İstanbul’un, dillere dolanan trafik sorunu için onlarca projenin bahsi geçiyor. Fakat hayata odaklanılan projeler henüz bu yaraya merhem olabilmiş değil. New York Ulaştırma Departmanı müdürü Matthew Roe’nun, bu konudaki algımızı değiştirecek birçok tavsiyesi var.New York Ulaştırma Departmanı, Planlama ve Araştırma Müdürü Matthew Roe, İstanbul’daydı. EMBARQ Türkiye–Sürdürülebilir Ulaşım Derneği davetlisi olarak İstanbul’a gelen Roe ile trafik sorunları ve çözümleri üzerine konuştuk. Benzer problemlerin New York’ta da yaşandığını ifade eden Amerikalı uzmanın yol güvenliği noktasındaki tavsiyeleri dikkate değer. New York’un da İstanbul gibi trafik sorunları var. Bu sorunu çözmek trafik akışını yavaşlatmaktan mı geçiyor?Trafiğin iki farklı mânâsı var. Birisi insan ve araç sayısındaki fazlalık, diğeri de sıkışıklıktan doğan keşmekeş. Edinilen tecrübelerden anlaşılıyor ki, ne kadar araba o kadar karışıklık anlamına geliyor. Fakat bazı düzenlemeler yaparak bu sorunun üstesinden gelebilmek mümkün. New York’taki trafik sorununun temelinde de yine araç çokluğu yatıyor. Hatta buna ‘Gridlock’ diyoruz, yani arabaların oluşturduğu uzun kuyruklar sebebiyle başka yolların geçişe tıkanması. Sanırım sizde de aynı sorun var. Akışı yavaşlatmaktan kasıt, insanların daha fazla toplu taşımaya yönelmesi, yürümek veya bisiklete binmesi… Fakat ben hem trafikten şikayet edip taksi tutarsam trafiği istemeden de olsa artırırım. Yani trafikten şikayet ederken, trafiğin sebebi olurum.Peki her şey gittikçe hızlanıyorken, insanlara daha yavaş bir yaşamı tavsiye etmek biraz garip değil mi? Bana öyle geliyor ki, insanların yürümekten kaçınmalarının sebebi, yaya yolunun buna imkan vermemesi. İstanbul’da konuştuğum birçok kişi bana, eğer kendi muhitlerinde bildik bir yer değilse, kolayca kaybolabildiklerini söyledi. O adresi bulmak için uzun süre harcamaları da cabası. Sanırım, burada yaşayanlar için can sıkıcı meselelerin başında trafikte kaybolan saatletden ziyade, şehirde kaybolmak daha önce geliyor.İnsanları yürümeye nasıl teşvik etmeli?Bu tamamen detaylarda gizli. Yayaların yürüyüşünü kolaylaştıracak her türlü unsur bunu kolaylaştırır. Mesela yayaların yürüyeceği yerlere araba park ederseniz, bu onları yürümekten soğutur. Yönlendirici işaretler, hem zemin ve altgeçitler gibi detaylar bunu cazip kılar.Tabii bir de caddelerin genişliği var? Bu New York ve İstanbul arasındaki en büyük fark olmalı…Aslında şehir planlamacılığının tam amacı bu değil. Planlama, alanı genişletmek adına bir yerleri yıkıp genişletmekten ziyade, mevcudun düzenini sağlamak adına tasarrufta bulunabilmektir. Mesela tüm dünyadaki eski şehirlere mahsus bir özellik olan dar sokaklar, İstanbul’un muhtelif semtlerinde de mevcut. Şehir planlaması sihirli değnek değil. Bu gibi merkezlerde şöyle bir soru sormak gerek? Acaba tüm bu araçlar semt sakinlerine mi ait, yoksa yalnızca buradan geçmek isteyenlere mi? İşte o zaman anlaşılacaktır ki, bu saydığımız alan, yakın ulaşıma mahsus bırakılmalı. Öte yandan, insanlar da araçların gerçek işlevini anlayacaklar. Aslında yol genişliğinden şehrin sadece eski kısımları değil, yeni yolların yapıldığı ve nispeten daha geniş olan yeni yerleşim yerleri bile muzdarip.İşte tam olarak anlatmak istediğim mevzu da bu. Yolun geniş olması, trafiğin yaşanmayacağı anlamına gelmiyor. Biz Amerika’da uzak yerlere yerleşim birimleri kurarak ve buralara geniş otoyollar inşa ederek insanların mustakil araç edinmelerini teşvik ettik. Şimdi ise insanlar toplu taşımaya yakın yerleri tercih ediyorlar. Hatamızı anladık. Umarım Türkiye de bizim yaptığımız yanlışlara düşmez.Türkiye’de çoğu kimse, ilk fırsatta bir araba sahibi olmayı hedefler. Bu açmazı daha da karışık bir hale getirmez mi?Benim için araba kullanmadıkça, ona sahip olmalarında bir problem yok. Mesela Hollanda gibi bazı ülkelerde, uzun mesafe sayabileceğimiz mesafelerde bile bisiklet kullanılabiliyor. Arabaya sahip olsalar da kullanma oranı daha az.Bu biraz da arabaya biçilen rolden kaynaklanıyor galiba. Çünkü Türkiye’de araba sahibi olmak, bir sosyal statü göstergesi…Bana kalırsa kaldırımda yürümeyi keyifli kılacak projeler yapılabilir. Sonuçta araba hareket edebildiği sürece hedefine varabilir. Sadece yayaların girebildiği yerlerin ne kadar cazip olabileceği, bu sorunun çözümü için anahtar olacaktır. İstiklal’deki ve tarihî yarımadadaki yayalaştırmanın iyi örnekler olduğunu görebiliyoruz. Ayrıca AVM’lere gitmek için şehrin dışına çıkmak durumunda kalan kimseler için de, şehrin merkezindeki esnafla daha makul bir sinerji oluşturacağı şüphesiz.Bisiklet meselesine gelirsek. Türkiye’de bisiklet hala çocuklukta binilen bir eğlence aracı olarak görülüyor... Anladığım kadarıyla bisiklet, Türkiye’de henüz modern bir toplu taşıma aracı değil. Yapılabilecek şeylerin başında bisikleti özendirmek geliyor. Şöyle bir göz atarsanız, gerçekten çok güzel tasarlanmış ve kişinin kendi tarzını yansıtabileceği bisikletler var. Bisiklet dünyanın birçok kentinde moda bir taşıma aracı. Ama o algıyı kırabilmenin kolay olmadığını biliyorum. Ama zenginliğinizi gayet lüks bisikletler alarak da ispat edebilirsiniz. Dünyadan bir örnek verir misiniz?İlk örnek elbette Amsterdam. Ama trafik sorunu yüzünden bisiklet kullanmaya alışan bir kent göster derseniz Kopenhag derim. Son 30-40 sene arasında oluştu bu alışkanlık. Şehir coğrafi manada İstanbul ve New York kadar değişkenlik göstermese de özellikle kış aylarında bisiklet kullanımı oldukça güçleşiyor. Ama çok tercih edildiğini görebiliyoruz. Kopenhag’da bisikletlilerin ayaklarını birkaç dakikalığına dinlenmesini sağlayacak ufak köşeler yapılmış. İşte bu küçük teşvik bile birçok kişinin bisiklet kullanmasına vesile olabilir. Ve orada yazlar sizin kışınız gibi. Bu durumda bile binlerce kişinin bisikleti tercih edebildiğini düşünün.Yol güvenliğinin, sokakları tanzim etmekten geçtiğini söylüyorsunuz. Güvenlikli sokak tasarımı kazaların önüne nasıl geçer?New York’ta önce şehirde kaza verilerinin en çok geldiği noktalarda araştırmalarda bulunduk. Uzun araştırmalar sonunda anladık ki, yol ne kadar geniş ve akar halde ise yani hızın arttığı bölümlerde kazalar daha fazla vuku buluyor. Özellikle dönüşlerde ışıklara uymayan sürücü veya yayaların dikkatsizliğinden kaynaklanan kazalar. Her kavşak ve her geçiş için özel tasarımlar dizayn ettik. Fakat araştırmalarımızdan şunu anladık ki, ne zaman geniş caddelerdeki şeritleri, gerek bisiklet yolu, gerek geniş yaya yolu gibi unsurlarla azaltırsak, oradaki güvenlik oranının inanılmaz arttığını gördük. Yani bisiklet ve yayalar için yol açtığımızda kazalar da büyük oranda azalıyordu.Gerçekten işe yaradı mı?İnanılmayacak derecede büyük ilerleme kaydettik. Aslında temel sorunun sürücülerin sürü psikolojisiyle birbirlerini takip etmeleri olduğunu gördük. Yani yanlış olduğu zaman da birbirlerini taklit ediyorlar. Biz işleri yoluna koyunca bu sefer doğru hareket noktasında birbirlerini takip etmeye başladılar. Onlara ne yapmaları gerektiğini söylemezsen istedikleri gibi davranırlar. Peki bir yere yapacağınız projede nasıl karar alıyorsunuz? İtiraz edenler çıkmıyor mu? Aklıma Tolstoy’un o meşhur sözü geldi. “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, ama her mutsuz ailenin kendine has bir mutsuzluğu vardır.” Evet, aslında trafikten şikayet eden herkes bir şekilde değişiklik istiyor ama bu değişikliğin nasıl olacağı noktasında bir mutabakat yok. Yaptığımız çalışmalarda gönüllü olarak projeye girmek isteyenler, yapılacak çalışmaya müdahil oluyor ve fikirlerini sunabiliyor. Bununla beraber, New York Ulaştırma Departmanı, cadde üzerinde büyük bir yetkiye sahip ama Community Board’un (yerel temsil heyeti) da onayını alarak, işimizi tamamlıyoruz.
↧