Gündem yoğun. Ortalık toz duman. Gözün bir karış ötesini göremediği bu ortamda sıra gelmeyen bir konu var. Ülkemizde sanatın geleceğiyle ilgili hayati bir önem taşıyan Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK) oluşumu.Bu düzenleme, geçtiğimiz yıl mayıs ayında ilk defa gündeme gelmişti. Başbakan Erdoğan’ın ‘tiyatroları özelleştireceğiz’ çıkışından hemen sonra. Devlet Tiyatroları (DT), Devlet Opera ve Balesi ve orkestraları kapatıp yetkilerini 11 kişilik bir kurula devreden kanun tasarısı, o dönem bakanlık tarafından yalanlanmıştı. Ankara’dan gelen son habere göre 22 Ocak’ta Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in başkanlık edeceği bir toplantıyla düzenleme, ilgili tarafların görüşüne açılacak, Meclis’e gidecek. Peki, nedir bu Sanat Kurumu? Böyle bir düzenlemeye neden gidiliyor? Şayet uygulamaya geçerse sanatın geleceğini nasıl etkiler?Sanat kurumu, yargıda son sözü Adalet Bakanlığı’na teslim eden HSYK düzenlemesi gibi radikal bir oluşum. Mevcut düzeni lağvederken, sanatı siyasetin gölgesine alacak yeni bir yapı getiriyor. İngiliz Kent Konseyi, İtalya Kültürel Faliyetler Bakanlığı, Avusturya Sanat Konseyi’nin bizcesi...Kabul görürse yapılacaklarDT, Devlet Opera ve Balesi, orkestraları kapatılacak. Üst düzey bürokratların görevlerine son verilecek. Sanatçı kadrosu dağıtılacak. Yaşı büyüklerin teşvikle emekliye ayrılması sağlanırken, sanata 15 yıl emek vermiş kişiler konservatuarlara hoca olarak atanacak. Sanatkâr memur unvanlı sözleşmeli personel Kültür Bakanlığı’na, tiyatro ve opera binaları Sanat Kurumu’na devredilecek. Bugünden yarına bir şey kalmayacak.Getirilecek yenilikler11 kişilik sanat kurulu oluşturulacak. Projelerle ilerleyen yeni bir sisteme geçilecek. Tiyatro, müzik, opera ve bale, plastik ve geleneksel sanatlarda proje üretenler kurula başvurarak destek isteyecek. Proje giderlerinin yüzde 50’sini aşmamak kaydıyla kaynak sağlayacak veyahut sahne, sergi salonu tahsis edecek, katalog basacak vb. Kurul istediği zaman hizmet alımı yoluyla projeler yaptırabilecek, ülke tanıtımına katkıda bulunacak ulusal yapımlara doğrudan destek verebilecek. Büyükşehir ve il belediye bütçelerinde sanat faaliyetlerinin desteklenmesi için ödenek ayrılması istenecek. Kurulun gelir kaynakları genel bütçeden ayrılan hazine yardımı, Milli Piyango ve satılan biletlerinin KDV kesintisi, Başbakan’ın ihtiyaca binaen diğer kaynaklardan yaptığı transferler…Durum böyle… Sanatta söz hakkı 11 kişiye verilmek isteniyor. Onlar uygun gördükleri bir projeye destek verecek, ‘amacınızın dışında kullanıyorsunuz’ dedikleri kişilerden desteği geri çekecek, beğendikleri oyunları satın alacak, istedikleri kişilere projeler yaptıracaklar. Keyfi uygulamalara açık işleyiş bir sorun gibi görünüyor ancak daha büyük sorun var: Kurulun yapısı… Çünkü kanun tasarısına göre 11 üyenin tamamı Bakanlar Kurulu tarafından atanıyor. Başkan ve ikinci başkanını belirleyen, yine bakanlar. Kurul başkanının sorumluluklarından biri bakanın verdiği görevleri yapmak. Üyeler görevlerini kötüye kullandıkları veya yüz kızartıcı bir suç işlediklerine kanaat getirilirse başbakan tarafından görevden alınabilir.Kilit noktası burası. ‘Devletin tiyatrosu, sanatçısı olmaz’ denilerek özgürleştirilen (!) sanatta söz hakkı iktidara verilmiş oluyor. İktidarın atadığı üyelerin hassasiyetlerine göre belirlediği, ihalelerle satın aldığı projeler seyirciyle buluşacak. Seyirci bugün Necip Fazıl izlerken, yarın sol bir iktidarda salt Nazım Hikmet izlemek durumunda kalabilir. Repertuar rengini belirleyen kurul, iktidar. Farklı düşündüğü için işsiz kalan köşe yazarlarını, eylemlere katıldığı için dizilerine son verilen oyuncuları düşününce ‘siyasi görüşünden dolayı kuruldan destek alamayan sanatçı’ haberlerine şimdiden hazır olun.Fikir değil, ikna toplantısıHafta içinde işin perde arkasını öğrenmek amacıyla bakanlık ve DT ailesinin üst düzey yöneticilerini ziyaret ettim. Son gelişmeler şöyle: “Geçtiğimiz yıl gündeme gelen Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde yapılan bir değişiklik yok. Önceki hafta DT, Opera, Bale ve Orkestraları genel müdürleri Kültür ve Turizm Bakanlığı ev sahipliğinde bir araya gelmiş. Yaklaşık 7-8 saat süren uzun bir toplantı yapılmış, yeni düzenlemeyle ilgili muhataplar bilgilendirilmiş, görüşleri alınmış.” Gözlemim o ki, Kültür Bakanlığı tiyatro başta olmak üzere sanat kurumu sistemini hayata geçirmekte kararlı. İşin muhataplarıyla bir araya gelineceği 22 Ocak’taki toplantının misyonu görüş alışverişinden ziyade (dershane sürecinde olduğu gibi) muhatapları ikna etmek. Bu değişim neden yapılıyor ve muhataplar neler düşünüyor?İsmini vermek istemeyen bakanlık yetkilisinin söylediklerine göz atalım: Yeni düzenleme, Başbakan’ın özelleştirme çıkışından önce (Ertuğrul Günay döneminde) hazırlanmıştı. Birden ortaya çıkmadı. Türkiye’de halka üstten bakan, küçük gören bir zümre var. Devletten para alıp istediklerini yapıyorlar. Kayıtları tiyatroda olup yıllardır sahneye çıkmayan oyuncular için bir düzenleme şart. DT’nin bütçesi 140 milyon, gelir çok düşük. 200’e yakın özel tiyatroya 4 milyon destek verdik, güzel projeler çıkıyor. 100 milyonu tiyatrolar arasında bölüştürelim, diyoruz. Düzenlemeyi muhataplarıyla görüştük, onlar da sıcak bakıyor. Sadece 3-4 maddede fikir ayrılıkları var.” Kurulun yapısı sanatı siyasallaştırır mı sorusuna cevap: “Bugünkü yapının siyasal olmadığını söyleyebilir misiniz?”YILLARIN BİRİKİMİ ÇÖPE GİDERDT ailesinin ve sanatçıların görüşleri: “Bu düzenleme, görüşler alınmadan yapıldı. Mevcut sistemde hatalar olabilir, ancak kusurları gidermek yerine bütün sistemi yok etmek büyük skandal. Yeni yapı, yılların birikimini, tecrübesini çöpe atmak demek. Mevcut sanat kurumlarının misyonlarından biri, özel tiyatroların sırtlanamayacağı projeler yapmak, klasikleri seyirciyle buluşturmak. Yeni düzende seyirci kaygısı ön planda olacağı için kimse böyle bir yükün altına gir(e)mez.” Ayten Gökçer’e göre sanatın özgürlüğü elden gider. Haldun Dormen’e göre müzikte, tiyatroda, sinemada yetişen dünya çapında isimler yok edilir. Ayla Algan’a göre: “Sanat kurumları kapatılamaz. Bunlar ülkenin kültürel zenginliği. 11 kişilik kurulları yapmadan önce oturup salonlar açsınlar. Opera yapılacak sahne yok. Arkeoloji müzesinin içinde opera oynadılar. Desteği devlet vermeyebilir ama belediyeler verir. Amerika vergi almadığı için çevre tiyatroları müzikaller oynuyor. Farklı şekilde sübvansiyon ediliyor. Bunlar konuşulmalı.” Hemen herkes şu konuda endişeli: Opera, bale, orkestralar sınırlı izleyiciye sahip. Devlet desteğiyle zar zor ayakta duruyor. Sahne sıkıntısı aşikârken kapatılırsa bu projeler bir daha hayata geçirilemez. Daha da önemlisi, iktidarın atadığı bir kurul sanatı siyasallaştırır.Sanatta yeni bir düzenleme yapılması konusunda iki taraf da hemfikir. Ancak beklentiler, istekler farklı… Atatürk Kültür Merkezi’nin yıllardır atıl durumda bekletilmesi, tiyatro ödenekleri dağılımındaki adaletsizlik, (Ankara Sanat, Dostlar Tiyatrosu gibi köklü tiyatrolara gerekçe gösterilmeden destek verilmedi) siyasilerin sanatçıları ötekileştiren dili, bir tarafın kanun yapıcılara karşı güven duymamasına sebep oluyor. Haliyle sanatçılar, yeni düzenlemeyi yaşam alanını daraltma girişimi olarak görüyor. İktidarın mevcut kurumları yük olarak görmesi, ‘görüşlerimi taşımayanlara kaynak sağlamak istemiyorum’ düşüncesiyle adım atması kutuplaşmayı artırıyor.Umarım, fil züccaciye dükkânına girmeden ortak bir yol bulunur.
↧