YÖK’ün ilahiyat fakültelerinde felsefe derslerini azaltma kararı Mevlana’nın, “Cennettekilerin çoğu saf kişilerdir, böylelikle felsefenin şerrinden kurtulurlar.” sözünü hatırlattı.Allah sevgisine aklın kibrinden uzaklaşarak varılabileceğini söyleyen Mevlânâ, gerçek aşka giden yolun kalpten geçtiğini anlatır. Acaba ilahiyat da aklın kibrinden uzak ‘saf kişiler’ mi yetiştirmeye karar vermişti? Böyle ise ne âlâ. Ancak ilahiyatçılar ve din felsefesi uzmanları, çağımızda inançsızlığı dayatan pozitivist söylemlerle baş etmek için felsefeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyor. Çünkü felsefe aynı zamanda pozitif bilimlerin de temelini oluşturan ve disipline sokan bir bilim dalı.Tarih boyunca faydalı olup olmadığı tartışılan tek bilim dalıdır belki de felsefe. Otoritelerden bağımsızca fikirlerini ortaya koyan filozoflar, her zaman düzene karşı tehdit olarak algılanır. Türkiye’de de öteden beri temkinli yaklaşılan felsefeyi özellikle muhafazakâr camia kırmızı çizgilerinin dışında tutar.Felsefe denilince İslam tarihinde medeniyetlerin gelişmesine öncülük yapan Al-Kindi, Farabi ya da İbn-i Rüşd’ler akla hiç gelmez. Okullarda, felsefenin tartışıldığı ortamlarda konuşmalar inançsızlık ve karmaşık önermeler üzerine kurgulanır. Bu durum ‘imanıma halel gelmesin’ endişelerinin haklı gerekçesi olabilir elbet. Felsefe ile uğraşan camianın yakın zamana kadar kendini fildişi kulelere kapatması ve dini değerlere karşı tutumları ise felsefenin halka inememesinin diğer nedenlerinden. Marifet filozof ismi ve yaşadığı çağı ezberletmek değilTürkiye’de gençlerin felsefe ile tanışması lise yıllarında başlar. Temelinde düşünme ve soru sormanın yattığı bu bilime, filozofların isimlerini ve yaşadıkları çağı ezberleyerek giriş yapılır. Garip isimler ve Roma rakamlarıyla dolu bir tarihi ezberlemek yeterince can sıkıcıdır. Böylece sorular, Descartes’in “düşünüyorum, öyleyse varım” önermesinden öteye geçemez. Her şeye rağmen felsefe ile ilgilenen bir öğrencinin okuyabileceği kitaplar ise ‘tehlikeli’ yaftasını çoktan yemiştir. Bunlar arasında ilk akla gelen ve bir dönem çok tartışılan kitap ise Sofie’nin Dünyası’dır. Kitapta insanlığın tarih boyunca eşyanın aslını ve kendi varlıklarını sorgulamasına şahit oluruz. Ancak bütün dünyada klasikler arasına giren bu eser, Türkiye’de çoktan ‘tehlikeli’ kitaplar arasına girmiştir.Üniversitelerde ise belirli grupların okuldaki uzantıları haline gelen kulüpler, bu alana ilgili öğrencilerin bile felsefeden uzak kalmasına sebep oluyor. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç, “Maalesef felsefe, her yönde kullanılmaya açık bir alan olduğundan bazı gruplar bunu suiistimal etti. Bu elbette ki muhafazakâr öğrencilerin felsefeye karşı tepkisini çekti.” diyor. Ancak bu durumun giderek değiştiğine dikkat çekiyor.İslam tarihinde de Asr-ı Saadet’ten sonra Müslüman toplumların altın çağında felsefe, desteklenen bilimlerin başında geliyordu. Doğu İslam Felsefesi’nin babası olarak bilinen Farabi, İbn-i Rüşd, İbn-i Sina gibi filozoflar tıptan gökbilime, matematikten eczacılığa kadar çok sayıda bilim dalının kurulmasında bu dönemlerde etkili olmuştu. Sonraki çağlarda özgür düşünce ortamının ortadan kalkmasıyla İslam toplumlarında gerileme başladı. İşte bu çağlarından bize miras kalan ‘felsefe dine zarar verir’ fikri, batıda gelişen rasyonalist fikirler karşısında yetersiz kalmamızın önemli sebeplerinden biri olarak görülüyor.Nitekim Fethullah Gülen Hocaefendi de günümüzde muhafazakâr camianın pek de ilgilenmediği felsefenin gerekliliğini şu cümlelerle ifade ediyor: “İslam âlimlerinin birçoğu ilk devirlerde felsefeye karşı çıkmış hikmetin felsefe manasında kullanılmasını uygun bulmamışlardır. Felsefecilerin fikirlerine tepki olarak, kelam ilminin kural ve kaideleriyle cevap vermişlerdir. Böyle bir yolla İslam’ı müdafaa etmenin de hiçbir zararı olmadığı gibi felsefi düşüncelere felsefi yolla cevap verilmesi açısından da faydalıdır.” Tefekkür, İlahiyatçının en büyük ihtiyacıBugün YÖK’ün kararıyla yeniden başlayan felsefe tartışmalarında ortak fikre göre amaç, bilgiyi ezberlemek değil, veriyi analiz etmek ve üzerinde tefekkür etmek olmalı. Bunun yolu da insana sistemli bir düşünce disiplini kazandıran felsefe derslerinden geçiyor. İlahiyatçılara ve din felsefesi uzmanlarına göre felsefe ve sosyolojiyi bilmeden iyi bir hadis-i şerif uzmanı, fıkıhçı ya da tefsirci olunamaz. Çünkü bütün bu bilimlerde karşılaştırma ve metodolojiye ihtiyaç var. Felsefe, Müslüman’ı saptırır mı gibi şüphelere verilen cevap ise: Kafa karışıklığının arttığı, her taraftan dinsizliğin propagandasının yapıldığı bir çağda gençleri felsefeden uzaklaştırmak çok daha tehlikeli.İslam filozofları denilince akla ilk gelen isimlerden Al-Kindi de felsefenin bazı Müslüman filozoflara göre karşılığı olan hikmet sözcüğünü şöyle açıklıyor: “Bu, düşünce gücüne ait bir fazilettir. Bilgelik külli varlıkların hakikatini bilme ve bu bilgiyi hakikat doğrultusunda gerektiği gibi kullanmaktan ibarettir.” Bu açıklama Batılı filozofların felsefe hakkındaki tanımlarına uyuyor. Günümüzde felsefe biliminin hakikati anlama ve anlatmada faydalı olduğu fikrini de destekliyor. Akıldan istifade mi, istifa mı?Bediüzzaman’a göre felsefe isimli kitabında Mahir Şahin, Üstad’ın eserlerinin birçok yerinde felsefe ve hikmetten bahsettiğine dikkat çekiyor. Hatta risalelerde en çok kullanılan kelimeler arasında bu sözcüklerin olduğuna değinen Şahin, “Felsefe ve hikmet arasında mana ve muhteva açısından farklar olsa da, o yer yer iki kelimeyi birbiri yerine kullanmıştır.” ifadesine yer veriyor. Hikmetin gayesi Allah’a ve ruha giden yolları aydınlatmaktır. Üstad’a göre bu aydınlatma, zaman zaman tümdengelim ve tümevarım metodları kullanılarak gerçekleşir.Felsefenin Cumhuriyet sonrası sicili parlak değil - İshak Arslan (İstanbul Şehir Üniversitesi): ‘Türkiye’de felsefe tehlikeli ilimdir’ algısı varsa öncelikle bunun sosyolojik, kültürel ve tarihsel içeriğini araştırmak gerekir. Başka bazı alanlar gibi felsefenin de özellikle Cumhuriyet sonrası sicili pek parlak değil. Hatta olumsuz yargıları tetikleyen tuhaf uygulamalarla dolu. Bu algının değişmesi için ortak aklın derinleşmesi gerekir. Böylesi tartışma ortamlarında amaç gürültüyü artırmak değil, dünya çapında kabul görecek nitelikli ürünler ortaya koymaktır. Türkiye’de felsefeyle ilgili bir tartışma gündeme geldiğinde, söylenenlerin kendisinden çok, doğrudan siyasetin alanına bakmak daha doğru olur. Felsefe etrafında yapılacak sahih bir tartışma asgari bir entelektüel olgunluk ve incelik gerektiriyor.İnsan beyninin neleri kendi başına bileceğini ortaya koymak gerekir - Prof. Dr. Alparslan AÇIKGENÇ (Yıldız Teknik Üniversitesi): Felsefe insan düşüncesi olduğu için ve insan her zaman hata yapabileceği için dinle çatışabilir. Ancak felsefenin dinle çatışması kaçınılmaz değil. Felsefenin doğru algılanıp doğru yorumlanması ve uygulanması gerekir. Bunu bir bilgi nazariyesine dayanarak yapabiliriz. Bunu ilk olarak Gazali savunmuştur ancak bilimsel temele Immanuel Kant tarafından oturtulmuştur. Buna göre insanın neleri kendi başına bilebileceği, neleri bilemeyeceği açık bir şekilde ortaya konmalı. İlahiyat fakültelerinde henüz felsefenin tefsir ve hadis gibi din ilimlerinde nasıl kullanılması gerektiğine dair bir usûl geliştirilmediğinden bazı sorunlar yaşıyoruz. Bunlar felsefe, ilahiyat fakültelerinde yasaklanarak çözülemez. Çünkü ilahiyatçılarımız da konularını bilimsel bir zemine oturtmak isteyeceklerdir. Felsefe dersleri olmasa da felsefeye ihtiyaç duyacaklar ve felsefeyi derslerinden bağımsız olarak çalışacaklardır.Din aleyhine geliştirilen söylemlere hazırlıksız ilahiyatçılar yetişir - Prof. Dr. Recep Kılıç (Ankara Üniversitesi): Felsefenin kaldırılması, İslam ilahiyatçısının eleştirel düşünce becerisi kazanmasına engel olacak, uzun vadede ufuk daralmasına sebep olacaktır. Dinle ilgili değerlendirmelerin belirli bir mezhep görüşüne göre yapılmasına yol açarak, toplumun mezhepler ölçeğinde ayrışmasıyla sonuçlanacak. Felsefenin sınırlandırılması, ilahiyat fakültesinin alanının daralıp sadece Diyanet İşleri Başkanlığı’na eleman yetiştiren bir kuruma dönüşmesine sebep olabilir. Toplumlar arasındaki kültürel bariyerlerin kalktığı günümüzde, felsefi bakış açısına yabancı bir ilahiyatçı, İslam’ın mesajını uluslararası seviyede hangi terminoloji ya da yöntemle anlatacak? İslam ilahiyatçısının din aleyhine geliştirilen bilgi, varlık ve değer ile ilgili anlayışlar karşısında söyleyecek sözü olmalı. Felsefî birikim ve perspektif olmadan bu anlayışlara cevap üretmek mümkün gözükmüyor.
↧