Quantcast
Channel: ZAMAN-PAZAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Seni böyle bilmezdik Joyce

$
0
0
‘Bildiğin Joyce’ kitabında beş dost, James Joyce’u anlatıyor. Öyle bildiğimiz Joyce değil. Lisede oyunculuk yapan, piyanoyla yatıp kalkan, profesyonel bir yüzücüyle tanışıyoruz. Farklı sorunları olan bir edebiyatçıyla.“İnsan çocukluğundan beslenerek yazar. Yazın yolculuğu, bir böcek gibi yaprağa yerleşip o yaprağı yiyerek büyümek ve olgunlaşmaktır.” diyor Bergman. Bunun için bir yazarın kişisel tarihini, yaşanmışlıklarını bilmek eserlerini algılamak için farklı pencereler açar. Ulick O’Connor’ın ‘Bildiğin Joyce’ kitabında bize usta edebiyatçı James Joyce’u anlamak için bir hayli ipucu veriyor. Pelin Arda’nın Türkçeye çevirdiği kitapta yazarın beş arkadaşı, dostları James Joyce’u anlatıyor; onun nasıl bir öğrenci olduğunu, aile ilişkilerini, memleket sevdasını… Yazarın eserlerinde sarıp sarmalayan hikayelere anılar üzerinden bakmamıza imkan tanıyor.Eugene Sheehy, Joyce’un üniversiteden arkadaşı. Onunla dört yıl eğitim gören, bütün hallerine tanıklık eden kişi. Talebeliğine dair anlattıkları, hayatın içinden samimi, sıcak ayrıntılar. İlk notu şu: “Joyce, bazen buz gibi soğuk olurdu, bazen insanlarla arasına kibirli bir mesafe koyardı, bazen delice şen şakraktı.” Zamanla onu tanıyınca, ne kadar farklı biri olduğunu görür, keşfeder. Joyce, derslere sürekli geç gelen, taklitler yapıp arkadaşlarını güldüren bir öğrencidir. Dersleri-sınavları ciddiye almadığı için hocaların insafıyla zar zor okulu bitirir. En iyi dersi yabancı dil. Anlatılanlara göre inanılmaz bir dil zekâsı vardır. Öğrencilik yıllarında Dublin’den hiç ayrılmamasına rağmen İtalyanca’yı ana dili gibi konuşmayı öğrenmiştir. “Benim işlevim hocayla yaptıkları İtalyanca felsefe ve edebiyata dair tartışmaları dinlemekten ibaretti; diyaloglarını anlamaya çalışmaktansa Sandycove’dan derin sulara atlamayı tercih ederdim.” diye anlatır arkadaşı.En büyük tutku: OyunculukJoyce’a dair ilginç ayrıntılardan biri onun oyunculuk macerası. Edebiyat eserlerinin arasına bir de tiyatro oyunu sıkıştıran (Sürgünler) yazar, meğer gençlik döneminde sahne tozunu yutmuş. Okulun tiyatrosunda rol almış, kendine has oyunculuk üslubuyla beğeni toplamış. Öyle sıradan, basit bir oyunculuk değil. Arkadaşlarına ‘fevkalade bir aktör olabilirsin’ dedirtecek kadar etkili: “Gençlik yıllarının sonlarında doğru amatörce sahnelenen oyunlarda görev aldı. Belvedere’de Robertson’ın Caste adlı oyununda İngiliz Albay’ı canlandırdığını ve bu rolün hakkını tam anlamıyla verdiğini hatırlıyorum… Bizim evde yapılan sessiz sinema oyunlarının yıldızıydı. Zekâsı ve doğaçlama yeteneği oyunlarda baş gösterirdi. Ayrıca çok akıllı bir taklitçiydi, ifadesiz suratı taklidini yapacağı karakterlere bürünmesine son derece yardım ederdi.”Ona dair anlatılan bir diğer ayrıntı müzikle ilgili. Gençlik yıllarında şarkıcı olmak istermiş: “Sesi çok güzeldi. Annesi bazen bize gelir ve Joyce’un söylediği şarkılara piyanoyla eşlik ederdi.” Bir diğer arkadaşı Arthur Power, müzik tutkusunu şöyle özetliyor: “Bütün aile üyeleri şarkı söylerdi. Şarkı olmasaydı neşe olamazdı Joyce için. Gece yarıları kalkıp piyanonun başına oturarak notaların üzerinde müzikal dalgalanmalarla koşuşturup dururken aynı anda o alaycı ve melankolik İrlanda şarkılarını tenor sesiyle söylerdi.”Herşey yüzmek içinWilliam Fallo, Joyce’un Belvedere Koleji ve üniversiteden arkadaşı. Yazarın yarı-otobiyografik romanı ‘Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’ndeki Fallon. O ise Joyce’un bambaşka bir yönüyle tanıştırıyor bizi, yüzücü kimliğiyle: “Profesyonel, iyi bir yüzücüydü. Ben Bull Wall’a yüzmeye tramvayla giderdik, o yaklaşık 6 km yürüyüp gelirdi. Yalnızca kurbağalama stilinde değil, diğer yüzme stillerinde de son derece başarılıydı. Bunun nedeni ince ve esnek vücudunun yanı sıra esasen pratik yapma konusundaki azmiydi.” Diğer ayrıntılar kişisel yapısına dair. Kendini farklı konumlandıran, hırçın, inatçı biri olduğu anlatılıyor: “Herhangi bir konuyu tartışmaya tenezzül etmemesi Joyce’un kişilik özelliklerinden biriydi… Bir arkadaşının Shakespeare’in gelmiş geçmiş en büyük şair olduğunu kabul etmesini söyledi. Kendisine dayatılan bir şeyi asla kabul etmezdi, etmedi… Muhteşem bir hafızaya sahipti. Gördüğü her şeyi bir fotoğraf gibi anında hafızasına kaydederdi.”Görüşmek istemiyorum, baba!Kafka’nın babasıyla olan kavgasını biliyoruz. Mektuplarında, romanlarında bu tatsızlığın izlerini görüyoruz. Meğer Joyce’un da benzer bir çatışması varmış. Kafka’nınki kadar hararetli olmasa da bir o kadar dramatik, dokunaklı. Babası hakkında sık sık konuşan Joyce, kitaplarındaki yüzlerce sayfanın ve onlarca karakterin büyükçe bir kısmının kaynağı olarak babasını görürmüş. İlişkileri zorluklarla dolu. 1912’de Dublin’i terk ettikten sonra babasını bir daha hiç görmemiş meğerse. Dört saatlik mesafede olan Devon-Torquay’da oturmasına rağmen ne ziyarete gitmiş onu, ne de yanına davet etmiş. Ki yazarlıkta büyük paralar kazandığı dönemde oluyor bunlar. Yarım milyon pound tutarında bir para eline geçmesine rağmen tek kuruşunu babasını görmek için harcamamış. Aralarındaki soğukluğun sebebinin psikolojik nedenler olabileceğini söylüyor arkadaşları: “Babası ailesini bırakıp gitmişti. On çocuklu aile Dublin’in orta sınıf labirentlerinde o ev senin, bu ev benim gezip Çingenevari bir hayat yaşamıştı. Sebep, bu yaşattıkları da olabilir.”

Viewing all articles
Browse latest Browse all 3284

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue