgili ipuçları da veren Laz destanlarına bakılırsa ‘damat’ kavramı da önemli. Enstitü’nün eğitimcilerinden İsmail Avcı Bucaklişi, Lazların en ünlü destancısının Arhavili Nuri Duduşi olduğunu söylüyor. Lazların kayıtlara geçmiş edebi eserlerinden ‘Sicalepeşi Desthani: Damatların Destanı’ da bu kişiye ait. Laz ailelerinde damatların ayrı bir yeri ve itibarı olduğunu belirten Avcı, “Bu geleneğin atalarımızdan bize kaldığını 1900’lü yıllarda yazılan destanlarımızdan anlıyoruz.” diyor. Yazıldığı yıllarda dilden dile dolaşan bu destan 20. yüzyılın başlarında Gürcü bir akademisyen tarafından derlenir, 1939 yılında ise yazılı eser haline getirilir.İnsanlarının doğallığından mütevellit komik olaylarla akla gelen coğrafya aslında Lazca dile getirilen ağıt, gurbet türkülerinin de yeri. Batı illerine ya da başka ülkelere çalışmaya giden eşlere, oğullara yazılan türküler, kadınların ağzından nesilden nesle aktarılmış. Daha eskiye gidildiğinde ise savaş, göç ve gurbetin konu edildiği destanlara rastlamak mümkün. Halk arasında 93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus savaşına katılan Artvinli Ali Beg’in yenilgiden sonra dönüşü Zeliha Teyze’nin serzenişi ve buna mukabil Ali Beg’in cevabı da günümüze ulaşabilen destanlardan.Lazca-Türkçe sözlük ve dilbilgisi kitabının yazarı da olan İsmail Avcı Bucaklişi’nin bu kültürü merak edenlere hatırlattığı diğer isim ise Helimişi Xasani. Modern Laz şiirinin kurucusu olan şair 1907 Hopa doğumlu. Hayatı fakirlik ve sürgünle geçen Xasani, 1932 yılında gittiği Sovyetler Birliği’nde Türkçe isminden dolayı ‘olağan ajan’ şüphesiyle bir yıl hapis yatar. Daha sonra yanlışlık olduğu gerekçesiyle serbest bırakılan Xasani’nin bütün eşyalarına el konulur. 1949’da ise tekrar tutuklanarak eşi ve iki çocuğuyla Sibirya’ya sürgün edilir. Burada geçirdiği altı yıldan sonra Batum’a gönderilen Xasani, hayatının geri kalan kısmını Tiflis’te yoksulluk ve yalnızlık içinde geçirir. Kendi çağının edebi akımlarına uygun modern ve politik Lazca şiirler yazan Xasani’nin eserlerinde memleket hasreti, yalnızlık ve özlemi okumak da mümkün. Kore’de Bir Laz Kızı adını taşıyan bir de Türkçe romanı var. Xasani bu romanda Kore’ye giden Ali Çavuş ile Gürcistanlı bir Laz hemşirenin karşılaşmasını anlatıyor. Tüm şiirlerini 1976’da kendi sesiyle makara bantlara kaydeden şairin dörtlüklerinden bazıları nasıl bir hayat yaşadığını ele veriyor adeta:Ölümün yendiği yalnız bensemBiliniz, gülerek öleceğim (Ar xvala vore-na ğuraş cgineriBğurur giçüiûan ma âiéineri )Küçüksen hep sen ezilirsin / Ne eğ başını, ne de bak yukarıdan Yaşamın boranından kurtulayım diye / Ne kadar çırpınırsan o kadar batarsın (Öuöuûa re-na birtum si izer Ti mo ewozdim çkva jin mo iwüer /Movuçita ya do skidalaş boras/ Muüo paéxala eüo işkider)Lazca, yok olma tehlikesi yaşıyorBir Kafkas dili olan Lazca kendi başına müstakil bir dil ve Karadeniz şivesiyle Rumca ya da başka bir dille benzerliği yok. Lazcaya en yakın dil ise Megrelce ki bu dil Hıristiyan Lazlar tarafından Gürcistan’da konuşuluyor. Zaten, Lazlar ve Megreller Osmanlı egemenliği sonrası ayrılmış aynı halk. UNESCO, 2008 yılında yayınladığı bir raporla Anadolu’da 18 dilin yok olma tehlikesi altında olduğu bilgisini vermişti. Bu dillerden biri de Lazca. Kafkasya’nın güneybatısında ya da Karadeniz Bölgesi’nin doğu ucunda yaşayan ve yerli halk olan Lazların yazılı kayıtlarda bir başka yerden geldiklerine dair bilgi bulunmuyor. Gürcistan sınırları içinde yaşayan ve Megrel olarak bilinen Hıristiyan Lazlardan da bahsetmek gerekir. Lazlarla yakın akraba olan Megreller, Gürcistan içinde ciddi bir nüfus yoğunluğuna sahip.
↧