Okyanusları birleştiren Cape Town, batıya “Ümit Burnu” olurken, Asyalılara sürgün yeri, siyahlara ise “öz yurdunda garipsin öz vatanında parya” sözünün bile ifade etmekten aciz kaldığı bir utanç şehri olmuş. Cüzzamlıların terk edildiği Robben Adası'nda bantulara (siyahlar) ekmek bile yasaklanmış. Efsane lider Mandela'nın mahkum olduğu cüzzamlılar adasındayız.“Robben Adası'nda bana 'Valdez' derlerdi. Sabahları yulaf lapası verirlerdi. İyi kalite değildi ama gene de iştahımızı açardı. Küçük kahverengi şeker verirlerdi, siyah kahve ile. Siyah kahve içmek istemezdik, ama şeker çok kıttı. Bütün şekerleri bir tasa koyar, aramızda paylaşırdık. Jeff Rhadebe vardı F koğuşunda. Golcüydü, entelektüeldi, iyi bir öğretmendi, bana İngilizce öğretti, aynı zamanda avukattı. Şimdi Adalet Bakanı.Mahkum kartını cebinde taşımazsan bütün geçişler yasaktı. Yürürken ayaklarımız zincirli, ellerimiz kelepçeliydi. Diğer mahkumlarla mesafeyi açtın mı gardiyanlar hemen silahını çeker, firar teşebbüsü ile suçlarlardı. Apartayt, (ırkçı rejim) toplumu; melez, Asyalı ve Bantus (siyah) diye gruplara ayırdı. Bize rengimize göre yemek verdiler. Siyahlara ekmek yoktu. Bantulara öğle yemeğinde, buğday, şeker ve suyun karıştırılmasıyla yaptıkları puzamandla aşından verirlerdi. Ekşi bir tadı vardı, enerji içeceği derlerdi ama hiç enerji vermezdi. Puzamandlayı iki gün beklettiler mi mayalanırdı, içki gibi olurdu. Büyüklerimiz içmeyin, aklınıza zarar verir derlerdi. Işıklar 10'a çeyrek kala sönerdi. 4'te kalkıp dışarı çıkmak zorundaydık. Temiz su için doktordan izin alman gerekirdi, kahverengi şeker yerine beyaz şeker istersen doktordan izin gerekirdi, diş macunu için doktordan izin gerekirdi... hiç bir hakkın yoktu, elde ettiğin her şey ayrıcalıktı. Doktorları bir ihtiyacın için ikna etmek için çok kabiliyetli olman gerekirdi. 64'ten 79'a kadar yatak yoktu koğuşlarda. Hasırda yatardık. Sicil hasır dedikleri şey üç battaniyeden oluşurdu. Apartayt kanunlarına göre Nelson Mandela ve Walter Sisulu, siyah oldukları için uzun pantolon giymeleri yasaktı. Kısa haki pantolon, sandalet, kısa kollu gömlek ve sıcak tutmayan ceket giyerlerdi, rüzgarlı dondurucu soğuklarda.Melez ve Asyalı (Hint ve Malay) mahkumlar uzun pantolon, çorap, ayakkabı ve kalın ceketler giyerlerdi soğuk kış günlerinde. Bizi böyle bölerek yönettiler. Hint kökenli Ahmed Kathrada, bu ayrımı boykot etti, sonra taviz verdiler. Dünyanın baskısına dayanamayan Beyaz idare adaya gazetecileri kabul etti. Sırf iyi görüntü için Walter Sisulu'ya güneş gözlüğü ve ceket giydirdiler, gazeteciler gidince geri aldılar."Bu sözler şimdi yaşını başını almış, şeker yüzlü, şeker sözlü eski bir mahkuma ait. Bazı arkadaşları bu cüzzamlılar adasında ölen, bazıları şimdilerde bakan olan, en ünlüsü Mandela olan bu dev adam diğerlerinin aksine halen günlerini Robben Adası'nda geçiriyor. Özel ziyaretçilerini, Nelson Mandela'nın diğer turistlere açık olmayan hücresine götürüyor. Eski anılarını anlatıyor, anlatırken çok duygulanıyor. Ve misafirlerini uğurladıktan sonra arkasına bakmadan anıları ile başbaşa kaldığı odasına doğru yürüyor. Eski mahkum rehberlik yapıyorAfrika Kıtası'nın en ucundaki Cape Town dünyanın en gözde turizm merkezlerinden. Her yıl yüz binlerce turist çeken bu şehrin sakinleri de Birleşmiş Milletler gibi. Her ırktan, dilden insan yüzyıllardır burada kaynaşmış. Dünyanın 7 doğa harikasından Masa Dağı eteklerine kurulu bu şehrin en gözde turist mekanı Waterfront'ta gezerken Afrika çalgısı balafona vurulan tokmakların sesini duyuyoruz. Sarı kulenin önündeki müzikle ruhunuz hareketlenirken, hemen yanda gözünüze bir iskele çarpıyor. Çoğunluğu beyaz yüzlerce beyaz turist sıra bekliyor bu rıhtımda.İçeriye girdiğinizde Nelson Mandela'nın resimlerini, apartayt kuklasını görüyorsunuz. Vapur için sıraya girdiğinizde Mandela'nın demir parmaklıklar arasındaki resmi sizi selamlıyor. Ve duvarlarda dünyanın en korkunç ırkçı idaresinin zulmüne karşı koyanların resimleri. Daha adaya ulaşmadan derin düşüncelere dalıyoruz.Sert rüzgarlar ve yüksek dalgalarla boğuşan gemi 45 dakika sonra ünlü Robben Adası'na ulaşıyor. Vapurdan inince hayatını özgürlük mücadelesine adayan Afrika Ulusal Kongresi'nin liderlerinin büyük resimlerine gözlerimiz takılıyor duvarlarda.Bizi Mandela ile hapis yatan eski bir mahkum karşılıyor. Yabancı gazetecilerden oluşan bir heyet olduğumuz için diğer turistlerden ayrı olarak Mandela'nın hücresine ve koğuşlara giriyoruz. Tam güvenlikli hapishane kompleksi içindeki türbe dikkatimizi çekiyor. Keramat denilen bu türbelerden Cape Town'da 50 kadar var. Bu türbe ise Endonezya'nın Java adasından Hollandalılar tarafından sürgün getirilmiş Cape Town'un ilk imamı Seyyid Abdurahman Moturu'nun kabri. Malay Müslümanları için değerli bir şahsiyet olan Moturu, Cape Town'a yerleştikten sonra Müslümanlar arasında nüfuzunun artması ve siyahlar arasında İslam dinini yayması üzerine kolonyalist yönetim, Moturu'yu Robben adasına hapsetmiş. Adada 14 sene sürgün hayatı yaşayan Sultan Moturu 1754'te adada vefat etmiş. Moturu'nun türbesi adada en zor şartlarda hapis yatan Müslümanlara yüzlerce yıl bir maneviyat kaynağı olmuş. Oruç tutan mahkumlar hep bu türbede iftar edermiş.Mandela'nın hücresi önünde fotoğraf çektirme yarışıRehberimiz Valdez, Moturu'dan sonra, resimlerdeki dava arkadaşlarının akıbetlerini teker teker anlatıyor, daha sonra bizi en çok merak ettiğimiz Mandela'nın hücresine götürüyor. Efsane liderin 27 yıllık hapis hayatının 18 yılını tükettiği hücre, yaklaşık 2 metrekare. Yerde sunta bir yatak, küçük bir masa ve tabure var. Mandela'nın eşine ve küçük kızına bu küçük hücreden yüzlerce mektup yazmış ama görevliler hiçbirini ulaştırmamış. Kadın ve çocukların yattığı hücrelerin hikayesi ise çok acı. 2 metrekarelik bu hücrelerde 8-15 yaşlarındaki iki üç çocuk birlikte kalmış. Ve çocuk olan siyasi suçluların çoğu özgürlüklerine kavuşamadan, oyuncakları sadece çakıl taşları olan bu adada hayata gözlerini kapamışlar. Koğuşta günlük yemek çizelgesi gözünüze ilişiyor. Asya kökenlilerden aşağı sınıf oldukları için siyahlara ekmek, şurup ve reçel yasakmış. Sabah çay ve kuru ekmek akşam çorba ya da yoğurt ekmek. Bazen et ve pirinç çok az miktarda.Daha sonraki mekanımız ise hapishanenin meşhur avlusu. Mahkumların oturarak beton kazdıkları mekan. Bu mekanda çekilmiş meşhur bir resim var, Mandela ve Walter Sisulu konuşurken. Irkçı rejim uluslararası baskılar sonucu adaya gazetecileri davet etmiş. Ve gardiyanlar hapishaneyi dünyaya iyi göstermek için Sisulu'ya güneş gözlüğü takmış, Mandela'ya ceket giydirmiş. Tabii kameralar gidince tekrar almışlar ceketi ve gözlüğü. Binlerce acı hatıranın yaşandığı bu hapishaneden dışarı çıkıp adada tur atıyoruz.Penguenler, çeşit çeşit kuşlar ve mahkumlarFlemenkçede 'kapat(ıl)ma' anlamına gelen Robben Adası'nın penguenleri selamlıyor bu sefer bizleri. Ada, dünyada en fazla penguen barındıran beşinci yermiş. Onlarca çeşit kuş var. Ada 1846-1931 yılları arasında cüzzamlıların atılıp terk edildiği yer olduğu için, cüzzamlılara ait mezarlığın önünden geçiyoruz. 18. yüzyıldan kalma tek katlı evler var. Adada görevlilerin evleri var. Adanın tek sakinleri bu aileler. Terk edilmiş bir gemi, harabeye dönmüş yapılar kuşların mekanı olmuş17. yüzyılın sonlarından itibaren ilk önce Hollandalılar tarafından hapishane olarak kullanılan bu ada, İkinci Dünya Savaşı'nda da hem hapishane olarak kullanılmış hem de şehri koruyan bataryalara ev sahipliği yapmış. 1864'te bir deniz feneri yerleştirilse de Robben, mazlumların intikamını almak için sert kayalıkları ile yüzlerce gemiyi parçalamış. Nihayet 1997'de müzeye çevrilen Robben'in bugün de adanın yerlileri olmayan on binlerce tavşan ile başı dertte. Robben'den demir alıp, yüksek dalgalar ve sert rüzgarlar arasında mistik şehir Cape Town'a yol alırken, sabır kahramanı Mandela'yı düşünüyoruz.
↧