Emniyet muhabiri Bayram Kaya, yıllardır izlediği istihbarat birimlerinin ‘fişleme’ hastalığını yazdı. 28 Şubat postmodern darbesini merkeze alarak fişlemeleri konu edinen ‘Sakıncalı Bürokratlar’ kitabında Kaya, fişlemelerin İttihat ve Terakki’den beri devam ettiğini söylüyor.Kitabınızın adı neden ‘Sakıncalı Bürokratlar’?Çünkü 28 Şubat sürecinde irticacı damgası yiyerek fişlenen bürokratın meslek hayatı son buluyordu. Batı Çalışma Grubu’nun (BÇG) toplumda oluşturduğu havadan dolayı da kimse, fişlenerek kamu kurum ve kuruluşlarından atılan devlet memuruna iş vermek istemiyordu. Tabiri caizse bu kişilere ‘vebalı’ gibi davranılıyordu. ‘Sakıncalı’ görülen bazı kişiler, baskıya dayanamayıp hayatına son verdi. Bu bürokratları, ‘sakıncalı/vebalı’ kılan ise sadece dini inanışları, namaz kılmaları ve eşlerinin başörtülü olmasıydı. Başka suçları yoktu!Kitabınızda bürokrasideki fişlemelerin yeni olmadığına ve geçmişte de yaşandığına dikkat çekiyorsunuz. O dönemler fişlemelere nasıl kılıf bulunmuş?Türk siyaset tarihinde fişleme hastalığı, İttihat ve Terakki döneminde başlıyor. Daha sonra Cumhuriyet Halk Partisi’nin uzun süreli iktidarı döneminde yaşanıyor. Bir devlet partisi haline geliyorlar ve istihbarat birimleri birer parti mensubu gibi davranıyordu. Bu sayede siyaset ve bürokrasi istenildiği şekilde dizayn ediliyordu.Aslında dünyanın farklı ülkelerinde de fişleme bir istihbarat hastalığı olarak yaşanıyor. Ama fişleme Türkiye’de daha ziyade önyargı ve toplumu dizayn için kullanılırken, pek çok ülkede devletin bekası ve güvenliği öncelik alıyor. Türkiye’de MİT’te ve İstihbarat Dairesi’nde bulunan irtica ile mücadele masaları bunun için var. Bir ülkede fişleme istemiyorsanız öncelikle bu birimleri kapatırsınız. Aksi durumda bu birimlerde görev yapan kişileri suçlayamazsınız. Çünkü bu memurları yargı önüne çıkardığınızda size görev tanımıyla ilgili olarak bilgilendirme yapacaktır. Kanunlarda ciddi yaptırımlar ortaya konulmadığı müddetçe fişlemeyi asla bitiremezsiniz.Bürokrasideki fişlemelerin, takiplerin sokağa indiği de oluyor. Sıradan vatandaş nasıl takılır ‘derin kulaklar’a?Zaman zaman istihbarat birimlerinden illerdeki vatandaşların dini inanışları, yaşantıları, cemaatlerin genel durumu ve mezhepsel yapılara dair bilgiler ayrıntılı olarak talep edilir. Aylık ya da yıllık bir rapor istenir. Tunceli Hozat’taki fişleme de bunun bir göstergesi. Yaşanan bu skandal, bir ilçe emniyet müdürü ya da amirinin tek başına vereceği bir karar değildir. Ortaya çıkmamış olsaydı kimsenin fişlendiğinden haberi olmayacaktı. Ancak küçük bir sızıntı, şehirdeki rezaleti ortaya çıkardı. Halen belli illerde, ilçelerde hatta köylerde de vatandaşlar mezhepsel yaklaşımlarına kadar yakından takip ediliyor. Şunu düşünebilirsiniz; vatandaşların kimlik bilgilerinin, zafiyetlerinin, hangi partiye oy verdiğinin, kilosunun, göz renginin, konuşma şeklinin ne önemi var? Fişleme bir hastalık ve bunla meşgul olan memurların hayatlarının bir parçası haline gelmiş.Emniyet ve bazı devlet kurumlarındaki tasfiyelerin önceki fişlemelere göre yapıldığı söyleniyor.Taraf Gazetesi’nde aralık ayında “Gülen’i bitirme kararı 2004’te MGK’da alındı” diye haberler çıktı. Hizmet Hareketi tarafından bu, belki de o zamanki askerin gücü düşünüldüğünden, makul karşılandı. Ama dershaneler, işadamları ve okullarla ilgili bilgilerin rapor edildiği yönündeki belgeler gösterdi ki, yok hükmünde kabul edilen MGK kararından itibaren, Cemaat mensupları takip altına alınmış. Özellikle bu dönemde hangi kurumda ne kadar Cemaat’e yakın daire başkanı, yardımcısı, şube müdürü ve memuru varsa hepsi hakkında detaylı bilgiler toplanmış. Aksi durumda bir hafta içerisinde binlerce kişiyle ilgili bilgiye ulaşmak mümkün değil.Tasfiyeler bize gösteriyor ki, bugün bu takipler aynı şiddetle devam etmektedir. Bu fişlemeler de en üst düzeyden gelen talepler sonucunda yapılıyor.Yeni dönemde bir kuruma eleman alınacaksa Cemaat ile herhangi bir bağının olup olmamasına dikkat ediliyor. Bunun için söz konusu şahıslarla ilgili olarak MİT kapsamlı bir çalışma yapıyor. Bu kurumların raporları doğrultusunda alımlara onay veriliyor. Cemaat mensuplarını belirlemek için MİT bünyesinde özel bir birimin kurulduğu da iddia ediliyor.Sizce, emniyet içindeki fişlemeler ne zamandır yapılıyordu?Her ne kadar siyasi irade, yaşanan fişlemeleri bürokrasinin idari tasarrufu olarak lanse etse de gerçek hiç de öyle değil. Çünkü görevden almaların, daha önce Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Başbakanlık gibi kurumlarda da ortaya çıkan fişlemelerle yakından ilgisi söz konusu. Yine cemaatlerin takip edilmesi talimatı AK Parti hükümeti döneminde başlıyor. 2009 yılında İstihbarat Dairesi Başkanlığı görevinden alınan Ramazan Akyürek’in yerine getirilen dönemin Konya Emniyet Müdürü Hüseyin Namal, Türkiye genelindeki il istihbarat şubelerine irticai yapılanmaların yakından takip edilmesi yönünde bir talimat gönderiyor.Namal imzalı belgede özellikle, “dinî motifli terör örgütleri” tabiri yerine irticai yapılanmaların takibi adı altında kapsamı geniş ifadeler kullanılıyor. Bu bilgilerin ardından istihbarat birimleri, özellikle bazı cemaat mensuplarını yakından takibe almıştı. Burada özellikle de Hizmet Hareketi ile irtibatlı bürokratlarla ilgili bazı bilgiler elde edilmişti. Şartların oluşmamasından dolayı bu uygulama hayata geçirilememişti. Fakat 2013 yılında şartların uygun hale gelmesiyle fişleme bilgileri MİT ile paylaşılmaya başlandı.Bu listeler ilk 7 Şubat 2012’de Hakan Fidan ile birlikte dört MİT mensubunun KCK Savcısı Sadrettin Sarıkaya tarafından ifadeye çağrılmasıyla devreye sokuldu. Bu kapsamda İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde görevli bazı kişiler, baskılar sonucunda görevden alındı. Ara dönemlerde de bazı görevden almalar yaşandı. Ancak bunlar pek fazla dikkat çekmedi. Son olarak 17 Aralık 2013’te yapılan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında fişlemeler tamamen raftan indirildi. Hizmet Hareketi’ne sempati duyduğu düşünülen yaklaşık 6 bin polis görevden uzaklaştırıldı. Binlerce kişinin bir hafta içerisinde görevden alınması da istihbarat birimleri tarafından planlı bir fişlemenin yapıldığını açıkça ortaya koyuyor.Milli Görüş’e de örgüt demişlerKitapta, 28 Şubat da Milli Görüş camiasının ‘terör örgütü’ olarak fişlendiğini yazıyorsunuz.28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu’nun hedefinde öncelikli olarak Refah Partisi (RP) ve Milli Görüş camiası vardı. Bu kapsamda da ele geçirilen belgeler arasında parti ve Milli Görüş ile ilgili çok sayıda evrak bulunuyor. En dikkat çeken ise “Türkiye’de irticaî örgütler ve faaliyetleri” başlıklı sunum. Burada irticaî örgütler, Milli Görüşçüler, dinî motifli terör örgütleri ve radikal dinî gruplar olmak üzere dört ana başlığa ayrılmış. Ayrıca Refah Partisi hükümeti de tehlike olarak gösteriliyor. 28 Şubat’ta BÇG’nin bir çalışması söz konusu iken, bugün MİT’te çalışma yapıldığı aşikâr. Edindiğimiz bilgilere göre de burada sadece Hizmet Hareketi değil, diğer cemaatlerin de tehlikeye gireceği ifade ediliyor. Özellikle de Fethullah Gülen Hocaefendi ile ilgili kamuoyuna yansıyan ses kayıtları çalışmaların bir sonucu gibi duruyor.
↧